Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Anadolulu bilgelerin peşinde... Hoşça Kal Herodot Emine Azboz, ‘Hoşça Kal Herodot’ adlı kitabında Halikarnas Balıkçısı ile Azra Erhat’ın Karya (Karia) bölgesine yaptığı gezilerin izini sürüyor. ? Zeki BÜYÜKTANIR “S abah esintisi dökülüyor her şeyin üzerine; ılık ılık. Taze gün ışığına uyandı Datça; uyandı börtü böcek. Körmen Liman’ı da uyanmış çoktan; capcanlı! Datça’dan Bodrum’a gidecek feribot, yolcularını bekliyor, görücüye çıkmış kız edasıyla. Rahatına düşkün yolcular, yer kapma telaşında; feribotun bir yanı fena güneş alıyor zira” (s. 33). Hoşça Kal Herodot, ilginç ve saygın bir yapıt. İlk bölümdeki yazının başlığı çok ilginç; Anadolu geçmişinin ilginç bir çağrışımıyla yazar Emine Azboz “Muğla Ana” diyor başlarken. Nasıl da yakışmış başlık yazıya; Anadolu’nun anaerkil aile yapısına, sosyal dengesinin güzelliğine. Cuk oturmuş bu ad. İlerleyen sayfalarda Amazonlar’la karşılaşıyor okur; hem de Azra Erhat’ın anlatımıyla. Tarihsel nitelikleriyle yadsınamayan bir gerçeklik Amazonlar: “Onlar Savaş Tanrısı Ares ile Harmonia’nın ya da Afrodit’in kızları; ayrıca Anadolu’da binlerce yıl süren anaerkil toplum düzenin de temsilcileri” (s. 171). SAHİPSİZ, BAKIMSIZ TOPRAKLAR Bugün çarpık ve sorunlu Ataerkil, erkek egemen toplumun güneyden İslami etkiyle gelen kalıntıları, berdelkan davası gibi insanlık dışı yaşam düşünüldüğünde, nereden nereye geldiğimiz ortaya çıkmakta. Anadolu’nun geçmiş güzellikleriyle varsıllıklarını, gelişmişliğini sıralarken yapıtında dayanamayıp soruyor öğretmenim Emine Azboz: “Dilenci miyiz biz, neyiz? Üzerinde oturduğumuz zenginliğin ayrımına varmayıp dilenen, üç beş milyar dolarcık için IMF’ye el avuç açan, Dünya Bankası’ndan medet uman... Bu nasıl bir kültür politikasıdır ki, Karia (Karya) topraklarındaki örenlerin çoğu aynı durumda; sahipsiz, bakımsız” (s. 171). Bir yandan yüreği yakan bu durumdan sızlanırken, bir yandan da elimizdeki varsıllıkların her birini başkaları alSAYFA 26 ? 22 KASIM 2012 Herodot mış götürüp kendilerine mal etmişler: Bergama sunağının Almanya’da, Halikarnosus Mozolesi’nin İngiltere’de ne işi var? Daha niceleri, kim bilir nerelere kaçırılıp götürülmüş, bilen var mı? İlyada ve Odysseia’yı yazan özbeöz Anadolulu, İzmirli olan ozan Homeros’a da Yunanlılar sahip çıkmış. Hatta bizim anlı şanlı yazın ustalarımızla tarihçilerimiz bile ona “Yunanlı Ozan” diyorlar gerçeği bilmelerine karşın. Batı Anadolu’da yaratılan görkemli uygarlığı “Yunan Uygarlığı” diye tanımlamıyorlar mı, insan çıldıracak gibi oluyor! Neden sahiplenemiyoruz çağlardır Anadolu’daki örenleri bizimdir diye? Bu toprakların altındaki varlıkları gibi üstündekiler de bizim değil mi? Yalnız Karya toprakları mı öğretmenim, tüm Anadolu bir cennet. Ama hep acıları, yoksulluğu, sıkıntıları yaşıyor. Varsıllık içinde yokluk çekiyor. Yazar, yapıtta o güzellikleri ve zenginlikleri anlatırken “Cennete Yolculuk” deyip sıralıyor doğal güzellikleri; “çam, ardıç, meşe, kayın. Bitkiler, çeşitli meyveler, sebzeler. Doğanın tüm varsıllığını seriyor gözler önüne. Bir de o günlerden kalan zenginliklerin yıkıntılarını sanki bir sanat tarihçisi zevki, sevgisi, bilgisiyle anlatıyor” (s.151). Yapıtta ilginç başlıklar var; örneğin “Mavi Cennet.” Bu varsıl güzelliklere bu ad da çok yakışıyor. Bu güzelliklerin ayrımına Tanrı da varmış olmalı ki, Cebrail’i yanına çağırıp demiş ki: ‘Dünyayı altı günde yarattım. Bugün yedinci gün. Yorgunluğumu atmak için dinleniyorum. Derken buyruk beklemekte Cebrail’e “Dünyayı yarattık ama yarattığımız insanları koyacak bir cennet yaratamadık. İn dünyaya, gez, dolaş, bana bir örnek getir. Getireceğin örneğe göre yapalım cenneti” der. Cebrail de bu buyrukla iner dünyaya. Önce Asya bozkırlarından doğuya Çin Denizi’ne, ? yağmur ormanlarına doğru şöyle CUMHURİYET KİTAP SAYI 1188