Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
MUSTAFA ŞER F ONARAN Sınıf Arkadaşları (Transplasyon Cerrahisi’nin büyük ustası arkadaşım Mehmet Haberal’ın sağlığı adına) Y azımın başlığını Cevdet Kudret’in 1943’te çıkan bir romanından ödünç aldım: “Sınıf Arakadaşları”. Cevdet Kudret o romanında, orta halli bir ailenin yaşama serüveninden yola çıkarak “Birinci Dünya Savaşı” ile “Mütakere İstanbulu”ndan sert kesitler çizer. Kayseri’ye edebiyat öğretmeni olarak gelen Ayşe’nin oğlu belki de Cevdet Kudret’in kendisidir. Karmaşık bir yaşamöyküsü romanıdır bu! Her romancının kendi yaşamöyküsünden yararlanarak romanına aşılamak istediği duyarlıklar olabilir. Doğrudan “yaşamöyküsü romanları” bile birer kurgudur ya da yazar kendi romanını anlatır. Yaşamöyküsü, “tezkirecilik” anlayışına dayanan eski bir Osmanlı edebiyatı geleneğidir. Genellikle ozanlar üzerinde düzenlenen yaşamöykülerine alışmışız. Oysa Osmanlı geleneğinde değişik sanatlar üzerine emek verenlerle ilgili “tezkireler”de var. Günümüze gelirken edebiyatçılardan siyasetçilere doğru kendi yaşamöyküsünü kaleme alan nice ünlü kişi var. Kimileri, bir soru birikiminden yola çıkarak, “Nehir Söyleşi” yöntemiyle yaşamöyküsünü anlatıyor. Söyleşiyi düzenleyenin ustalığıyla bu yöntem daha yansız bir yaşamöyküsünün oluşmasına yol açıyor. Talat Sait Halman’ın İnci Aral’ın “Nehir Söyleşi” yöntemiyle düzenlenen yaşamöyküleri, bu çalışmanın başarılı örnekleri arasında yer alıyor. SEDAT KATIRCIOĞLU’NU YENİDEN TANIMAK Yaşamöyküsünü değerlendiren bir başka yöntem, Ali Ekber Ataş’ın çalışmasıyla gelişme gösterdi. Sedat Katırcıoğlu’nun yaşamöyküsünde, onu tanıyanların görüşleriyle çok yönlü bir çerçeve çiziliyor (Bilime Adanmış Yaşam: Prof. Dr. Sedat Katırcıoğlu, Muğla İl ve İlçeleri Tanıtım Derneği Yayınları, 2010). Ali Ekber Ataş bu çok yönlü yaşamöyküsü çalışmalarını Cemal Süreya ile Vecihi Timuroğlu üzerine yaptığı çalışmalarla da geliştirdi. Sedat Katırcıoğlu’nun yaşamöyküsü belki onun ilk çalışmaları arasında yer alıyor. “Sözler uçar yazılar kalır” Latin sözü uyarınca, Sedat Katırcıoğlu’nu topluma tanıtmak; benim için usta bir hekimi, iyi bir yöneticiyi tanıtmanın ötesinde, sınıf arkadaşım, dost bir insanla yeniden karşılaşmak sevinci yaşatıyor. Anılar beni 60 yılı aşkın bir zamanın gerisine, tıbbiye yıllarımıza taşıyor. Sedat Katırcıoğlu Muğla’nın Ula ilçesindenmiş. Bizim aile Manisa’nın Kula ilçesine dayanır. Ama ben İzmir’de doğup büyüdüm. Gazi Ortaokulu’nda Kemal Bekir, İnönü SAYFA 22 25 AĞUSTOS Lisesi’nde Şükran Kurdakul sınıf arkadaşımdı. Onlar edebiyat birikimiyle ünlü olmasalardı, sınıf arkadaşı olarak belki de anımsamayacaktım. Ama ben bu yazıda, Sedat Katırcıoğlu’nun bilimsel çalışmalarından yola çıkarak, 4 yıl İstanbul Tıbbiyesi’nde, 2 yıl da Ankara Tıbbiyesi’nde geçen zamanı anımsayarak, kimi sınıf arkadaşlarımı anlatmak istiyorum. Bizim sınıftan olup da sağ kalanlar artık 80 yaşını geride bırakanlardır. Sedat Katırcıoğlu da 1930 doğumlu olduğuna göre seksenlikler arasına katılmış durumda. Eşi Asüman Yokeş, eşim Leziz Ulusoy’un yakın arkadaşıydı. Asüman ile Sedat daha tıbbiyedeyken evlendiler. Biz, Leziz’le tıbbiyeyi bitirdikten sonra evlendik. Sedat Katırcıoğlu Kulak Burun Boğaz uzmanı oldu. Hem de Ekrem Behçet Tezel gibi zor geçinilir bir hocanın dostluğunu kazanarak, herkesin şaşkınlıkla izlediği bu dostluğu korumasını bilerek. Sedat Katırcıoğlu’nun bilimsel çalışmalarını ayrıntılarıyla anlatmayı gerekli görmüyorum. Yeniliklere açık bir hekim olması, çalışmalarını geliştirmek, yeni yöntemlerle hastaları iyileştirmek için Almanya’ya gitmesi, nice bilinmeyen yöntemi ülkemize kazandırması, meslek çalışmalarındaki aşamaları göstermesi bakımından anlamlıdır. Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı başında Sefa Karatay’ın bulunduğu dönemde de; profesörlüğe yükseltilmesindeki haksızlıklara karşı nasıl savaşım verdiği, Sefa Karatay’ın kendisine nasıl destek olduğu da Sedat Katırcıoğlu’nun meslek çalışmasında yer alıyor. Ama o, öğrencilik yıllarından bu yana hep bir savaşımın içinde oldu. O zamanlar ders kitaplarımız yeterli değildi. Sedat Katırcıoğlu ders notlarını çoğaltır, dağıtırdı. Daha öğrencilik yıllarında bir aşçı dükkânını çalıştırmasındaki yöntem onun nasıl başarılı olacağını gösteriyordu. Yüz felci ile gırtlak kanserinin cerrahi tedavisinde öncü çalışmalar yapması hekimliğimizin gelişmesine yaramıştır. Sedat Katırcıoğlu başarılı bir hekim olarak geniş bir çevre edinmiştir. İş dünyasının önemli kişileri, basının usta kalemleri, nice yöneticiler hep onun hastası olmuş, bu ilişkiler dostluğa dönüşmüştür. GENİŞ BİR ÇEVRE Ali Ekber Ataş, Sedat Katırcıoğlu’nu tanıyan geniş bir çevrenin görüşlerine de yer veriyor. Rauf Denktaş’tan Tıp Fakültesi öğretim üyelerine, basındaki kalem ustalarına, çocuklarıyla torunlarına kadar Sedat Katırcıoğlu’nu anlatanlar onun kişiliğini daha belirgin olarak gösteriyor. Hekimlik kendinden vermesini bilme sanatıdır. En zor koşullarda bile kendini düşünmeyecek, hastanın iyileşmesine emek vereceksin. Sedat Katırcıoğlu hekimliği bir yaşama felsefesi olarak yorumluyor: “Yaşamaya küsmüş bir hastayı iyileştirmek zordur. İyi olmak istemesi, hekimine inanması gerekir.” Kimi hastaların yakınması olmadığı halde önemli bir hastalığı vardır. Kimi hastalar yakınır durur ama, hasta bile değillerdir. Cronin’in romanındaki köy hekimi, “Göremiyorum” diyen kadının gözlüğünü alır, kirli gözlük camını temizler, gözüne takar. “Her 2011 şeyi görüyorum” diye sevinir kadın. İyi duyamadığı için işitme aygıtı kullanan Oktay Ekşi’nin kulak kiri vardır. Kulak yıkanınca fısıltıları bile duymaya başlar. Öte yandan kulakta ur tanısı konan hasta inanmaz. Ama yurtdışına gidince doğru tanı konduğunu öğrenmiş olur. Uzun, yorucu çalışmalardan sonra edinilmiş deneyimleri; mikrocerrahinin olanaklarından dost bir hekimin yavaşça söylenmiş sözlerine kadar hastayla bütünleşmesini bilen Sedat Katırcıoğlu’nun ustalığında görmek, hekimliğin yazgısı üzerine düşünmemizi gerektirir. Bir başka Sedat Katırcıoğlu, onun torunu olan genç mimar, diyor ki: “Onun ismini ve soyadını taşıdığımdan ötürü başka birinin ayakkabılarıyla yürüyorum bu hayatı diyebilirim ama ne mutlu bana o ayakkabılar dedeme aittir.” Bilmediğini öğrenmek, bildiğini öğretmek, içten bir insan sevgisiyle mesleğine bağlanmak, hekimlik töresinin uzun yoluna katlanmayı kolaylaştırıyor. HEKİMLİK ZOR SANAT Gülhane’de Necmi Ayanoğlu Hoca’dan Genel Cerrahi’yi öğrenip deneyimlerimi geliştirdikten sonra Yüksek İhtisas Hastanesi’ne girmiştim. Orada, Hilmi Akın Hoca’nın yanında Gastroenteroloji Cerrahisi yapmak istiyordum. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Nüzhet Fişek bilge bir hekimdi: “Doktor Bey, demişti, büyük bir cerrahiye giriyorsun. Ama unutma ki Anadolu’nun uzak bir köşesinde, zor koşullar altında çalışan cerrahlar da var. Onların gerçek birer kahraman olduğunu anımsamalısın.” Hüsnü Göksel ağabeyim inançlı bir cumhuriyet aydını, usta bir cerrahtı. Anadolu’nun uzak bir kasabasında ameliyata girişirken elektirikler kesilir. Mumların ışığı altında cerrahi girişimi tamamlar. Eşim Leziz Onaran’la birbirimizi tamamlayan uzmanlık alanlarında çalıştık. Ben cerrahinin sıkıdüzeni içinde bile edebiyattan uzuklaşmadım. Ayrı çalışma alanları insanda bütünleşen bir özellik kazanır. Yüksek İhtisas Hastanesi Gostroenterolaji Cerrahisi Kliniği’ni yönetirken arkadaşlarıma geniş çalışma olanakları sağladım. Arkamda iyi yetişmiş bir takım çalışması var. Artık bu alanın cerrahisi iki günde üç karaciğer değiştirme ameliyatı yapacak kadar genişleyen bir boyut kazandı. Ama sınıf arkadaşım Kemal Beyazıt “Açık Kalp Cerrahisi”ni Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi’nde geliştirmeseydi, Türkiye’de İlk “kalp nakli ameliyatı”nı yapan cerrah olmasaydı, böyle başarılar sağlanamazdı. O ilk kalp nakli yapılan hastanın adı Maviş Karagöz’dü. Ameliyat başarılı olmadı. Bu yüzden Kemal Beyazıt’ın başına az bela açılmadı. Ama ileri atılımları göze alan cerrah böyle belalarla uğraşmayı da görev edinecektir. Sınıf arkadaşlarımdan siyasete girenler de oldu. Askeri Tıbbiye’den yakın arkadaşım Yıldırım Aktuna Sağlık Bakanlığı’na getirildi. Genç gönüllü insandı. Pankreas kanserine yenildi. Sınıf arkadaşım Vefa Tanır Tarım Bakanı oldu. Hekimliğin onurunu koruyan, her zaman ölçülü, dengeli bir siyaset insanıydı. Hekimlik mesleğinde yükselen, mesleğin gelişmesini sağlayan nice sınıf arkadaşımı ayrı ayrı anmaya gerek görmüyorum. Ama Elli Kohen diye bir sınıf arkadaşımız vardı. Derslerde, getirdiği tabureye oturarak hep önlerde yer alırdı. Amerika’ya göçtü. Ünlü bir hekim oldu. Birkaç yıl önce telefonla ulaştık ona. Bizi Karayipler’e çağırdı. Ama biz artık uzun yolculukları göze alamıyoruz. Belki de günün en tanınmış hekimi, Posta gazetesinde cinsellik sorunlarını irdeleyen sınıf arkadaşımız Haydar Dümen olmalı. O da öyle oyalıyor kendini. Önemli bir iş yaptığına inanıyor. Belki de cinselliktir yaşamanın anlamı. Uyumlu bir davranış içindeki hekimin yumuşak kişiliğine sığınmak alışılmış bir gelenektir. Bir hekimin “muhalif duruş” içinde olması beklenemez mi? Ama barışa inanan bir hekim nasıl savaşacağını da bilmelidir. Sınıf arkadaşım Erdal Atabek “Barış Davası”ndan 38 ay tutuklu kaldı, sonra da aklandı. Deneme tadındaki köşe yazılarında bir Anadolu bilgesinin hoşgörüsü vardır. Önemli olan, nice belalardan elifi bozulmadan çıkmasını bilmektir. Bizi yaşama bağlayan o kusursuz denge insandan umudumuzu kesmediğimiz içindir. Sınıf arkadaşım Erdal Atabek “İnsan Sıcağı”na inanan bir hekimdi. “Sorumluluğu olmayan özgürlüğün başıboşluk” olduğuna inanırdı. Yönetici olarak, sivil toplum örgütlerinde görev alarak hep hekimliğin onuru için savaşım verdi. Ali Ekber Ataş’ın Sedat Katırcıoğlu üzerine düzenlediği kitap sınıf arkadaşlarımı anımsamama da yol açtı. Eşim Prof. Dr. Leziz Onaran da, ben de ne Sedat Katırcıoğlu’nu, ne de eşi Asüman’ı unuttuk. Zaman geçiyor ama kimi ayrıntılar renkli bir resim gibi duruyor. Bizim çocuklarımız, mesleğimizin ağırlığını görüp hekimliği seçmedi. Ama Sedat Katırcıoğlu’nun çocukları o onurlu yola baş koyanlar arasında. Artık hekimlik uzak bir anı. Ama kendimizle ödeşirken; mesleğimizi onurla yaptığımıza inanıyorsak, kendimizle barışık olabiliyor, kendimize saygımızı koruyabiliyorsak, yaşamayı hak ediyoruz demektir. Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1123 Prof. Dr. Sedat Katırcıoğlu D eğinmeler