15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? bir dolaşır. Sonra güneye yönelir. Avustralya’nın güzelliklerine, adaların serpildiği yerlere, oradan Afrika’nın uçsuz bucaksız güzelliklerine bakarken, uzaktan kuzeyden güneye doğru uzanan iki uzun kara görür. Geriye dönüp bir de “Avrupa anakarasına bakmalıyım” diyerek döner Doğu’ya. Arşipel mavisi Ege kıyılarını görünce çarpılır. Oya gibi işlenmiş kıyılar. İonya toprakları, doğuya doğru inanılmaz güzellikler sergileniyor. Dağlarından yağ, ovalarından bal akan, dört mevsimi bir arada yaşayan yüksek bir yayla. Güzel mi güzel yarımada. Güneşin doğduğu yer; Anatolle. Doğal varsıllıklarının yanında kültür, kültür evleri, tiyatrolar, alanlar... ‘İşte, buldum’ diye çıkar Tanrı’nın huzuruna: ‘İşte Tanrım, size güzel bir örnek. İster yap bu güzel örneğe göre cennetini yarat, istersen bu toprakları cennetine katıver” der. HERODOT’UN GEZGİNLİĞİ Hoşça Kal Herodot, bu cenneti anlatır. Hoşça Kal Herodot’u ve Homeros’u yan yana koydum. Baktım. “Bu güzel cenneti, neden horlamışız da gün yüzüne çıkaramamışız?” diyerek yazar Azboz’un yapıtını açtım, okumaya başladım. 273 sayfalık bu oylumlu, özenle hazırlanmış yapıtı elimden bırakamadım. Bütün toplumlar bugün bir kargaşanın, bir karmaşanın içinde boğuşuyor; sözde uygarlık gelişiyor, yani medenileşiyoruz. Oysa gelişip yükselen teknoloji, uygarlık değil. O mu? 2 bin 500 yıl ötelerde kaldı bugün. Anadolu’dan Mezopotomya’ya, Mezopotamya’dan İyonya’ya kadar bu yarımadada bilim insanlarının Birinci Rönesans dedikleri (Prof. FahriHavva Işık) o dönemde kırk bin yerleşim yerinde tiyatrolar, kitaplıklar, kültür, sanat evleri... Dünyada ilklerin yaratıldığı bir ülke. Yazarın Hoşça Kal Herodot’ta anlattığı güzellikler, 2 bin 500 yıl önceki üstyapı, insanüstü duygular, saygınlık bugün yok. Kültür, eğitim, uygarlık çöküntüde. Toplumlar bağnaz, kültürsüz yöneticilerin elinde. Dinselleştirme Avrupa’da engizisyonu, Asya’da Arabistan’da bağnazlığı geliştirmiş. Günümüz insanı, aydını, eğitimcisi, yazarı, sanatçısı, yani eli kalem tutanların teknik rahatlıkları yerinde ama 2 bin 500 yıl öncesinin güzelliklerini, aydınlığını yansıtmıyor hiçbir şey; ne aydını aydın, ne sanatçısı sanatçı... O zor koşullarda ulaşımın salt deve kervanlarıyla yapıldığı, yazı yazılacak araç salt toprak (tablet), taş, parşömen olduğu dönemde Herodot, zorluk içinde yıllarca gezmiş Anadolu’yu ve çevresini de yazmış. Yazdıklarını da develerle taşımış. Bütün bunlar ancak sevgiyle, bilgiyle, özveriyle olur: Herodot, Homeros, Strabon, Thales ve daha nice bilgeler, sanatçılar... Onlardan daha yakın tarihte ise Evliya Çelebi’nin on ciltlik gezi yazıları... Seyahatnâme’sini bizlere, insanlığa bırakmış. Ustaların izini süren Emine Azboz da Karya bölgesini gezmiş ve yazmış. Hoşça Kal Herodot, özenle hazırlanmış, düzenli baskısıyla deneme tadında, romanımsı duygularla yüklü, bir gezi ve gözlem yapıtı, roman gibi kurgulanarak an latılan; yazınsal tatlı, şiirsel bir anlatım. Okuru öyle bir geziye çıkarıyor ki, mitolojik söylemlerden tarihe, coğrafyadan botaniğe, zoolojiden edebiyata, örenlerden günümüze, eleştirel kültüre dek uzanan sevda dizinleriyle Batı Anadolu’yu, Karya bölgesini seriyor önümüze tüm güzellikleri ve varsıllığıyla. Kimi kez Herodot ile kimi kez Halikarnas Balıkçısı’yla, kimi kez Azra Erhat’la, kimi kez yol arkadaşlarıyla, kimi kez eşiyle, kimi kez kendi kendisiyle sohbet edip söyleşiyor Emine Azboz yapıtında. “Yurttaşımız Herodot biraz serzenişte bulunarak ‘O gün ben Karya kenti Halikarnasos’ta, yani bugünkü Bodrum’da doğdum” (s. 44) diye anlatıyor Bodrum’u. Öykü tadında, ilginç bir sohbet havasında, fıkralarla, tarihsel belgelerle ilgi çeken bir anlatım. Bu gezi Halikarnas Balıkçısı’nın dostlarıyla düzenlediği Mavi Yolculuk tadında. Yazar, bilgiler aktarıyor, gözlemlerini anlatıyor. İnsan bu gerçekleri okudukça isyan ediyor ister istemez. “Thales’ten yirmi yedi yüzyıl sonra insanoğlu sputnik’ler atabilmişse uzaya, bunu bilim yolunu insanlara açan Thales’e borçlu insanlık da uygarlık da (s.150) diyor yazar Azboz. Sonra da tatlı mitolojik bir sevda öyküsü anlatıyor: “Sevda bu, ne yasak dinler, ne emir, ne de ferman! Ona söz geçirebilir mi insan? Sevgilisine kavuşmak isteyen kızcağız da eteğine doldurduğu kumlarla denize yürür. Denizi doldurup sevdiğine kavuşmak için ne çabalamış bilseniz. Ama yetmez eteğindeki kumlar. Sonunda boğulur zavallıcık” (s.150). Bu güzel kitabı bitirdiğinizde sanki ‘Güneşin doğduğu ülke Anadolu’da bir antik kent ‘Bergama’. uyanıyorsunuz kan uykusundan; Anadolu’yu, geçmişini, o tatlı anılarla belleğinizde sakladığınız aydınlık tarihsel geçmişi yeniden gözlerinizin önünden geçiyor, anılar zinciri olarak. O köklü geçmişi, varsıllığı, tarihi, sanatı, güzelliği bugünkü yaşamla, doğayla, sanatla, tarihe bakışla kıyaslıyor yazar. Anlattıklarıyla kahroluyorsunuz. “Nereden nereye gelmişiz?” diye umutsuzluğa kapılıyorsunuz. Anatolle güneşin doğduğu ülke, Amazonlar yurdu. Halikarnas Balıkçısı’yla Azra Erhat’ın izinden gidip bu güzel yurdu, ülkeyi, toprakları, köklü geçmişiyle insanlara bir kez daha anımsattığı, içtenliğiyle okuru buluşturduğu için Emine Azboz’a teşekkürlerimi sunuyorum; bir yazar olarak. Elinize sağlık. Nice güzel yapıtlara. ? Hoşça Kal Herodot/ Emine Azboz/ Bencekitap Yayınları/ 274 s. 22 KASIM 2012 ? SAYFA 27 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1188
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle