14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ş Unoma Azuah iir Atlası CEVAT ÇAPAN Unoma AZUAH/ Şiirler/ Çeviren: İlyas TUNÇ ‘Her yağmur damlası bir gözyaşı damlasıdır dökülür çocukluğumun savruk imgelerine’ sıçraya sıçraya geçer annem nehirleri, kökleri balıkları boğan bataklıkları, geçer kaymaya hazır sulak toprakları. Yapraklardan bir sayvan sallanıyor onun bitkileri üzerinde, su yılanları gıdıklıyor köklerini. Ilık bir rüzgâr süzüyor tropikal bölgeleri hoş geldiniz anlamında el sallıyor sayvanlar ama, sivrisinekler çiftleşiyor annemin ayaklarında. Aklımın manastırında sevgilim ve ben öpüşemiyoruz rüzgârda oyunumuza verilecek isim yok yanan kömürler olabilir diğer ismi yabancılar gibi gülümsüyoruz umarak onların göz ardı etmesini paylaştığımız şeyin ağırlığınıağırdır o şey, öyle ağırdır ki saptırır dünyanın yörüngesini Yaşamın çölünde uzun bir yürüyüşten sonra Çok sevdiğim bir yemek gibi oluyor sevgilim Tükettik aşkı ve arzuyu yarattık mutfağımızdan çıkmayan kokuyu. Duyarlı bir alıcıya verilmiş haberler gibi katlandım sevgilime haberlerle elçiler kaynaşıp birleşiyor ter ve korku gecelerinde ya tropikal bölgelerin sıcaklığıdır yurdum ya da yitirilmiş ve bulunmuş aşkın buharıdır. Verilecek isim yok oyunumuza tıkıştırıldı kimliği mağara çatlaklarındaki yırtılmış belgeler gibi Sevgilim ve ben hadım ediliyoruz yankı koridorlarında haçların kısırlığı, sessizlik, dualar ve ölümlülük sınır taşlarıdır verimsiz doğamızın. Aşka koştuktan sonra dönebiliriz toplanmış kemikler olarak göbek kordonlarımızın dinlendiği yerlere. Yine de yurdumuz kalbimizin kırıldığı yerdir. En yakınımızdaki dikenler batıyor en derinlere Sivrisinekler çiftleşiyor annemin ayaklarında. *** AKAA Akaa! savaşçı babam! Taşları yerleştirdim Yığdım odunları Ama, kıvılcımlar çıkaracak Değirmen taşları yok Azua! savaşçı babam! Tüketiyor güneş odunlar üzerindeki yağı Bıçaklar da yok taşlara çarparak Kıvılcımlar çıkaracak Anongo! savaşçı babam! Soydum patatesleri Doğradım toprak tenceremin içine Taşları yerleştirdim Odunları yığdım Ama ateş nerde İsle kaplı değil artık tencerelerimiz Annemin kilden macunuyla Sildim isleri Savaşçı babalarımız! gönderin ateşi bize Gönderin gökgürültüleri arasından Gönderin şimşekler arasından Gönderin yaban otları arasından vahşiliğimizin İçin için yanan közlerdir Bizim bütün ihtiyacımız Canlı ve sıcak tutmak için Anılarını sizin çağınızın Akaa! Azua! Anongo! Savaşçı babalarım. *** Saçlarım bir palmiye ağacı Kuşların yuvalarını yaptığı Yumurtadan çıkıp uçtuğu Ağırlaştım dışkılarıyla, bükülüyorum aşağı Bir dibek taşıdır başım Acılarını yıkadığın, Oyuğumdan baktığın Yüzüm, kırsal bir görüntü Baykuşların ağıtlar söylediği Köksüz ağaçlarla çürümüş Bir çöp kovasıdır gövdem Küllerimi rüzgâra vermek için Atıklarını boşalttığın Yak beni birikmiş ateşinde Yalan söylüyorsam eğer Tanele beni yassı, en geniş taşında Kalsam da bir yasak olarak Rüzgârlı, iki patikadır bacaklarım Dere yataklarına uzanan Karşı koyacağım yağmurun öfkesine, Aşınmayacağım bundan böyle. *** TROPİKAL FIRTINA Rüzgârla beraber başlıyortropikal fırtınakâğıtlar, naylon torbalar, bez parçaları süzülüyor rüzgârda kutlamalar yaparak huzurumuzdaSonra yağıyor ufacık çakıl taşları gibi metal çatılarımızın üzerine gittikçe artan tıkırtılarlazoraki davul sesleri benzeriÇıplak ayaklarımızla çaresiz koşmaya başlıyoruz açık alanlara neşemizi taşıyacak kadar genişçığlıklar atıyoruz, haykırıyoruz, bağırıyoruz cırtlak cırtlak, sıçrıyoruz tenimizi yalayan damlalar nedeniyle. Yağıyor şiddetle, boşalıyor patlamış bir parajın suları gibi Dökülüyor, dökülüyor çağlayanlar gibi çarparak Yağıyor şiddetle, hıncını alıyor boşa geçirdiği dünkü günden Haykırıyoruz, çığlıklar atıyoruz, bağırıyoruz cırtlak cırtlak, dans ediyoruz yaltaklanan yağmurun, kumun ve çamurun çekiciliğindeDökülüyoruz biz de yağmurla birlikte ciğerlerimiz göğsümüzün bentlerinde patlayacakmış gibi yağıyor şiddetle, su kovaları tepemize boşalıyor sanki Ama, kararıyor gökyüzü Bir şimşek çakıyor boydan boya Sesler gümbür gümbür Anneler acı acı sesleniyorlar çocuklarına: Azubuike, Okwudili, Ugonna, Unoma, Ejime! Gök gürültüsü çaldı ışıklarımızı. Islanmış tavuklar benzeri giriyoruz paytak paytak içeri. Artık anılarda kaldı bütün bunlar süzülüyorken dudaklarımdan damlalar Her yağmur damlası bir gözyaşı damlasıdır dökülür çocukluğumun savruk imgelerine bir gözyaşı damlasıdır her yağmur damlası öylesine uzak bir yurt uğruna okşuyorum haritaları. *** ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1188 Hilde YASAKLANMIŞ noma Azuah, 23 Haziran 1969’da Delta State’deki Ogwashi Ukwu kasabasında doğdu. Çocukluk yıllarının büyük bir kısmı Asagba’da geçti. Nijerya Üniversitesi İngilizce Bölümü’nden mezun oldu. 1999’da eğitim amacıyla Amerika’ya gitti. Virginia Commonwealth Üniversitesi’nde İş İdaresi ve Cleveland State Üniversitesi’nde İngilizce alanlarında yüksek lisans yaptı. Nijerya’daki üniversite öğrenciliği yıllarında The Muse adlı bir edebiyat dergisi çıkardı. 1992 ve 1993’de üniversite tarafından en iyi yaratıcı yazma öğrencisi olarak ödüllendirildi. Şiirlerinde göç olgusunun getirdiği yabancılaşma ve yurt özlemini yansıttı. İlk kitabı Night Songs, 2001’de yayımlandı. Ayrıca, kadın sorunları üzerine yazdığı yazılarla Hellman/Hammett Human Right ödülünü aldı. Skyhigh Flames adlı romanıyla Nijerya Yazarlar Derneği NDDC Flora Nwapa ödülüne değer görüldü. Urban Spectrum ve Leonard Trawick Creative Writing (2000) aldığı diğer ödüller oldu. Şairler grubu The Griot Collective üyesi olan Azuah, Amerika’da West Tennessee bölgesinde lise öğrencileri, gençler, yetişkinler için şiir dinletileri ve atölye çalışmaları organize etmektedir. Öte yandan, hâlen Jackson kentindeki Lane College’da, Tennessee, kompozisyon ve yaratıcı yazma dersleri vermektedir. Şairin ikinci şiir kitabı Home is Where the Heart Hurts yakında yayımlanacak. YURDUMUZ KALBİMİZİN KIRILDIĞI YERDİR Aklımın manastırında ışık ve sessizlik paylaşıyor bir virajı, diz çöktüm her iki konumda yaralıyım ve kanıyorum, buduyorum vahşi taç yaprakları topluyorken cüppem taşları, tozları. Yaşamın gül yataklarında bir bahçıvan olarak yaşıyorum yakarışlar içinde, yiyecek ve iş isteyerek korkuyorum görünmeyen dikenlerdenen yakındaki dikenler batıyor en derinlere. Metal çarmıhlara ilişen bakışlardan ibaret yaşamım İsa’nın yazgısı olan kan ve dikenlerden ibaret yaşıyorum bir dikene benzemek için ekmek ve şarap kabında bir ışık parlaması olan kominyon ayinindeki temiz bir bedeni parçalayan. Çalan çanlar çağırıyor beni uykuya, uyanmaya, ekmek pişirmeye, taneleri tırtıklı tespihlerle dua etmeye Çalan çanlar çağırıyor beni yeminlere, yeniden birleşmelere, asılan umutların iplerine, düğümlerine. Önce, bir sessizlik oluyor, sonra bir ışık seli cübbem süpürüyor boydan boya soğuk döşemelerimerhamet sunağındaki törenlere çağrılar. Bildik bir tapınak bu… ama kırıyor kalpleri. Aklımın manastırında iyice bağlandı annem çocuklarına emdiler onun kurumuş göğsünüşimdi okşuyorlar onları bir flüt gibi asılı bırakıyorlar sonra kimsesiz terlikler örneği hâlâ sürüyor kuru toprağı annem katılaşmış pudrayla kirpiklerini pudralıyor, ayakları siyahtır annemin, dolambaçlı göllerin desenlerinde çatlamıştır topukları. Mangrov ormanıdır yurdu, SAYFA 30 ? 22 KASIM 2012 U
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle