25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D özü şişirip gereksiz yere uzatanlara katlanmak kolay değildir. Edebiyat dili eksiltme hüneridir. İster düzyazı olsun, ister şiir; söze yeterli sınır çizmek gerekir. Bir ozan, o yeterli sınırı bulmak için yazdıklarını yeniden gözden geçirmelidir. Bir yazar, yazısındaki bütünlüğü bozan bölümleri çıkarmasını bilmelidir. eğinmeler MUSTAFA ŞER F ONARAN Çağdaş Haiku’lar S rı ayrı sevdim Gövdende sesinde yokluğunda.” Cinsel seviden soyut seviye doğru çok yönlü anlatılan bu sevi ilişkisini çağdaş bir hauki olarak yorumlayabiliriz. Şeyh Galip’e sunulan çiçeklerden biri de sevi ilişkisinin gizliliğini anlatmaktadır: “Sen sakladığım O sevgisin ki Tanrım bile görmeden seviştik.” Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Hüsnü Aşk”a ‘nazire’ yazar gibi, temiz bir Türkçeyi aruza alıştırması divan şiirindeki “mısraı berceste” (seçilmiş dize) anlayışını anımsatır. Yerine göre tek bir dize haiku duruşu gösterebilir. “Gönüldendir şikâyet, kimseden feryadımız yoktur” diyen Semaî Mehmet Dede Efendi, divan şiirine özgü bir haiku söylemiş sayılmaz mı? “ÇIPLAK” Ama çağdaş edebiyatımızda haukilerin oluşmasına yol açan Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Çıplak” şiirleridir. Çağdaş şiirimizdeki hauki anlayışında 3 dize 17 hece anlayışına bağlı kalmak gerekmeyebilir. Eksilmiş sözdeki yoğun anlatım, yeter ki çarpıcı bir etki bıraksın. Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Odadaki Orman” şiirinde çıplak gövdelerde dolaşan hayvansı bakışlara değinir: “Utanıyordu çırıl çıplak Üzerlerinde Bakışı vardı Ormanlar dolusu hayvanların.” Dağlarca “El Yordamıyla Bulmak” haikusunda el dalgınlığının gövdeyi okşamasını anımsatır: “Yatak Karanlığında Elin Göz olduğu.” “Çıplak” haikular, sevi ilişkisini dokunmak diye yorumlayan, içimizdeki hayvanı tanıtan çarpıcı şiirler: “Yarıştadır bütün hayvanlar Duyarız En önde koştuğunu İçimizdeki atın.” Bir insanı yokluğunda sevmenin soyut derinliğiyle gövdesinde sevmenin somut yakınlığı, Dağlarca’nın haikularında, sevi ilişkisinin sonsuzluğunu anlatıyor bize. “Çünkü beni sevdikçe sen kendini tanıdın” diyen Edip Cansever, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Bulmak” haikusunu biliyor muydu? “Sevişmiyoruz Arıyoruz birbirimizi Nerelerde ben varmışım Nerelerde o varmış.” “BAHÇE” “KURGANEdebiyat”, yeni yayımlanmaya başlayan bir dergi. TemmuzAğustos 2011 tarihli 2. sayısında Mehmet Aycı’nın 5 haikusu var. Bunlar haiku anlayışına uygun şiirler. “Parçalı Mavi”yi okuyalım: “Sarhoş bir bulut Unutmuş ellerini Dönerken eve.” Mehmet Aycı’nın tren kültürü üzerine denemeleri de var. Avrupa’ya işçi göçünün 60. yılında “Nasıl Bir Kentin Lanetlisi Oldum” kitabı, gitmekten cayıp trenden kaçanları anlatır. Bu yüzden Erzurumluların eleştirisine de uğrar (AYRAÇ, Haksızlığa Uğramış Bir Yazı ya da Bir Kentin Lanetlisi: Mehmet Aycı, Ağustos 2011). Kitabın tanıtımını yapan Mehmet Koç, Aycı ile bir söyleşi yapan Ömer Yalçınova Erzurumluların tepkisini de yorumluyorlar. Ama Mehmet Aycı’nın ozan olarak edebiyatımıza kazanılacağını umalım. “Çağdaş Haiku” derken benim asıl üzerinde durmak istediğim Nesrin Kültür Kiraz’ın son şiir kitabıdır (İMLASIZ BAHÇE ŞİİRLERİ, Kibele Yayınları, 2011). Şiir kitabı, “bahçe”nin harfleri kullanılarak 5 bölüme ayrılmış. Ayrıca zamanın dakikalarla ölçülen ince dilimlerinde yazılmış bu şiirler. Sina Akyol bu şiirleri değerlendirirken diyor ki: “Öz ve biçim olarak haikuyu hatırlatabilecek bir yöntem kullanılmış, alegorik yapıya değer verilmiş.” Nesrin Kültür Kiraz daha giriş şiirinde bir bahçeden dünyaya bakmanın dinginliği içindedir: “ev içine açılır bahçe kapım dünyayı öğretir bahçemi yaratan hayal bitme” Dünyaya bir bahçenin içinden bakmak, günü ince dilimler halinde yaşamak kendine dönük bir ozanın iç aydınlığını mı yansıtacaktır? O iç aydınlığından dünyanın karmaşasına bakmak olanağı var mı? Öğle vakti: Saat 12.34. Nesrin Kültür Kiraz bir martının üzgünlüğüne bakıyor: “üzgün martı kanadımı çırpmam dedi yoksa incinirmiş gök.” Sina Akyol bu ince duyarlığı ne güzel anlatıyor: “Bu kitaptaki şiirler, örneğin ülkeyi kurtarmaya filan, katiyen soyunmuyor. Kavga filan da etmiyor. Alışılmış büyük sözler mi... hiçbirini söylemiyor. Ama bir başka şeyi mükemmelen beceriyor: İçimize bakarken, dışımızı da görebiliyor. Ya da tem tersi: Dışımıza bakarken, aman, içimiz de menzil dahilindedir diyor.” Kendimizi bir yana bırakıp dışımıza bakabilir miyiz? İçimizdeki üzünçlerden, sevinçlerden bakamaz mıyız dışımıza? Üzgünlüğün oralarda sevinci bulabilir miyiz? Kumrunun guguklamasında nasıl bir gülüş var? Mutluluğu yanlış yerde aramak bize ne kazandırır? Sabah sabah kumrunun gülüşünü nerde arayalım? “çatı odasına mahzene baktım çiçek aralarına taş diplerine dolap içlerine mektup zarflarına yok kumrunun gülüşü” Sina Akyol’un açıklaması şöyle: “Hayli özlediğim bir sözcüğü söylemem gerekirse, içimiz ile dışımız arasında müthiş ‘diyalektik’ bir ilişki var bu şiirlerde. Küçük küçük, ama belki de bu nedenle epey büyük bir samimiyetin sahici şiirleri.” Bir ozan evinin bahçesinden de insana bakabilir. Bahçedeki bitki örtüsü, börtü böcek; uzak çağrışımlarla insanın yalnızlığına, bir sevi kırgınlığına dönüşebilir. İyisi mi sözü bir Nesrin Kültür Kiraz haikusuyla noktalayalım: “sus be eşek horoz uyanacak yanlış olacak sabah” SEÇİLMİŞ DİZE Eksiltilmiş sözün değişmeceli anlamı yorum özelliğiyle derinleşir. Kendini açıklayan söz bir yerde tükenir. Az söz, düşlem gücümüzde çoğalabilir. Çağdaş haikular bir durumu, bir ilişkiyi, bir sorunu şöyle bir değinerek anlatsa bile, içimizde yankılanan etkisi olur. Haikuları seçilmiş dizelerle karşılaştırmak belki yadırganacak bir benzetmedir. Ama unutmayalım ki edebiyat oluşumları birbirinden yararlanarak gelişir, yavaşça değişime uğrar. “Mısraı berceste” “Hauki” ilişkileri belki de ayrı bir yazı konusu olabilir. Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Gereksiz konuşmalar da öyledir. Araya giren, konuyla ilgisi olmayan bir söz de yadırganır. “Edebiyat Evleri” söyleşilerimizin renkli kişilerinden biri, Muhtar Körükçü, sözü dağıtmayı severdi. Suud Hoca (Suud Kemal Yetkin) yumuşak bir tavırla araya girer, “Yahu Muhtar, konumuzla ne ilgisi var bunun?” derdi. Muhtar Körükçü işi şakaya vururdu: “Meseladaki vav gibi.” “Mesela” sözcüğünde “ve” harfi yoktur. Kim bilir, belki vardır da, sözcüklerin gizini yeterince bilmediğimiz için ayrımında değiliz. DAĞLARCA’DA HAİKU ARAYIŞLARI Destan şiirinde söz uzar, haiku’larda kısalır. Sözün değişmeceli anlamları kısa bir şiire derinlik kazandırabilir. Öyle ki, kısa bir şiirin yankısı içimizde sürer. Biçimci olmak söz konusuysa, haiku, 3 dize 17 hece ölçüsünde yazılmak gerekir. Böyle bir şiir düzencesine girişen ozan, sözcüklere yeni bir yaşama gücü kazandırır. Japoncada hecelerin gücü nedir? Belki 17 hece başka dillerin hecesinden daha kapsamlıdır. Gene de kısa şiirler haiku geleneğini sürdürmeye yaramalıdır. Önemli olan kısa şiirde yoğun bir duyarlığı yaşatmaktır. Belki de bunun en iyi örneklerini Fazıl Hüsnü Dağlarca verdi. Onun kısacık şiirleri, haikuyu düşünmeden de, o duyarlığı aşan bir anlam derinliği kazandı. “Çıplak” adı altında topladığı şiirlerinde çağdaş haiku örnekleri var. Dize sayısı 3 olmasa da 17 heceye bağlı kalabiliyor: “Derileri İçe Soyunuktur onların Dışa değil.” Ama Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Şeyh Galip’i yorumladığı dörtlükler de birer haiku özelliği göstermektedir. Şeyh Galip “Hüsnü Aşk”ı, aruzun mesnevi ölçüsü olarak alışılan “mef’ulü mefailün faîlün” ölçüsüyle yazılmıştır. Fazıl Hüsnü Dağlarca bu ölçüyü ikiye bölerek Şeyh Galip’e çiçekler sunar gibi kullanmıştır aruzu: “Sevdim seni aySAYFA 22 1 EYLÜL Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1124
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle