Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Aydoğan Yavaşlı’yla kitapları ve çocuk edebiyatı üzerine ‘Çocuklar için yazmak, şiir yazmak gibi’ Aydoğan Yavaşlı, çocuk ve ilkgençlik edebiyatımıza kırkın üzerinde kitapla katkı vermiş usta bir kalem. Anadolu’nun değişik yerlerinde, hatta kısa bir süre Almanya’da da çalışmış, sonra emekli olmuş. Yavaşlı’yla yazma, okuma, yayın dünyası ve çocuk kitapları üzerine konuştuk. Ë Enis BAKIŞKAN azma serüveniniz nasıl başladı? Yazma serüvenim ortaokul çağlarıma denk gelir. Aslında ressam olmayı düşleyerek gelmiştim o yaşa, fakat bize hemen her dersinde hikâyeler okuyan, sonra da okuduğu hikâye üstüne konuşturan öğretmenimizden etkilendim. Bir defter alıp okuduklarıma benzer şeyler yazmaya başladım. Sonraki yıllarda da öğretmenlerimden hep destek aldım. Bilirsiniz: Yarışmalar, alınan ödüller… Şunu merak ediyorum: Adınızı kâğıtta basılı olarak ilk kez ne zaman gördünüz ve ne hissettiniz? Çok yıl oldu tabii, bazı ayrıntıları hatırlamakta güçlük çektiğim de oluyor. Fakat İsmet Paşa’nın ölümü üzerine birileri İnönü Şiirleri Antolojisi mi ne yapmıştı, oraya bir şiirimi göndermiştim. Yayımlandı. Kitaptan bana da göndermişlerdi. Açıp baktım, adım ve vesikalık bir fotoğrafım vardı. Yıl, 1974 olmalı. Fakat benim miladım, Türk Dili dergisinin 1976Şubat sayısında yayımlanan şiirimdir. 93 lira telif bile almıştım. Ne hissettiğim konusuna gelince: Başım döndü tabii. Çünkü o zamanlar Türk Dili gibi bir dergide şiiri yayımlanmış olmak, müthiş bir şeydi.” telerde yazılarım yayımlandı. O yıllarda birçok kalem kavgasına da karıştınız; yanlış mı hatırlıyorum? Evet, öyle. Bazısı cahil cesaretimden, bazısı dik kafalılığımdan, inadımdan falan. Geriye dönüp baktığımda aynen böyle düşünüyorum gerçekten. Türk edebiyatının gelmişini geçmişini doğru düzgün bilmeden, temel bazı kitapları okumadan, eleştiri nedir bilmeden o yazıları nasıl oldu da yazdım, bugün bile şaşarım. Kim bilir, belki de bir süreçti o. Fakat gerek Mehmet H. Doğan’dan, gerek Attilâ İlhan’dan dersimi iyi aldım. Evet, okumak gerekiyormuş, Nâzım’ın dediği gibi “evirip çevirmeyi, göze girmeyi filan bırakıp” okumak. Bugüne gelelim isterseniz. Üç şiir kitabınız, diğer hikâye kitaplarınız, dergi sayfalarında kalan onlarca, belki de yüzlerce yazınızdan sonra 1990’ların ortalarında şerit değiştirip çocuk ve ilkgençlik edebiyatına geçişiniz… Evet, aynen öyle oldu. Bilen bilir de ben bilmeyenler için söyleyeyim: Benim yayımlanmış üç tane de mizah hikâyeleri kitabım var. Aslında ben şiirin değil de düzyazının insanı olduğumu zaten biliyordum, bir bakıma aslıma döndüm. Belki de on binlerce şairden biri olmak istemiyordum. Mizah hikâyeleri yazarken canım çocuklar için yazmayı çekti. Yakınlarım benim çocuklara ne kadar düşkün olduğumu bilirler. Mutlu olacağım, mutlu edebileceğim insanlara yönelik yazmak doğrusu işime gelir. Geldi de! Marifetim iltifat gördü. Gördükçe de yazmayı sürdürürüm. Sizce yurdumuzda çocuk ve ilkgençlik edebiyatının durumu nedir, diye sorsam? Şimdi “Önüne gelen çocuklara yazıyor birader!” desem, bana kızanlar olacak ama bu, gerçeği değiştirmeyecek. Evet, önüne gelen, kalemine güvenen yazacak ama önünde sonunda bütün yazılanlar elekten geçirilecek. Bakalım geriye kimler ve hangi kitapları kalacak? Peki, nitelikli çocuk kitapları ve yazarları yok mu? Var tabii. Çocuk edebiyatına kafa yoran, bunun teorisini yapan bilge kişiler de var: Sedat Sever’den tutalım Selahattin Dilidüzgün’e, Necdet Neydim’e değin öğretmenler var. Ben, çocuk ve ilkgençlik edebiyatının bu süreç içerisinde gelişeceğinden eminim. Bizlerden çok daha yetkin kalemler çıkacak ve çok daha iyi metinler yazacaklar. “BİR ÇOCUK KİTABINDA NEREDEYSE SIFIR HATA OLMALI” Çocuklar için yazmak, hep küçümsenmiş, edebiyatın bir dar kenarı olarak değerlendirilmiştir. Hatta bu alanda eser verenler neredeyse yazar Y dan sayılmamıştır. Yanlış mı düşünüyorum? Öyle, öyle tabii. Ona bakarsanız Aziz Nesin’in yazdıkları bile yıllar yılı “edebiyatdışı” olarak görüldü, öyle değerlendirildi. Oysa çocuklar için yazmak, şiir yazmak gibidir. Nasıl ki şiir, edebi türler içinde aslında en zor olanıysa, çocuk romanı, hikâyesi ve şiiri yazmak da en zor olanı. Bir benzetme yapacak olursak: “Büyük”ler için yazmak, dört şeritli bir otoyolda ilerlemek gibi. Oysa çocuklar için yazmak, MarmarisDatça yoluna benzer, yani hata yapmayı bağışlamaz. “Büyük”ler için yazılan roman veya hikâyelerde bazı yazınsal sapmalar yapılabilir. Hoşgörülüdür, kaldırır. Fakat bir çocuk kitabında neredeyse sıfır hata olmalıdır, yani hiç mi hiç olmamalı, ne noktalama işaretlerinde ne sözcük seçiminde ne kurguda ne cümle kuruluşlarında ne estetikte ne iletide. Onu soracağım: Çocuk kitabında ileti ille de olmalı mı? Şimdi çocuklara ileti vereceğim, diyerek çocuk kitabı yazılmaz. Saçmalık olur bu. Esasen her kitabın bir iletisi zaten var, siz inkâr etseniz de. Ama o iletinin nasıl verildiği önemli. Estetik bir planda mı, yoksa kör gözüm parmağına şeklinde mi? İyi bir çocuk kitabı, çocuğun önünü açan, ona özgürlük alanları açan kitaptır. Her açıdan. Kapaktan tutalım, iç resimlere, sayfa düzenine, harf karakterine, metnin özüne kadar. Tabii bir yazar olarak benim işim, sağlam metinler üretmek. O metinlerde üçkâğıtçıları, yalancıları, ikiyüzlüleri filan olumlamamı kimse bekleyemez benden. Hayatta olan her şey, çocuk kitabında da var olmalı. Ama eskilerin deyişiyle lisanı münasiple. FANTASTİK ÇOCUK KİTAPLARI Çocuklar fantastik türü daha çok mu seviyor sizce? Hani şu büyücüler, doğa dışı yaratıklar, tuhaf coğrafyalar, olağanüstü güçler. Şiddetin, acımasızlığın, bağışlamazlığın kol gezdiği kitaplardan söz ediyorum. Şimdilik öyle görünüyor ama bilirsiniz başlayan her şey gün olur biter. Zaman gelir gerçekçi tür öne çıkar, başka bir zaman gelir masallar rağbet görür. Bir süredir fantastik çocuk kitapları seviliyor ya da öyle sanılıyor. Fakat o kitapların yazınsal tadından söz edebilir miyiz? Çocuklarımıza ve gençlerimize yazınsal anlamda, dil tadı planında şuncacık kattığı bir şey var mı? Yok! O kitapları okuyanlarda dil bilincinin geliştiğinden söz edebilir miyiz? Edemeyiz, çünkü imza ve söyleşi günleri için gittiğim yerlerde buna tanık oluyorum. Oysa bir Sait Faik hikâyesinden alınan tat, okuyanda hem düşünsel, hem duygusal anlamda yeni ufuklar açar ve dilini besler. Dedimdi: Bu bir süreç. Gün olur, yerini bir başkası alır. Alfabeden Dostoyevski’ye uzanan okuma süreci zor, karmaşık ve ama çok heyecan verici bir süreç. Neden birçok kitabınızın adında “ben” sözcüğünü kullanıyorsunuz? Ben Mustafa Kemal, Ben Öğretmen Kubilay, Ben Hasan Tahsin, Ben Evliya Çelebi gibi... Bilmem… Belki de okuyanın okuduğuyla bir özdeşim kurmasını istememden kaynaklanıyor bu. Ben Mustafa Kemal’i okuyan çocuk, gerçekten de onun gibi olsun istiyorum. Kendini onun yerine koysun. Evliya Çelebi gibi serüven tutkunu olsun, Karacaoğlan gibi sevgiye inanan, Hasan Tahsin gibi gözü pek ve Kubilay gibi yürekli... “ŞİİRİN DEĞİL, DÜZYAZININ İNSANIYIM” Edebiyata girişiniz birçokları gibi şiirle olmuş. Gerisi nasıl geldi peki? Gerisi uzunca bir süre şiirle sürdü tabii. Fakat o yıllar, aynı zamanda Türkiye’nin en çalkantılı dönemiydi. Nitekim 12 Eylül’e öyle gelindi. O çalkantıda ben de birçokları gibi başta şiir olmak üzere sanatın hemen her dalından koptum. 1980’den sonra yazdıklarımla biriktirerek 1986’da ilk şiir kitabımı yayımladım: Ateş Salıncağı. Tam da o günlerde, yayın yaşamını İzmir’de sürdüren köklü ve saygın bir edebiyat dergisi olan Dönemeç’in mutfak kadrosunda buldum kendimi. Fakat orada şiirlerimden çok denemelerimle, zaman zaman da eleştirel tanıtım yazılarımla göründüm. Zaten tanınmamı sağlayan da o dergi oldu. Sürüp giden zaman içerisinde Varlık, Adam Sanat, Damar, Karşı, Adam Öykü gibi dergilerde ve bazı gazeSAYFA 4 25 Aydoğan Yavaşlı, üç şiir kitabı, hikâye kitapları, dergi sayfalarında kalan onlarca, belki de yüzlerce yazından sonra 1990’ların ortalarında çocuk ve ilkgençlik edebiyatına geçiyor. AĞUSTOS 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1123