14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İnci Aral’ın ‘Şarkını Söylediğin Zaman’ İnci Aral’ın son romanı “Şarkını Söylediğin Zaman”, Deniz ile Cihan’ın hüzünlü şarkısını anlatıyor. 70’li yılların sonunda Ankara’da, üniversitede tanışan Deniz ile Cihan’ı ortak tutkuları olan müzik bir araya getirir. Deniz, Ankaralı bir ailenin isyankar kızı, Cihan taşradan gelmiş bir genç adamdır. 12 Eylül öncesinin en karanlık günlerinde yolları kesişen bu iki genç arasındaki ilişki birini tutkulu bir aşka götürürken diğeri devrimci düşlerinin rüzgârına kapılır. Yaşanmamış bir aşkın izdüşümü, aradan otuz yıl geçtikten sonra farklı bir boyutta, ama aynı tutkuyla iki insana yansır: Biri artık orta yaşını sürmekte olan Cihan, diğeriyse ona hem yabancı hem de son derece tanıdık olan bir kadındır. İnci Aral, arka planında değişen bir ülke, insanlar, gençlik ve siyaset olan, bambaşka bir aşkın izini sürüyor. Umudun, arzunun, hüznün, şarkılarla canlanan iklimini bir kez daha, derinlik ve ustalıkla anlatıyor. İnci Aral, okuyanın aklından yıllarca çıkmayacak bir ezgi dinletiyor bizlere. ? Rahim GÜR eyi anımsarız? Hangi telleri oynar gönül evimizin, hangi acılar içinde çiğdem kırmızısı mutluklar gülümser yüzümüze, hangi bahar çiçekleri arasına saklanmış Arnavutbiberi acılarla yanar ağzımız? Bir ad, bir şarkı, bir görüntü değil midir yaşanmayacağını düşündüğümüz yaşamın yaşanmasına dayanç verenler? İnci Aral’ın İnci Gür olduğu yıllarda, “Öğretmen Dünyası” dergisi aracılığıyla yazılmış birkaç mektup, “…Siz şiir yazmayın, denemeler ve anılar üzerine yoğunlaşın..” diyen içten bir öneri, yitirilen adresler, Kenan’lı savrulmaların toz toprak ettiği ilişkiler…Kopmayan bağ, yazdığı her kitabı okumak ama hiçbiri üzerinde ‘…Tereciye tere satılmaz..’ düşüncesiyle bir yazı yazamamak. Dayanmak ‘Şarkını Söylediğin Zaman’a dek... “Ağda Zamanı”nda ilk duyumsadığım, iç yalnızlığımıza kaçışın sonucu, süremin akışının ayrımına varamadan şakaklarımızda ilk güzü görüvermemiSAYFA 4 ? 22 KASIM yiten(?) sevgililerden kalan şarkıların anıları nerede su yüzüne çıkacaktır? Martlı, eylüllü kırılmalarda bedeli ağır da olsa yaşanmak istemeyenler de yaşandı ama yaşam durmadı, kalanlar yine öğretmen, müdür, profesör, bilim insanı oldular, annelerinin babalarının düşlerini bile göremedikleri yerlere geldiler. Kendilerine bile içdökümü yapamasalar da bilinçaltlarında annelerinin babalarının devrimcilik, ülkücülük, tarikatçılık günlerinin izleri vardır. Ailelerinin düşüncelerinden, eylemlerinde dolayı hor görüldüler, suçluluk duydular, suçlandılar, yeniden bedel ödetilmeye çalışıldılar. Ulaşmak istedikleri noktalara varmaları ailenin geçmişinden dolayı günümüzde de engellenmeye çalışılıyorsa tinsel sağlığı yerinde bir toplumu düşlemek yanılgıdır sanırım. EN BÜYÜK SINAV... Biz anneler babalar, o yıllarda bütün varlığımızı adadığımızı söylediğimiz halkımızın bugün içinde bulunduğu durumu gördükçe nerede yanlış yaptığımızı sorgulama gereği duyuyor muyuz? Çocuklarımıza veremediğimiz sevgi, aile sıcaklığı, bir simit, bir bardak süt, lüks ayıp almadığımız oyuncak, çikolata şimdi onların en büyük özlemiyse tinsel sağlıklı toplum oluşmuş mudur? Adını anmak bile istemediğimiz sermayenin vurucu gücü bizi mi, çocuklarımızı mı daha çok yaralamıştır? Uzamsürem kesişmesinde söylenen bir şarkının, geçmişin bataklığında çimlendirdiği unutmabeni çiçeği, görünüş ve koku olarak yeni bir aşkın gizemini duyumsatıyorsa yazarın kurgu gücüne şaşırır okur. Böylesi bir kurgunun gerçeğini gördüğümde inanamamıştım, olabileceğini romanda da gördüğümde şaşkınlığım ayrı bir anlam kazanmış oldu. Olayın çizgileri denli anlatan sözcüklere yüklenen