Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ali Ayçil’den ‘Yenilgiden Dönerken’ ‘Hâlâ direnenler var’ Ali Ayçil şiir, hikâye ve denemenin kavşağında duran denemeleriyle okuyucuların karşısında. ? Atakan YAVUZ urada, şehrin bu kenarında hâlâ direnenler var. Oysa her gün biraz daha kırılıyor direniş… Bu bir zamanların kurtarılmış bölgesi, tıpkı Marquez’in Macando’su gibi, anbean yeni dünyanın ruhu tarafından teslim alınıyor; yeni dünyanın çanak antenleri, yeni dünyanın eşyaları ve yeni dünyanın arzuları tarafından.”Ali Ayçil’in Yenilgiden Dönerken adlı son kitabında anlattığı Kurtarılmış Bölge’den yazıyorum bu satırları. Burada üzerine sloganlar yazılan eski evlerin duvarları artık sadece yeni dünyanın mimarlarının iştahını kabartıyor. Lüks sitelerin gösterişli isimlerine, pahalı arabalardaki kadınsı hatlara bakmak daha cazip geliyor artık. İktidarı, zaferi çağrıştıracak bir dil tedavüle giriyor yavaş yavaş. Yenilgiyi hatırlatacak ne varsa özenle temizleniyor hafızalardan. Nabızların ritmini kredi kartlarının limiti belirliyor burada. Sonra yoksulluğu içimize sürgün ediyoruz. Gösterişli takılarla, pahalı kumaşlarla durmadan örtmeye çalışıyoruz onu. Örtebiliyor muyuz gerçekten? Öyleyse ara sıra göğsümüzü yoklayan bu sıkıntı da neyin nesi? “Biliyorum, kimselerin vakti yok ince şeyleri anlamaya.” Böyle diyordu Gülten Akın, “İlkyaz” şiirinde. Ama şunu da eklemeyi ihmal etmiyordu: “Bir gün birileri ötegeçelerden/ Islık çalar yanıt veririz.” O ıslıkla tazelenir, o ıslığın ezgisiyle genişletiriz göğün göğsünü. Tatlı hayatın mimarları tarafından önümüze uzatılan sözleşmelerin aslında adil olmadığını, peşinden koştuğumuz o görkemli zaferlerin gerçekte tersyüz edilmiş birer yenilgi olduğunu, Hz Ali’nin deyişiyle “boynumuzdaki anlaşmanın başkasına ait olduğunu” anlarız. Çünkü bir davet, bir tekliftir o ıslık “oturup ince şeyleri anlamaya.” Kimi zaman Firdevsi’ye aittir o ıslık, kimi zaman Fuzuli’ye. Sabahattin Ali’ye da ait olabilir, küfürbaz Bernhard’a da Hasan Ali Toptaş’a da. Türk edebiyatında bir süredir kendi üslubu ve edasıyla, o ıslığı çalan bir kişi daha var: Şair ve yazar Ali Ayçil. Yeni dünyanın ruhu tarafından teslim alınamamış, yeni dünyanın çanak antenleri, yeni dünyanın eşyaları ve yeni Ali Ayçil “B … azı mı . Ya z, ryan… ağlıar… mbar… ! Üç etveeteum. ymamaz , ellikhızyeniı! ? dünyanın arzuları tarafından kuşatılamamış bir sesi var Ayçil’in. Durmuş, oturmuş bir üslubu. Yenilgiden Dönerken “Benden Önce”, “Ben”, “Sen”, “O”, “Keyur ve Diğerleri”, “Benden Sonra” başlıklarıyla altı bölümden oluşuyor. İlk deneme “Benden Önce” aslında bir meydan okumayla açılıyor: “Önce göğsünü arala.” Bozkırın geniş göğsüne tünemiş küçük bir tren istasyonundan, coğrafyaya, tarihe, Moğol çadırlarına, sabaha karşı İstanbul’a, yeniliğin bir din olduğu modern kentlere, çatıların göğsünü genişleten karlara, ayakkabı tamircisi Hüsnü Bey’in küçük dükkânına, bedbaht cumartesi akşamlarına, gencölmenin faydalarına, şikâyet işçilerine, hak yiyenin kursağına yâr olmayan Uzun Samsun’a, ekmeğin güzelliğine… Ve tabii Bernhard’a, Plathanov’a, Oblomov’a… Yenilgiden Dönerken’i üç cepheden de okuyabilirsiniz: Şiir, hikâye ve deneme. Çünkü tam da üçünün kavşağında duruyor. Başka şeylerinde kavşağında duruyor aslında bu metinler. Sözgelimi ezber bozayım derken kendisi bir ezbere dönüşen muhafazakâr dile teslim olmamanın, insanı kadim zindanlarından azat edeyim derken ona yeni zindanlar inşa eden modern dile teslim olmamanın kavşağında. Kadim bir söz vardır: “Türkçe bilenin işi rast gider.” Ayçil de bu metinleri kaleme alırken sanki bu söze dayamış sırtını. “Çünkü” diyor bir söyleşisinde “hikmet, bedeli ödenmiş bir hayatın aklımıza, kalbimize uzattığı hediyedir. İnsanlar, bedeli hayatın meşakkatleriyle ödenmiş hikmetli sözleri kale almamaya başladıklarında zaten çerezlik bir hayata razı olmuşlar demektir.” Şimdi, ey iyi kalpli okur! Mademki hâlâ hayattasın, “gencölmenin” yararlarından mahrum kaldın; mademki “edebiyatın da sonunda bir iktidara dönüştüğünü” görmek sana da nasip oldu ve “ölümsüzlük için yaşamak istiyorum, yarım yamalak bir uzlaşmaya yanaşmayacağım,” diyen Alyoşa’nın yaşadığı o hesapsız günlerden oldukça uzaktasın. Sürekli olarak görkemli zaferlere, basamakları kardeşlerinin yorgun omuzları olan başarıya çağrılmaktasın… Demek ki yenilgiden dönmeye adaysın. Öyleyse seni onurlu bir yenilgiye çağıran bu sese kulak ver. ? Yenilgiden Dönerken/ Ali Ayçil/ Timaş Yayınları/ 152 s. azla göre nuşma orunlaesinde klerine .. ken erah 1144 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1144 19 OCAK 2012 ? SAYFA 19