Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Y özün Özü adlı kitabı hazırlarken sıkça karşılaşmıştım. Eski çağlardan günümüze yazarlar ve düşünürlerden özlü sözler seçmeye çalışırken, kimi zaman dilden dile dolaştığına inandığımız, birçok dilde ortak bir niteliğe büründüğünü sandığımız bir sözün bir yazara mal edildiğine, kimileyin de belirli bir yazarın olduğunu düşündüğümüz bir sözün daha önce başka bir yazarca kullanıldığına az tanık olmamıştım. Örneğin, “Aşkın gözü kördür…” sözünün, 14. yüzyıl İngiliz ozanı Chaucer’ın bir dizesinde geçmesi, benim için hoş bir şaşırtı olmuştu. Ama bugün günlük yaşantımızda Türkçede de kullandığımız bu özdeyişin köklerine, Eski Roma’da, Plautus ve Horatius’da da rastlamam şaşkınlığımı bir kat daha artırmıştı. Gary Saul Morson, Yale University Press’ten çıkan The Words of Others (Başkalarının Sözleri) adlı kitabında, böylesi özlü sözlerin, özdeyişlerin kaynaklarına iniyor. Morson’ın verdiği örnekleri izlerken, “alıntının alıntısı”nın ayırdına varıyoruz. Yazarken ya da konuşurken alıntı yaptığımız bir yazar, düşünür ya da devlet adamının da aslında eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr Kimin sözü kimin dilinde... S bir başkasından alıntı yapmış olduğunu fark ediyoruz. Sözgelimi, “Ülkenize sizin için ne yapabileceğini sormayın, kendinize ülkeniz için ne yapabileceğinizi sorun” diyen kimdir? Pek çokları bu soruyu, “ABD’nin 35. Başkanı John F. Kennedy elbette!” diye yanıtlayacaktır. Oysa, Morson, bunun “bir başkasının sözü” olduğunu anımsatıyor bize. Bir başkası dediği de, 19. yüzyılda yaşamış Amerikalı hekim, şair ve mizah yazarı Oliver Wendell Holmes… Gelgelelim, kalkıp, “Hayır, bu söz Kennedy’nin değil, Holmes’un!” diye karşı çıkacak olsanız, gülümsenerek karşılanabilirsiniz. Bugün kaç kişi anımsar ki Oliver Wendell Holmes’u. Sözünü ettiğimiz söz, çoktan Kennedy’ye mal olmuştur bile… Morton’a bakılırsa, bir de giderek “doğruluk” kazanmış yanlış alıntılar var. Örneğin, Winston Churchill’in, II. Dünya Savaşı’nın başlarında parlamentoda söylediği ünlü söz: “Size kan, ter ve gözyaşından başka sunacak hiçbir şeyim yok…” Morton’dan, Churchill’in aslında, “kan, meşakkat, gözyaşı ve ter” demiş olduğunu öğreniyoruz. Gel gör ki, savaşın ilerleyen günlerinde Churchill kendisi de o yanlış alıntıyı benimsemiş, aslının yerine yanlışını kullanır olmuş. Morson da, ünlü rock topluluğu “Blood, Sweat and Tears”e (Kan, Ter ve Gözyaşı) gönderme yaparak, “Ne yani,” diyor, “şimdi tutup bu topluluktan adını değiştirmesini mi isteyelim?..” “Sizin söylediğinize katılmayabilirim, ama onu söyleme hakkınızı sonuna kadar savunurum…” Voltaire’in bu sözünü ben de Sözün Özü kitabıma almıştım. Ne ki, Morton’ın Başkalarının Sözleri adlı kitabında, bu sözü Voltaire’in değil, Voltaire’in bir yaşamöyküsü yazarının söylediği ileri sürülüyor. Gerçi Voltaire’e çok yakışan bir söz, ama Morton’a bakılırsa sözcüğü sözcüğüne onun değil… Bu türden daha pek çok örnek var Başkalarının Sözleri’nde. Demek, bazen, güzel, akıllıca bir sözü aslında kimin söylemiş olduğu önemini yitirebiliyor, kim daha ünlüyse onun üstüne kalıyor söz. Bazen, sözün gerçek sahibi bile, kendisinden yapılan yanlış alıntıyı sözün aslına yeğleyebiliyor. Bazen, bir düşünüre yakıştırılan bir söz, ona gerçekten yakışıyorsa, onun olup çıkabiliyor. Anlaşılan, kimin sözü kimin dilinde, belli değil… Yayın dünyasında ‘Lisztomania’ u yıl, zamanının en büyük piyano virtüözü olarak kabul edilen Franz Liszt’in 200. doğum yılı. 22 Ekim yaklaşırken, o güzelim senfonik şiirlerin, piyano konçertoları ve dinsel koro yapıtlarının, Macar rapsodilerinin bestecisinin yaşamı ve müziğiyle ilgili kitapların sayısı artıyor. Yayın dünyası bir “Lisztomania”ya kapılmış gidiyor. Yayıncılar haksız da sayılmaz. Liszt’in yetmiş beş yıllık yaşamında, klasik bir romanı oluşturan öğelerin hiçbiri eksik değil… Sürüp giden olağandışı bir müzik eşliğinde, aşk, ayrılık, nefret, hüzün, aldatma, din, kontesler, prensesler… Ne isterseniz var... Hayatı roman Liszt’in, hatta hayatı film… Az film çekilmedi Liszt’in yaşamından yola çıkılarak… Bu yüzden, piyano çalma tekniğinde devrim yapan, kimilerine göre bugün bilinen biçimiyle “piyano resitali”ni yaratan, modern piyano tekniklerinin temelini oluşturan buluşlarda bulunan, Bach, Beethoven ve Schubert gibi ustaların yanı sıra çağdaşı Berlioz, Schumann ve Wagner’in müziklerinin yaygınlaşmasına büyük katkıda bulunan Liszt’in “kitabını yazmak” hiç de kolay olmasa gerek. Kaldı ki, Alan Walker’ın üç ciltlik Liszt yapıtının, ünlü piyanist ve bestecinin yaşamı ve sanatının tüm yönleriyle kapsadığı, daha sonraki yaşamöyküsü yazarlarına pek bir şey bırakmadığı sanılıyordu. Oysa “Lisztomania”nın sonu yok… Son olarak, John Spurling’in, Seagull Books’tan çıkan A Book of Liszts: Variations on the Theme of Franz Liszt (Liszt’ler Kitabı: Franz Liszt Teması Üstüne Çeşitlemeler) adlı kitabı, Londra’dan Paris’e, Berlin’den Moskova’ya, dahası İstanbul’a, tüm bir Avrupa’yı büyüleyen, kimilerince günümüzün rock yıldızlarına benzetilen bu benzersiz kişiliğin yaşamını roman havasında anlatıyor… B Sait Maden’in Garcia Lorca’sı 011, bir başka yıldönümüne daha tanıklık ediyor. Şair, oyun yazarı, ressam, müzisyen Federico Garcia Lorca’nın, İspanya İç Savaşı’nın hemen başlangıcında, Franco’nun faşistlerinin kurşunlarıyla öldürülüşünün 75. yılına… Bizim medya bu çok önemli yıldönümünün pek farkında olmasa da, geçenlerde gazetemizin Kültür sayfasında geniş bir yer ayırdık Garcia Lorca’ya. Şair, çevirmen, ressam, grafik sanatçısı Sait Maden’in bir yazısıyla… Aragon’dan çevirdiği Elsa’ya Şiirler adlı yapıtla 1976’da Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü’ne değer görülmüştü Sait Maden. Ardından, Paz’dan, Cendrars’dan, Neruda’dan, Eluard’dan, SaintJohn Perse’den, Mayakovski’den, Baudelaire’den yaptığı çeviriler gelmişti. Ama insanlığın beş bin yıllık şiir birikiminden derlediği örneklerden oluşan Şiir Tapınağı ile Yeryüzü Şiiri, Yeryüzü Destanları ve Gılgamış Destanı’nı da unutmamak gerekir diye düşünüyorum. Ne ki, bence, asıl Lorca ve gözdesi Federico GarSalvador Dali cia Lorca’dır Sait MaSAYFA 2 den’in. Örnekse, Cinayet Granada’da İşlendi: Federico Garcia Lorca’nın Yaşam ve Ölüm Serüveni (Çekirdek Yayınlar) adlı kitabı, Lorca’yı tanımak isteyenler için olduğu kadar, Lorca tutkunları için de bulunmaz bir el kitabıdır. Bu özenle tasarlanmış kitap, Garcia Lorca’nın gün gün yaşamöyküsünü; Neruda, Alberti, Machado, Guillen gibi ozanların Lorca için yazdıklarını; Lorca’nın şiirleri ve kısa oyunlarından seçmeleri, İspanyol şairin şiir, tiyatro, İspanya, toplum üstüne görüşlerini elinizin altına geSait Maden tirir. Lorca’nın desenleri ve yaşamından fotoğraflar eşliğinde… Daha da önemlisi, Garcia Lorca’nın Bütün Şiirler’ini İspanyolca asıllarından çevirerek dört kitapta (Çekirdek Yayınlar) toplamıştır Sait Maden. İşte, ozanın Cante Jondo’sundan “Şaşırtı” adlı bir şiir, Maden’in Türkçesiyle: “Ölmüş, sokakta kalakalmış, / göğsünde bir hançer. / Kimse tanımıyor onu. / Nasıl da titriyor fener! / Anacığım. / Nasıl da titriyor / sokak feneri! / Gün doğuyordu. Kimseler / yansımadı sert havada / açık kalmış gözlerine. / Ölmüş, sokakta kalakalmış, / göğsünde bir hançer, / hem de tanımıyor onu kimseler.” Garcia Lorca’nın öldürülüşünün 75. yılında, onun şiirlerini, oyunlarını yeniden okuyun, derim… Gerçeküstücü bir düşgücünün ürünü desenlerini yeniden seyredin… Şiirlerini sevdiklerinize armağan edin… Lorca’nın öldürülüşüne hiç de yabancı olmaması gereken Türkiye’de bugün kimselerin anma gereği duymadığı ozanı dilden dile yaşatın… 6 25 AĞUSTOS 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1123