derin anlamlı tümcelerin duyurdukları da yazarın tüm romanlarındaki ortak özgünlüğüdür. Ülkemiz insanı sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal kavramlarını açıklığa kavuşturamadan insan insana, insantoplum ilişkilerinde kırılmalara karşı karşıya kalmayı sürdürürken kadınlarımız iki kez yaralanmaktadır. Çocukları için bir cephede, eşi için bir cephede, kendi için savaşamayacak özveride savaşırken çağının en büyük sınavını vermektedir. Bu arada ey aşk! Sen nerelerdesin? Günümüzde ellili yetmişli yaşlarını sürdürenlerin çoğunun aşklarından kesitler bulunabilecek roman, bir dönem romanı olduğu denli de anlatılsa bile kolay kolay inanılamayacak aşkların romanıdır da. Neden babamız yaşındaki erkeklere, annemiz yaşındaki kadınlara âşık olmuştuk? Aradığımız aşk mıydı, sığınacak sıcak bir insan kucağı mıydı, saçımızı okşayacak anaç bir el miydi? İyi romanın gözden uzak tutularak, ‘yenidünya düzeni romancılığının bilinçli körüklendiği günümüzde yeniden’ roman okudum’ diyebilmek için, elli yılın gönül yaralarını sağaltmak için, ailelerimizin de sıkıntılı yıllarını anlayabilmek için okunmalıdır derim. ? Şarkını Söylediğin Zaman/ İnci Aral/ Kırmızı Kedi Yayınları/ 232 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1188 Aklımıza takılıp kalacak bir şarkı zin ezincini, otuz yıl unutamamanın iç burulmalarıyla başlarım kitaplarını okumaya. Her toplumsal kırılmada en çok acı çekenlerin kadınlar olmasının nedenlerini sorgular yazdıklarında. HAK ARAMA SAVAŞIMI İslamiyet’i benimsedikten sonra Türk kadının yitirmeye başladığı eşitliğin erkek egemen toplum, gelenekgörenek dayatmalarıyla en aza indirildiği günümüz toplumunda acıların çoğu neden kadınlara kalır? Kadınlarımız neden derin yaralar alır? Bütün bu eşitsizliklere karşın direnme yolunu seçenler ilk çarpışmada düştükleri yıkımların altında ezilir, yaralanır, yok olurlar? Ülkemizde kadınların sosyal yaşamda hak arama, erkekle eşit olduğunun bilincine varma, bu yolda savaşım verme çabaları Cumhuriyetin bir armağanıysa da altmışlı yıllardan sonra ivmenin en yüksek olduğu yıllar olmuştur. Altmış sekiz kuşağıyla devrimci savaşımın içinde kadınları görürüz, izleyen kuşakta kadınlar savaşımın içindedirler artık. Kendilerine önder olarak tanıdıkları erkeklerin de bildikleri fazla bir şey yoktur aslında. Öncüllerinin deneyimlerinden yola çıkan, yabancı ülke devrimcilerini model olarak benimseyen, insancıl ön yargısız ve temiz gençliktir. Cumhuriyet devrimlerinin eksik kaldığına, tamamlanması gerektiğine inanan çoğu kır kökenli gençlerdir. Yoksulluklarının yazgı olmadığını, başka nedenleri olduğunu sorgulayan, sermayenin gücünü ve acımasızlığını tanımayan gençler, kadınlı erkekli öbekler halinde uluslararası sermayenin karşısında bulurlar kendilerini. Ülkedeki liberallerin iktidar yolundaki kavgalarında, dincileri iman, soy güderleri kan söylemlerle kullandıklarını, bir birleriyle çatıştırarak soluk almaya çalıştıklarını bilmiyorlardı bile. Uluslararası para kirli oyunlarını oynayıp ölüm saçıyordu. İnci Aral, çok iyi bildiği Gazi Eğitim Enstitüsü çevresinden başlatır romanın izleğini, kadının çizgisini kasaba ortaokulu müzik öğretmenliğine dek uzatır, erkeğin geleceği eşitsiz açıktır. O yılların ‘devrimci aşkları, devrimci evlilikleri’ acı ayrıntılı gerçekliklerinde geleceğin kanserli evliliklerini muştularken(!), kaç kuşak kanayacak çocuk yaralanmalarının da başlangıcını betimler. Açıkça duyumsanarak duyumsatılmaya çalışılan aşklar, istenmedik akaklara ulaşırken, N İnci Aral, çok iyi bildiği Gazi Eğitim Enstitüsü çevresinden başlatır romanın izleğini... 2012
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle