Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
K ehçet Çelik, ilk öykü kitabı İki Deli Derviş’i (1992) yayımlayalı tam yirmi yıl oluyor. Yaşı yirmilerin başında bir delikanlı olarak arkadaşlarıyla birlikte masraflarını kendileri karşılayıp da yayımladıkları bu kitabın ardından yine aynı koşullarda çıkardığı ikinci öykü kitabı ise Yazyalnızı (1996) onun. Çelik 1992’den 2012’ye yirmi yıl içinde dört öykü kitabı daha yayımladı. Tümü Çelik’in yayıncısı Can tarafından sunulan bu kitapların son dördü de şunlar: Herkes Kadar (2002), Düğün Birahanesi (2004), Gün Ortasında Arzu (2007), Diken Ucu (2010). Arada ayrıca bir roman var: Dünyanın Uğultusu (2009). Daha önce Herkes Kadar ile Dünyanın Uğultusu üzerinde durmuştum “Kitaplar Adası”nda. Bu kez Behçet’in bütün öykülerine bakalım istiyorum birlikte. Behçet Çelik, olgunluk evresine girdiği şu son yıllar içinde, adından en çok söz ettiren öykü yazarlarımızdan biri oldu. Özellikle Düğün Birahanesi ile yansıttığı yükselişin, Diken Ucu ile doruk yaptığı söylenebilir. On altıdan doksan altıya her kuşak yaştan, cinsten, dil, din, kısacası kültürden insanın bu öykülere yakınlık duyacağı öne sürülebilir ayrıca. Diyeceğim yalınlığı, anlatımdaki alçakgönüllü içtenliği ile herkesi kendisine çekebilecek güçte öykü örnekleri bunlar... Bu öykülerin kökenlerine inerek yazarın, bu gücü nerelerden aldığını, bunun öykülerde nasıl işlendiğine göz atalım şimdi... BEHÇET ÇELİK ÖYKÜCÜLÜĞÜNDE TEMEL EKSENLER... Behçet Çelik’in yirmi yılı aşkın süredir verimlediği öykülerin neredeyse hep aynı açılar korunarak yapılandırıldığı görülüyor... Bu açıların ya da öyküyü yapılandırırken yazarın sırtını yasladığı eksenel dinamiklerle dayanak noktalarının neler olduğunu, satır başlarıyla şöyle sıralayabiliriz sanıyorum: 1. Behçet Çelik, öykülerinin neredeyse tümünü özöyküsel anlatımla erkek ağzından yapılandırıyor. Bir ikisinde bunlar kadın ağzından işlenirken az sayıdaki öteki örnekte elöyküsel aktarımla kurduğu gözleniyor anlatısını. 2. Genelde erkek anlatıcılar ağzından kurduğu öykülerinde Behçet Çelik, ruhsal katmanlarına sızdığı erkek karakterlerini kendi iç derinliklerinde yakalıyor. Bu erkekler, kadınsızlığın da eklendiği müzmin yalnızlıklarıyla öyküleri hareketlendiren önemli eksene dönüşüyor... 3. Behçet Çelik’in öykülerinde toplumsal ya da sınıfsal yaşamla birey yaşamı arasında süregelen çelişkilerin tam bir bütünlükle yansıtıldığı gözleniyor. İşsizlik, sendikalar, grevler, mitingler, mutsuz çalışma ortamı, boşaltılan köyler öykü kişilerinin yaşam alanlarına yayılarak öykü evrenlerini pekiştiren önemli SAYFA 20 ? 19 OCAK itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com Öykücülüğümüzde yeni bir çalım: Behçet Çelik B malar yoluyla çakışırlık ya da farklılıklar yansıttığı, Gün Ortasında Arzu’da aynı bir olayeylem dizilişi sürerken temelde anlık değişmelerin ortaya çıktığı, Diken Ucu’nda ise yaşanan ince duyarlıkların yoğunlaşarak dramatik anlar için düğümlere dönüştüğü vurgulanabilir. Bunlardan kalkarak yine maddeler halinde aşağıda sıralayayım istiyorum saptamalarımı... 1. Geçmiş, şimdi, gelecek üçgeni arasında kalan düzlemlerin sürekli birbirini tetiklediği, birbiriyle bütünleşirken ayrışan, ayrışırken bütünleşen halka hareketleri ya da eliptik eğrilerle izleksel, biçemsel açıdan anlatıda belirgin çapraz ateş kavrayışı yarattığı görülüyor. 2. Yazarın dille sürdürdüğü oyunun da izleksel, biçemsel açıdan öyküye yansıyışı üzerinde durulabilir. Nahif bir anlatıcının, hiç ayırdında değilmişçesine ağzına gelenleri yuvarlayıverdiği izlenimi doğuyor ki, bu, anlatıdaki izleksel yoğunluğun biçemsel terazide tartılmasına olanak veriyor. Böylelikle çağıltılı, ötesinde çocuksu renk yelpazesi eşlik ediyor öykülere. Konuşma örgüleri de zaman, uzam kaydırmaları için dayanak yapılıp izleksel, biçemsel sıçramalar sağlanıyor. 3. Öykülerden sızan ötekileş(tir)meözdeşleyim ya da yabancılaşma sorunsalı önemli bir izlek halinde karşımıza çıkarken katmanlaşma, öykünün girintilerini derinleştiriyor. Bu çerçevede öteki ile ilişkileniş biçimi, ilk ağızda dikkati çekebiliyor. Ayna tutma da denebilir bunun için. Özetle söylemek gerekirse Behçet Çelik’in öykülerinde “dünyanın uğultusu” içinde sessiz bir kıyamet yaşayan küçük insanların bireysel var olmavaroluş kaygısıyla, bunun için verdikleri kavgayla yüz yüze geliyoruz sürekli. 4. Behçet Çelik ayrıntıları yerleştirip işleyerek öyküye içkinlik kazandırıyor. Sözgelimi aşk, yazarın sürekli ilgilendiği sorunsal boyutunda, üstelik öykü sınırlarının dışına çıkılmaksızın yoğunluk kazanıyor bu verimlerde. Bunu, üçlü ilişkileniş düzlemine alarak enikonu bir tartışma boyutu yaratabiliyor yazar. Aşk ilişkisinde ortaya çıkan üçgenlerin giderek bağlamlı öykülere dönüştüğü görülüyor. Ayrıca gizli, örtük ya da bir biçimde derinlere gömülmüş bir sevgilinin, özellikle kadın imgesinin, öykülerin bir yerinden mutlaka göz kırptığına tanıklık yapıyor okur. 5. Behçet Çelik, küçük insanların yalnız, dar yaşam çevrelerine yönelerek örüntülüyor öykülerini. Bu doğrultuda hep aynı izlek çevresinde dolaştığı görülüyor yazarın. Buna aşk, aile, iş, öğrenim yaşamı, entelektüel etkinlikler vb. eklenirken biçemsel olarak yaşadığı sıkıntıları hafife alarak alaysama ya da görmezden gelme vb. tutumlarla bunu aşmaya çalışan anlatıcılarla karşılaşılıyor. BEHÇET ÇELİK’İN ÖYKÜLERİNDE ANLATIM... Behçet Çelik’in öykülerinde kurup geliştirdiği anlatım ilginç bir açılıma sahip bana göre. Çünkü bu anlatımın yeni, özgün sayılabilecek hiçbir yanı yok şekil olarak. Aslında düpedüz anlatıyor yazar, ne ki yine de öykü oluyor anlatı. İşte bunun üzerinde durmak gerekiyor... Bir ölçüde gelenekçi bağlamda alınabilecek anlatı dokusunun bizim için yeni, farklı görüntü vermesini yazar nasıl başarıyor? Buna göre, bilinen bir anlatım biçimiyle önümüze gelirken yanılsama yaratıp farklı, özgün bir anlatım ortaya koyuyor olmalı Çelik. Gelin, şimdi de bunun çetelesini çıkaralım: 1. Behçet Çelik’in tüm öykülerinde, anlatıcıların iç dünyaları ile dış dünya (öykü evreni) arasında kurulan gidiş gelişli denge, anlatımın ana belirleyeni olarak kendini gösteriyor. İç dünyadan dışa açılan duyarlıklar, dış dünyanın algılanışıyla içe süzdürülen duygular... Böyle bir yapılanmanın ortaya çıkardığı anlatıcıların bu evren içindeki gezintisi... 