Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ymak. an dırışmak, yim; k. Dürlakçiliğe zlemleya da balını ma aşanı içolması ert ikssiz enli, Topü alaf, tekülerianlatıen atı büslıer rı durar Zae” şunilk t Nea Tatlu’nda ecekr. Onulave uyr sanataraşarda ? ra, öğrenciyi yaratıcı hayal gücüyle baş başa bırakır. Daha sonra eleştirilerini yapar. O, Alman ekolünün son temsilcisi bir Türk sanatçı ve öğretmendir. Ustanın Varlık dergisinde kapak ve iç sayfalarda yayımlanan desenleri az da olsa bazı kitaplarda yayımlanan siyahbeyaz desenleriyle o dönemin tanınmış ressamları arasında yer alır. Küçük boyutta çalıştığı desenlerinde ikili figürler çoğunluktadır. Figürler, devinimli, işlevsel. Mekân (yüzey) değerlendirmesi doğa içinde insanlar, ağaçlar, hayvanlar uyum içinde resmedilir. İşlediği konular yalındır. Bezeme yok. Figürlerin zıt hareket yönleri, (ritmi) lekesel değerleri, büyükküçük kompozisyon kurgularıyla çizgiler devinim kazanır. Çok yönlü bir sanatçı olan renkçi ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun bir sözü ruh ufkunda etkileşim yapar; renge ilgisini çeker. Bu anıyı şöyle dillendirir: “Bedri Rahmi Eyüboğlu ile sergi geziyordum. Amerika’dan yeni dönmüş Bedri Rahmi Eyüboğlu, Varlık Dergisi’nde yayımlanan resimlerimden beni tanıyor ve öğrencisi gibi seviyordu. Bana ‘Resimlerine renk kat reis’ diyerek beni yüreklendirdi.” Fatma ErkmanAkerson’dan ‘Edebiyat ve Kuramlar Çağlar öncesinden bugüne edebiyat Fatma ErkmanAkerson’un çalışması Edebiyat ve Kuramlar, edebiyat üzerine tarih boyunca farklı coğrafyalarda geliştirilen kuramları anlatıyor. Çalışmada temel olarak yapılmaya çalışılan ise bu kuramlar arasındaki sürekliliklere dikkat çekmek. Yazar tüm bunları anlatılırken bir yandan da temel edebiyat terimlerini birer birer açıklıyor. ? Prof. Dr. Nazan AKSOY * debiyat ve Kuramlar, edebiyat üzerine tarih boyunca farklı coğrafyalarda geliştirilen kuramları anlatıyor. Sümerlerle başlıyor, ünlü Gılgamış destanını edebiyata verdiği değer açısından yorumluyor, Gılgamış’in kaybettiği ölümsüzlük otunun yerine nasıl edebiyatı yerleştirdiğini gösteriyor. Sümer’den Eski Yunan’a, Aristoteles’e, Ortaçağ Avrupası’na ve İslam düşünürlerine geçiyoruz. Japonya’ya da bir göz attıktan sonra, yeniden Batı’ya dönüyoruz. Aydınlanma ve Tanzimat’taki büyük kırılma ile başlayarak romantiklerin yorumlarına, Nâmık Kemal’e, Şinasi’ye, toplumcu gerçekçiliğe, Lukacs’a, son dönemlerin yaygın kuramlarına, yapısalcılığa, Greimas’a, Umberto Eco’ya, postmoderne, Bahtin’e... bakıyoruz. Kitabın temel özelliklerinden biri, bu kuramları birbirlerine bağlayış şekli. Fatma ErkmanAkerson kuramlar arasındaki sürekliliklere dikkatimizi çekiyor. Aristoteles ve Dante ile yapısalcıların ünlü kuramcısı Greimas arasındaki bağlantıları gösteriyor. Propp ve Umberto Eco, Lukacs ve Bahtin arasındaki görüş benzerliklerini ve farklarını ortaya koyuyor. Hyppolite Taine ile Tanzimat sonrası yazarların ilişkilerini açıklıyor. Dolayısıyla, daha önce neler söylendiğini bilmeden, bugünü anlamanın ve değerlendirmenin pek de mümkün olamayacağını fark ediyoruz. Kitabın bir başka olumlu özelliği ise tarih içinde gezindiği gibi coğrafyalar arasında da gezinmesi. Edebiyatın ve edebiyat kuramlarının farklı dünya kültürlerindeki izlerini sürmesi. Yine bir başka özellik, düşünce dünyasındaki değişikliklerle başka toplumsal olgular, özellikle de resim sanatı