Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mehmet Akkaya’dan ‘Filozofça Portreler’ Felsefeyi yalında kurmak Filozofça: Söyleşiler Düşünceler adlı çalışmasıyla dikkatlerimizi çeken Mehmet Akkaya, yeni çalışması Filozofça Portreler’le Onun yazdıkları bir bakıma “Türk Düşüncesi” ya da “Türkiye Düşüncesi” üzerine çalışmaları andırıyor. Dolayısıyla da bu çalışmalara düşünce çalışmaları demek gerekiyor çünkü Akkaya’nın anlayışında felsefenin hinterlandı bir hayli geniş tutuluyor. Felsefe, özellikle sanata, sosyal bilimlere ve siyaset düşüncesine doğru genişleyerek felsefe dışına taşıyor. Ë A.N. SARIALİ ehmet Akkaya’nın yazıp yaptıkları, klasik felsefe tarzını zorladığından felsefeden uzaklaştığı izlenimi veriyor. Ancak tek tarz bir felsefe anlayışından söz edilemeyeceğine göre kimileri açısından belki de doğrusunu yapıyor Akkaya. Kitabına Filozofça Portreler diyor ama burada da klasik tarzda bir portre yazımını tercih etmediği anlaşılıyor, zira kişilerin hayatını “hikâye” etmiyor, ayrıntıda boğulmuyor. Portresini verdiği düşün ve sanat kişilerinin entelektüel dünyasını yansıtmakla yetinirken, bu entelektüel yansıtmada bile birçok açıdan tasarrufa gidiyor. “MARKSİZM, BATI DÜŞÜNCESİNİN EN ÜST ÜRÜNÜ” M Felsefede kitap çalışması yapanların yakından bileceği üzere, günümüz insanının sığ ve güncele gömülüp alıştırıldığı koşullarda onları felsefeye yönlendirmek halkr deyimiyle, deveye hendek atlatmaktan daha zor. Sığlığın ve güncelliğin verimsiz ortamında kitap yazmak, okunur nitelikte kitap yazmak gerçekten güç, hele hele derinlikli ve kapsamlı okunur nitelikte bir felsefe kitabı yazmak daha da zorluklar taşır. Bu bakımdan Akkaya’nın Filozofça Portreler adlı kitabı da dahil, hacimli kitap çalışmalarından dolayı, kendisinin bir cesaret örneği sergilediği açık. İlk iki çalışmasında da olduğu gibi yazar, saydam ve anlaşılır bir Türkçeyle yazmayı tercih etmiş. Yazılarını, felsefenin biraz da felsefecilerin etkisiyle karmaşık hale getirilmiş, yabancı sözcüklerle kuşatılmış halinden uzakta tutmaya özen göstererek ve yalına yönelerek ama basitliğe düşmeden yazıyor, felsefeyi yalında kuruyor. Buna bir de tema zenginliği eklenince okurun kolayca içine gireceği ve anlayarak, sıkılmadan okuyacağı bir kitap ortaya çıkmış oluyor. Akkaya’nın, çalışmalarında ülkemizin düşün ve sanat kişileri üzerine yönelmiş olmasını da demin sözü edilen cesaret çerçevesinde değerlendirmek gerek. Çünkü çoğumuzun gözünü Batı’ya çevirdiği, oralardan teori ve teorisyenler beklediği, felsefenin mutlaka ve mutlaka bir Batı etkinliği olduğu anlayışını (Batıyı önemsemekle birlikte) kırmayı deniyor Akkaya. Bu bakımdan yaptığı çalışmaların bir özgünlüğü olduğunu vurgulamak gere kir. Zira genelde yapılan çalışmalar, ğan Özlem üzerinbir filozofun bir eserindeki bir cümden Dilthey ve Galeden yola çıkarak, biraz da zorlama damer çözümlemesi bir tutumla, o cümleden bir düşünce yapılıyor ki, bu çögeliştirerek bir tez yazma biçiminde. zümlemede ekonoİşte yazarın, kitabında bu klasik ya da mik olgulardan haklişe diyeceğimiz yolu izlemediğini reket edildiğini kagörüyoruz. nıtlayacak çok az Yazar, bu özgünlüğü sergilerken unsura rastlanıyor. kendine has felsefi bakış açısını elden BİLGİ FELSEFESİNİN ÖNEMİ bırakmıyor, felsefi bakış açısını ise yeAkkaya, birçok yazısında “bütünni materyalizm (tarihsel ve diyalektik lüklü bakmak” kavramını kullanıyor. maddecilik) düzleminde oluşturuyor. Bu bakış açısı, onun optiğinde felsefeDolayısıyla felsefenin yüzünü ülkeminin ufuk çizgileri daha da genişletiyor, ze çevirirken bir yandan da “bitti” ya felsefenin diğer disiplinlerle soğumuş da “öldü” denilen veya akademik felolan bağları ısınıyor ve bir ölçüde Yusefenin yine akademik kaygılarla dışta nan tarzını anımsatıyor. Yani, yalnızca tutmayı yeğlediği bu diyalektik ve tabir alanda “uzman şahsiyetler” ya da rihselci bakışı etkin kılmaya çalışıyor. kısmi tutumlar alan “yarım filozoflar” Yazarın bu tutumunun, geçerli bakışyerine yaşamın diğer alanlarına da ların en önemlisi olarak değerlendifarklı perspektiflerden yönelen “büren bizler için de gerçekçi olduğu ketün insan” konmuş oluyor. Bu tutusin. Bu noktada yazar, Selahattin Himun disiplinlerarası ilişkinin sıkı tulav’ın “Marksizm Batı düşüncesinin tulmasını göstermesi açısından son en üst ürünü” biçimindeki sözlerini derece önemli olduğu açık. Disiplinanar ki, günümüz açısından bunun ler arasındaki bu ilişkinin gerekliliğida son derece önemli olduğu besbelne özen gösterme, Akkaya açısından li. kolektivizme de gönderme yapar. O, Düşünce çalışmaları tek başına bir düşüncelerini, felsefi bakışını enteleketkinlik olsa da, verimli olabilmesi tüel dünyamızın önemli kişileriyle süiçin toplumla dinamik ve diyalektik rekli tartışarak oluşturmaya özen gösbağlar kurmayı gerektirir. Bu düşünceden kasıt, felsefe ise bu bağlar daha çok önem kazanır, korelasyonlar kaçınılmaz olur. Akkaya açısından günümüzde felsefe, diğer bilgi ve bilim disiplinleriyle arasını bir hayli soğuttu. Daha da önemlisi felsefenin ekonomik sosyal ortamla olan bağı ise pamuk ipliğinde. Oysa bu bağ pamuk ipliği düzeyinde olduğu sürece, yapılan felsefe kurgusal (spekülatif) olmaktan öteye gidemez. Felsefenin yerine teolojinin, mistisizmin, dinin ve irrasyonalizmin ikame edilmesinin nedenlerini işte bu ekonomik ve sosyal realitelerden uzaklaşmada aramak gerek. Ancak yazarın eldeki çalışmasına bakılırsa tarih felsefesi konulu uzunca yazıda spekülatif felsefenin kimi unsurlarına rastlamak mümkün. Bir Mehmet Akkaya, yeni kitabında konusuna ilişkin geniş bir bilgi eleştiri babında söylearaştırması yapmış, materyalist titizlikle birçok alanda malzeme nirse, bu yazılarda Do toplamış ve bunlardan birçok senteze yükselmeyi denemiş. 1 terirken fikirlerinin doğruluğunu deneyerek, sınayarak ve faklı kimse ve kesimlerle tartışarak temellendirmeyi deniyor. Yazarın önceki çalışmalarında “tartışmalarla felsefe” merkezcil bir konumdaydı. Yani, çalışmalarında tartışmaları doğrudan yapmış, adeta kitaplarına birçok düşün ve sanat insanıyla birlikte imza atmıştı. Filozofça Portreler’de bunu bir ölçüde değiştirmiş. Fakat tartışma yazılarına yer vermemiş olsa bile yine de çalışmasının temel tematiği değişmiş değil, düşüncede kolektif kategorisinden de geri durmamış. Felsefe çalışmaları, tarihsel süreçte en yoğun olarak bilgi felsefesi çerçevesinde ortaya konmuştur. Dolayısıyla felsefe yapma, bir bakıma bilgi felsefesi yapma gibi de düşünülmüştü. Bu bakış, büyük oranda doğrudur da. Çağımız açısından bunun yanına tarih ve toplum felsefesi hatta dil felsefesi konulduğu da olur. Bu bakımdan düşünüldüğünde yazarın Vehbi Hacıkadiroğu üzerinden bilgi felsefesi araştırması yapması oldukça ilginç görünür. Portrelerden biri de Alaeddin Şenel. Yazarın, Şenel’i tarih ve toplum bilimciliğini felsefeyle sentezleyen biri olarak değerli gördüğü anlaşılıyor. Dolayısıyla tarih felsefesinin yanı sıra bilgi felsefesi ve felsefi materyalizmi bir araya getiriyor. SANAT PSİKOLOJİSİ Kitabının sanat psikolojisiyle başlayan son bölümünde de çarpıcı ifadeler kullanan Akkaya, “sanatın eksenini değiştiren” kimseler olarak ele aldığı sanatçıların portrelerini sunuyor: Nâzım Hikmet, Yılmaz Güney, Sabahattin Ali. Bu bölümde yine benzer bağlamda Reşat Nuri de anılıyor. Akkaya, önceki çalışmasında da “felsefenin eksenini değiştirmek” ifadesini kullanmıştı. Oysa felsefenin de sanatın da eksenini değiştirmenin o denli kolay olmadığını söylemek ve dolayısıyla yazarın bu noktalarda abartıya kaçtığını belirtmek gerekir. Kısacası Filozofça’nın yazarı, elinizdeki yeni kitabında konusuna ilişkin geniş bir bilgi araştırması yapmış, materyalist titizlikle birçok alanda malzeme toplamış ve bunlardan birçok senteze yükselmeyi denemiş kişilerden biri. Elbette onu özgün kılan, onun filozofça bakışı, bu bakış da onun ülkemizdeki felsefeyi yakından izlemesini, tüm felsefe çevrelerini derinliğine gözlemlemesini gerektiriyor, öyle de yapıyor: Akkaya, felsefe çevreleriyle ilişkisi sıkı biri olarak, felsefenin geniş halk kitlelerine ulaştırılmasında dergi ve gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında yazdıkları ve yaptıklarıyla ilgimizi çekmeyi sürdüreceğe benziyor. Filozofça Portreler/ Mehmet Akkaya/ Belge Yayınları/ 326 s. EYLÜL 2011 SAYFA 15 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1124