2. Behçet Çelik, genel olarak kısa tümcelerle öykülerini kuran, söyleşimli anlatıya sürekli göz kırpan bir yazar. Bu iki kışkırtıcı öğeyi arkasına alan anlatı önemli bir tartım kazanıyor. Öte yandan bu tür sözdizimlerine ilmeklenen ayrıntılandırmanın da anlatıya derinlik kattığı görülüyor. 3. Çelik, anlatımını şiirle at başı kurup tasarlıyor. Bu çerçevede şiiri, gücünü, bütün şiir verimimizin dilimize, yazınımıza kazandırdığı değeri hiçbir zaman savsaklamıyor. 4. Herhangi anlatı havası yaymadan bunu kuran bir yazar Behçet Çelik. Böylelikle anlatı, farklı düzleme otururken özgün bir anlatımın da kapısı aralanıyor. Doğalmış gibi duran, saf haldeymiş görüntüsü veren anlatım genç öykücüler tarafından dikkatle ele alınmalı bence; Çelik’in bunu gerçekleştirirken nasıl bir yol izlediği çözümlenmeli. Böylesi bir anlatımın nasıl başarıldığı üzerine de kestirimde bulunulabilir. O zaman şöyle bir notlamaya gidebiliriz sanıyorum: 1.Kısa tümceler, 2.Hep bir şiir gözlüğüyle bakılan, ses uyumunun dikkate alındığı sözdizimi, 3.Neredeyse tüm öykülere içirilen özöyküsel anlatım, 4.Anlatıcının çocuksu saflığı, kendisini gıllıgışsız saydam yansıtımı, 5.Şatafattan, süsten, şairanelikle müsamereci tutumdan uzak durmak, bu uzaklığı korumak, 6.İçtenliği, gerçektenliğin içinde geliştirip kurmak, 7. Anlatıyormuş gibi yapıp anlatmamak ya da susmak... İşte Behçet Çelik’in anlatımında öne çıkan kimi özellikler... Öykücülüğünün yirminci yılında altı öykü kitabıyla bizleri selamlayan bu usta öykücüyü okumamış olmayı kendi payıma eksiklik sayarım... O, öykücülüğümüzde hak edilmiş bir konuma sahip. Adı Behçet Çelik, işi öykücülük...? dayanaklar oluyor. Böylelikle ekonomik, sınıfsal, siyasal, dinsel vb. yapılar apaçık ortaya çıkıyor. 4. Çelik’in tüm öykülerinde uzam da zaman da önemli işlevler üstlenerek, hatta öykülerde anaforlu bir çekime yol açarak bu eksenin yerlemlerini imliyor. Bunun için yazar, anları birbirine eklemleyip kilitleyerek yol alıyor. Bu doğrultuda geçmiş, şimdi, gelecek sürekli bir arada bulunuyor, birbirinden izler taşıyor. 5. Nitekim uzam da, zamansal akışa koşut kaydırmalara ayak uyduruyor denebilir. Bunlar birbirine yolculuklarla bağlanıyor belki, ancak uzamlardaki farklı girişmelerin zaman kadar anlatıcılar yoluyla da bir içlidışlılık yansıttığı apaçık. Bu yaklaşımda eskiye bakış, çağrışım, anımsama, sıçrama, gönderme vb. kadar bugüne göz atma da önemli açı oluşturarak karşımıza geliyor. 6. Behçet Çelik öykülerinden yayılan içtenliğin önemli bir açı olarak anlatının köşelerinden birini oluşturduğu söylenebilir. Sözgelimi anlatıcıların azımsanmayacak bölümünün yazıyla uğraştığını ele veren serpiştirmeler, Behçet Çelik’in yazarlığını da anıştırdığından okurda öykülere dönük içtenlik algısını artırırken, anlatıcılarla yazarın arasında özdeşleyim duygusu yaşanmasına yol açıyor. BEHÇET ÇELİK’TE İZLEKBİÇEM BÜTÜNLÜĞÜ... Behçet Çelik, yukarıdaki açıları temele alırken, öykülerini hep belirli izlekler yönünde yapılandırıyor. Bunun için de her bir kitabında değilse bile farklı evreler olarak alınabilecek dilimlerde yazarın biçemsel geçişler sergilediği, bunların da uyuşma, girişme, örtüşme yansıttığı gözlenebiliyor. Örneğin Düğün Birahanesi’nde kişilerle uzamların farklı zamanlarda yaşanan olaylar karşısında kaydır Behçet Çelik 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1144