arasında ilişki kurması. Ama yalnız resim sanatı değil, kitapta sanayileşme ve kentleşme ile bireyselleşme arasındaki bağlantılar anlatılırken, örneğin düdüklü tencerenin de bu dönüşümler gerçekleşirken nasıl ortaya çıktığı gösteriliyor. Rönesansın resim anlayışı ile minyatürler arasındaki farklar dile getirilirken bu farkların nasıl o dönemlerde yavaş yavaş ortaya çıkan ve bireyi esas alan romana yansıdığını da okuyoruz. Ayrıca minyatür sanatının temel özellikleri de etraflı bir şekilde anlatılıyor. Kitap, böylece çok geniş bir perspektif çizmiş oluyor. Hem tarih hem coğrafya açısından bir dünya kültürü anlayışı gerçekleştiriyor. Edebiyata bu kadar geniş bir açıdan bakmak, bu tür kitaplarda genellikle bulunmayan önemli bir nitelik. Bu yaklaşım kitabın çok geniş bir okur kitlesine seslenebilmesini sağlıyor. Ayrıca okurda, belki de şimdiye kadar ilgilenmediği kültürlere ve dönemlere yönelik ciddi bir merak da uyandırıyor. Zaten yazar da kitabın önsözünde, okura, bu kitabı bir kış günü sıcak bir odada, kendine bir çay alıp rahat bir koltuğa yerleşerek okumasını salık verirken şöyle diyor: “Eğer yukardaki, sıcak odaçaykoltuk sahnesine bu kitabı yerleştirebilirsem ne mutlu bana! Şu da var ki bu metnin yalnızca o sahnede kalmasını istemem. Asıl istediğim, okurun o sahneyi aşması, bazı konuları merak edip, başka şeyler okumaya, araştırmaya yönelmesidir.” TERİMLER, KAVRAMLAR, GÖNDERMELER Bütün bunlar anlatılırken bir yandan da temel terimler birer birer açıklanıyor. Edebiyat akımları, edebiyat tarihi, eleştiri, edebiyatbilim, edebiyat kuramları, filoloji... gibi temel kavramlar ve aralarındaki farklar yeri geldikçe ortaya konuyor. Filoloji ve edebiyat tarihi arasındaki ilişkiler, edebiyat akımları ve edebiyat kuramları arasındaki ilişkiler belirtiliyor. Günümüzün kuramlarında geçerli olan kavramlar ve terimler son derece açık bir şekilde anlatılıyor. Öte yandan, edebiyat kuramlarının ve tarihinin bir anlam kazanabilmesi için aslında önce edebi metinlerin; şiirlerin, destanların, öykülerin, romanların okunması gerektiği de vurgulanıyor. Kitap sık sık edebiyat metinlerinin kendilerine de göndermeler yapıyor. Marco Polo’nun Seyahatname’sinden Calvino’nun Görünmez Kentler’ine, İskendername’lerden Alexander romanslarına, Yirmisekiz Mehmet Çelebi’den Pınar Kür’e... birçok edebiyat metninden ve yazardan örnekler veriliyor. Bu yaklaşım, sözü edilen kuramların havada kalmamasını, somutlaşmasını ve daha kolay anlaşılmasını sağlıyor. Edebiyat ve Kuramlar, özellikle edebiyat öğretenlerin ve öğrenenlerin okuması gereken bir çalışma. Türkiye’deki edebiyat bölümlerinin çoğunda, edebiyat metinlerinin yanı sıra yalnızca edebiyat tarihi dersleri verilir. Edebiyat kuramları birkaç üniversite dışında bağımsız bir ders olarak açılmaz bile. Bu alanda başvurulacak yapıtlar da çok çok az. Berna Moran’ın 1973’te yazdığı Edebiyat Kuramları ve Eleştiri Türkçedeki tek kitaptır, denilebilir. Berna Moran’ın kitabı kuşkusuz çok iyi bir kitap ama belki de artık başka kitaplara da gereksinimimiz var. Dolayısıyla bu kitabın böyle bir boşluğu da doldurduğu söylenebilir. Edebiyat ve Kuramlar genelde Aristoteles ve Dante dışında pek söz edilmeyen erken dönemlere ciddi bir şekilde eğiliyor. Örneğin, mitolojiden edebiyata geçişin anlamı üzerinde duruyor, hem Avrupa’daki hem Osmanlı’daki eskiyeni kavgalarını irdeliyor. Bugün Batılı araştırmacıların, zaten bilindiğini varsaydıkları, dolayısıyla da artık ne olduklarını anlatmadan sonuçlarını ve terimlerini kullandıkları yapısalcılık, göstergebilimsel edebiyat eleştirisi gibi alanları ele alarak ayrıntılı ve anlaşılır bir biçimde açıklıyor. Zaten kitap da tam bu boşlukları dolduruyor. Aslında kitap yalnızca öğretmen ve öğrencilere değil, edebiyatla ilgilenen herkese sesleniyor. Kolay okunuyor, yazarının çok akıcı ve sürükleyici bir anlatımı var. Ayrıca pek çok resim ve çizim içerdiğinden okura görselliğiyle de sesleniyor. Kendinizi kaptırıp sonra ne olacak diye merak ediyorsunuz ama bu okuma kolaylığı bilimselliğini eksiltmiyor. Edebiyatla ilgilenen herkesin, edebiyatla neden ilgilendiğini anlaması için mutlaka okuması gereken bir kitap. ? * Bilgi Üniversitesi, Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü Edebiyat ve Kuramlar, Sümerlerle başlıyor. Gılgamış destanını edebiyata verdiği değer açısından yorumluyor. lik” e romamizde likteliılmışe, Nâa sonra urt, Tamanlarını, izal’ın r. “Üç n Kea’da leri, Aslıizgile natında yol ş açıarını ve çoyu leden n elinen bıç. linolşması. (metal orarsalerle, rleriyle eyi Gide Uzun sanatçı Daha sanat dagoggözlün ? 1144 “GÖRSEL TÜRKÜLER YAPIYORUM” Sanatçı, siyahbeyazdan, renkli resme geçişte renk çeşitliliğine itibar etmez. Yeğlediği pastel renk denemeleri. Ahenkli, uyumlu renk skalasını terch eder. Onun için leke bütünlüğü içinde kompozisyonun belirginleşmesi, görselleşmesidir. Bir örnek vermek gerekirse, 1958’de guvaş boya ile yaptığı “Tarlada Yemek” adlı resminde mavi, mor, yeşil soğuk renkleri, kontrast olarak da, turuncu, sıcak rengi kullanır. Sarı sıcak bir atmosferde bozkırın ıssızlığında ve sonsuzluğunda çalışmanın ardından bir köylü ailenin top ağacın gölgeliğinde dört kişinin kır yemeğini tasvir eder. Kadın, sofranın düzenlenmesini yapıyor. Geometrik formlar yine revaçtadır. Simgelerle ifade ettiği dairesel biçimler ayrı bir anlam katar tabloya… Şöyle der büyük usta: “Herkesin yapabildiğini yapmak, insanı standarda götürür. Dünyada bu metodu daha iyi çalabilen çıkabilir ama kendince bir melodi yaratabiliyorsan işte o zaman kendin olursun.” Öyle değil mi? Huxley’inde bir sözünü doğrular nitelikte: “Bir kimse kendinden başkası olmayı beceremez pek.” 12 Mayıs 2007’de kendisini özetle şöyle tanımlar: “Ben görsel türküler yapıyorum. Halkın okumuş bir ressamıyım. İnsanlarımı, sözle, sesle anlatıldığı özellikleri ile, biçimler ve renklerle anlatmaya çalışıyorum.” Sanatın bilgesi “ulusallık” konusunda da şu tespiti yapar: “Bu düzeye ulaşan kimse için doğayı, çevresini ve müzeleri dolduran bütün varlıklar, benzetmecilik için etkileneceği değil, özgün sonuç almak için yararlanacağı birer kaynak durumundadır.” Kendisiyle yarışan büyük ustanın monografisini yazan genç resim öğretmeni Levent Tosun’un Mustafa Aslıer Monografisi, sanat kitaplığımıza kazandırılan bir kitap olmuş. Özenli bir baskıyla sanatçının yüz üç renkli ve renksiz eserlerinden örnekler veriliyor. Özellikle sanat eğitimi alan öğrencilerin, sanatseverlerin kitabı okumasını ve değerlendirmesini salık veriyorum. Her ne kadar sanat kitaplarını yayımlamak kolay değilse de! Okuru sınırlı oluyor. ? Mustafa Aslıer Monografisi/ Levent Tosun/ Haylaz Sanat / 204 s. E Edebiyat ve Kuramlar/ Fatma ErkmanAkerson/ İthaki Yayınları/ 258 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1144 19 OCAK 2012 ? SAYFA 17