Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? dir, yer yer bulanıktır, hem de çoğuldur. (…) Mağdurların da kendi resmi tarihleri, kendi şablonları vardır. (...) Ne kadar Dersimli varsa o kadar ayrı hikâye dinleyebilirsiniz. Hele de farklı siyasetlerden, farklı hareketlerden geliyorlarsa...” Sözünü ettiğiniz türden diyaloglar, cümleler, saptamalar; şimdilerde Tunceli diye bilinen Dersim’i, bu çok özel bölgenin tarihini ve ruhunu anlamaya çalışırken önüme çıkıp kendini dayatan düşünceler oldu. Bunca yıl, Cumhuriyet tarihinin en kanlı kırımlarından birini sır gibi barındırmış, mağduriyetini yakın zamanlara kadar sadece ağıtlarına, inançlarına sığdırmış Dersim bölgesi. Bölgeler de insanlar gibi kendi tarihlerini mağduriyet üzerinden yeniden kurarken alternatif bir tarih yaratıyor. Yaşanan büyük acı ve kırım, kimliklerini korumanın ve yeniden kurmanın bir aracı haline geliyor. Adeta menkıbeleşiyor. Ve her kesim, bölgenin genel hikâyesinin parçası olan kendi hikâyesini farklı yazabiliyor. Bunca kan dökülmüş, bunca zulüm görmüş bir bölgede çatışmalar olmaması mümkün değil zaten. 38’e oradan günümüze uzanan büyük bir yaradır, travmadır. (...) O ruh kavranmadıkça, yaranın derinliği bilinmedikçe, ağıtları yüreğinizde duyamazsınız. Halk, kırımların acısını kuşaklar boyunca ağıtlarla işlemiştir toplumun hafızasına. Semahlarda aramıştır teselliyi. Siyaset sandığınız, “bir zamanlar olmuş bir şeyler işte” diye düşündüğünüz, çalışmanızla ilişkinizi kuramadığınız pek çok şey Dersim’i anlamanın kilididir. Bir zamanlar olmuş hiçbir şey bir zamanda kalmaz.” Romanın Dersim konusundaki özeti olabilir alıntıladığınız cümleler. Yeni yeni farkına varmaya başladığımız, “Herkesin Bildiği Sır Dersim”in ruhu bana böyle yansıdı, yansıdığı gibi de aktardım. SIRRIN SOMUT DELİLLERİ! Üstünde çepeçevre ‘3. Ordu Manevrası HatırasıTunceli’ yazılı, ortasında da Atatürk’ün imzası ve ‘26VII/1938’ tarihli, Arya’nın dedesine ait, iftiharla, özenle saklanmış Tunceli madalyası. Tunceli Manevrası Hatırası! “Ne karşılığında kazanılmış, neyin hatırası? Hangi zaferin?” diyerek iç sorgulaması Arya’nın… Bizi Diva hakkındaki gerçeğe ulaştıracak, arkasında ‘1938, 30 Temmuz, Hozat” yazılı fotoğraf... Toplayıcının gönderdiği, Diva’nın baktığında Mendelssohn’un Keman Konçertosu’nu mırıldandığı Dersimli üç çalgıcı fotoğrafı… Roman boyunca sayfalar arasında gizemle ilerleyen madalya ve birkaç fotoğraf, bütün simgesellikleriyle nasıl bir ivme kazandırıyor romana? Nasıl bir metafor? Diva’nın kendisinin bile bilmediği sırrının somut delilleri diyebileceğimiz fotoğraflar, Tunceli madalyası, annesinden, babasından kalmış ufak tefek anı nesneleri, romanın tırmanarak akmasını, hem roman kahramanları hem de okur açısından yapbozun parçalarının bir bir bulunarak resmin tamamlanmasını sağlıyor. Romanın Son Söz’ünde subay kızı olduğunuzu, romandaki madalyanın aynısının babanıza da verildiğini öğrendiğinizdeki ruh halinizi de ifade ediyorsunuz. Bu romanda Oya Baydar her taraf oluyor, her taraftan bakıyor diyebilir miyiz? Subay baba, Diva, Toplayıcı, Arya, Cansa, avukat… Yazarken siz de Arya gibi kendinizle didişip hesaplaştınız mı? Evet, her taraftan bakmaya, hepsinin sesiyle ve duygularıyla konuşmaya çalıştım, ne kadar başarabildim bilmiyorum. Dersim kırımı konusunda kendimle yüzleşme süreci romanın yazılmasından önce başlamıştı. Neden bu kadar geç kavradım, neden farkındalığım gecikti diye kendimle hesaplaştım. Bir de bütün 3. Ordu mensupları gibi babama da verilmiş madalyayı ilk bulduğumda kötü oldum. Babam adına garip bir suçluluk duygusu... Dersim kırımının gerçekleştirildiği tarihlerde babamın Tunceli’de değil Trabzon’da¸Umumi müfettişliğin askerî danışmanı olduğunu öğrenince biraz rahatladım. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr O Muhteşem Hayatınız/ Oya Baydar/ Can Yayınları/ 478 s. ‘BÖLGE HALKI, 80 SONRASINDA DA PKK ÇİZGİSİNDE GELİŞEN KÜRT HAREKETİNE MESAFELİ’ Yine, “Bu topraklarda, şu dağların arasında hesaplaşma bitmez. Devletle, iktidarla, zalimle, zulümle değil sadece, mağdurlar kendi aralarında da hesaplaşıp dururlar” da önemli bir saptama… Bunun cevabı da yine yukarda sanırım. Dediğim gibi Dersim çok özel bir coğrafya. Burada coğrafya sözcüğü tam yerine oturuyor. Çepeçevre dağ, aşılmaz duvar gibi. Tarih boyunca zulümden, düşmandan kaçanları, sürgünleri barındırmış. Kürtler, Zazalar, Ermeniler, bölgeye yerleşmiş. Kimi zaman çatışarak kimi zaman dostlukla bir arada yaşamışlar. Coğrafyanın getirdiği soyutlanmışlık; Kızılbaş Aleviliğin, farklı inançların, Zerdüşt dini, Şamanizm gibi kadim kutsallıkların bir arada yaşamasını, bu inançlara dayalı kültür ve geleneklerin direngenliğini sağlamış. Yavuz Selim’den günümüze, bir yandan Sünnî İslam’ın, öte yandan ulus devletin kurulmasıyla da Türk ulus devletinin asimilasyoncu zulmünü, baskısını yaşamış bölge halkları. Meselenin diğer bir yüzü ise bölgedeki aşiret olgusu. Giderek çözülse de yakın zamanlara kadar aşiret yapısı ve kuralları hâkimdi bölgede. Bir yandan aşiretlerin kendi aralarında çatışmaları var, öte yandan merkezi devlet hem aşiretleri hem de bölgedeki farklı etnik, dinseldilsel grupları birbirine karşı kullanıyor. Bölge halkının, 1980 sonrasında da PKK çizgisinde gelişen Kürt hareketine mesafeli durduğu unutulmamalı. Böyle bir yapıda, hele de aşiret bağlarının çözülmesiyle, çatışma ve hesaplaşmaların sürüp gitmesi doğal. Romanla en özdeş, en yakın duran şu değerlendirmesi Cansa’nın: “Dersim’e kendi tarihinin, kendi coğrafyasının damgası çok derin kazınmıştır. Kerbela’dan Yavuz Selim’e, Yapı Kredi Yayınları 22 KASIM 2012 ? SAYFA 21 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1188