Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Afşar Timuçin’le felsefe ve ‘Gençler çin Felsefe’ye dair ‘Felsefe taş kafalılığın panzehiridir’ söz etmeyi sevmem ama örnek diye veriyorum: Doktorada beni iki buçuk saat felsefe tarihinden yarım saat de Fransız edebiyatından sorguladılar. Doçentlikte bizim son sınavımız ders verme sınavıydı, doğru dürüst ders anlatamayanı ya da ders süresini iki dakika aşanı başarısız sayarlardı. Doktoralı asistanlar derse giremezdi. Şimdi onlar “yardımcı doçent” oldu ve eğitimin sorumluluğunu aldı. Sorumlulukları profesörün sorumluluklarına eşit. Yardımcı doçentlik diye bir unvan yoktu. Şimdi birtakım dergilerde, özellikle yabancı dergilerde birkaç makale yayımlamak her şey için yetiyor. Şimdi “yükselme kriterleri” var, bir toplantıya katıldınızsa diyelim üç puan da oradan alıyorsunuz. Üç dört makale ve elli dakikalık görüşme, hepsi bu. Çıkın, doçent oldunuz. Yabancı dergilerde bir de sizi denetleyen danışmanlar var. Kim bu adamlar? Bilimsel yeterlilikleri kendilerinden menkul. Bunlar makalenizi geri yollayabiliyor, olmamış diye ya da şurasını düzelt de gönder diye size buyruklar verebiliyor. Avrupa’da bir gün bir adam yanınıza gelip şöyle diyebilir: “Dergimize makalelerinizi bekliyoruz, birlikte iki yüz elli dolar yollarsanız.” Bana seni profesör yapacağız, dışarıda yayımlanmış bir şeyin var mı gibilerden bir soru sormuşlardı. Geçmiş zaman! Bu işler daha o zaman yeni yeni oturuyordu. Ben de onlara sömürge aydını olmadığımı söylemiştim. Bugün çok şey değişti. “ÜNİVERSİTENİN DÜZENİ BÜYÜKLERİ ÇOK SEVMEYE KÜÇÜKLERİ ÇOK SEVMEMEYE DAYANIR” Bizde felsefe geleneği de çok güçlü değil diyebilir miyiz? Bizde güçlü bir felsefe geleneği yok elbette. Bizim öğrenciliğimizde de her şey biraz öylesine akıp gidiyordu. Hocalarımız dünyaya filozofça bakmazlardı, en iyileri kendilerini Batı kaynaklarından bilgiler taşımakla yükümlü duyardı. Bununla birlikte bir hayran kitlesi yaratabiliyorlardı. Yani bizim zamanımız da güllük gülistanlık değildi. Hocalarımız arasında kafa karıştırmakla yükümlü gibi duranların sayısı hiç de az değildi. Benim doktora hocam Macit Gökberk ya da Nusret Hızır gibi kişileri ayrı tutarsak genel bir kısırlık vardı. Gerçekte bizim alanımız sanıldığı gibi zor bir alan değil ama durmadan okumayı gerektirir. Benim gibi yetmiş yaşınızı da geçseniz başınızı kaldırmadan felsefe tarihi çalışacaksınız. Oysa ben öyle felsefe profesörleri ve doçentleri tanıdım ki felsefe tarihi bilmeyi hamallık sayıyordu. Merak ettikleri konuyu açıp kitaptan okurlarmış, öyle diyorlar. Tıpkı ansiklopedi okur gibi. Platon’u bilmeyeceksiniz, Descartes’ı bilmeyeceksiniz, Spinoza’yı bilmeyeceksiniz ama felsefe uzmanı olacaksınız. Buna ancak gülünebilir. Ama gerçek bu! Sonra bizimkisi siyasal anlamda tehlikeli bir alan. Felsefede merhaba deseniz doğrudan ya da dolaylı olarak siyaset yapmış olursunuz. Oysa arkadaşlarımız fincancı katırlarını ürkütmeden yaşamayı temel almış görünüyor. Vaktinde yükselmek için, fire vermemek için zorunlu bu. Suya giden de testiyi kıran ¥ Afşar Timuçin, felsefe denilince Türkiye’de akla gelen birkaç ismin başında yer alıyor. Özellikle felsefe tarihine ilişkin önemli çalışmaları, bu konuya meraklılara ufuk açıyor. Yeni kitabı Gençler İçin Felsefe Tarihi, bu alanda ortaya konanları merak eden “çaylaklar” için hatırı sayılır bilgiler içeriyor. Timuçin’le felsefe, Türkiye’de felsefenin durumu ve yeni kitabı üzerine söyleştik. Ë Enis BAKIŞKAN u temel soruyla başlayalım isterseniz. Kültür değerleri içinde felsefenin yeri ne? İnsan yaşamı üç temel kavram üzerine oturur. Düşüncelerimiz ve eylemlerimiz bu üç kavramdan birine, ikisine ya da üçüne uyarlılığı çerçevesinde bir anlam kazanır. “İyi”, felsefenin bir dalı olan ahlakın temel kavramı. “İyi” olan, toplumsal yaşama uygun olandır, başkalarıyla birlikte olma koşuluna ters düşmeyen, dolayısıyla davranışlarımızla ilgilidir. “Güzel”, salt duyumsal hazların (örneğin kebap yeme hazzının) dışında ya da ötesinde, yüksek düzeyde haz verendir. Onda duyumsalla ve hatta duygusalla sınırlanamayız, düşünsele de yöneliriz. Bu üç boyutlu haz, duyumduygudüşünce hazzı estetik hazdır, sanatla ve sanatı araştıran estetik bilimiyle ilgilidir. “Doğru”, gerçekliğe uygun olandır, gerçek olan bir nesnenin bilincimizdeki yansısıdır. Bir bakıma da gerçekliğe uygun olduğu düşünülendir. Özellikle felsefeyle ve bilimle ilgilidir. Kültür dünyamızın üç temel alanı vardır, bunlar felsefe, bilim ve sanattır. korkunç görünüyor. Bilmediğimiz her şey bize korkunç görünür. Çok kişi felsefeyi olağanüstü bilgilerin alanı diye düşünür. Kimileri için de felsefe zihni sakatlanmış insanların uğraşıdır. İşi şakaya vurarak söyleyelim, deliler akıllıları deli sanır. Felsefe tıpkı bilim ve sanat gibi bir insan araştırması. İnsanların felsefeden korkması en başta düşünmeye alışık olmamakla, hatta düşünmekten korkmakla ilgili. Düşünmeden yaşamak, kendini bir akışın içine bırakmış olmaktır, bu biraz da sürüye katılmaya benzer. İnsanların felsefe korkağı olmalarının bir nedeni de bazı filozofların mı diyelim felsefe üretenlerin mi diyelim, anlaşılmaz metinleri. Onlar ya doğru dürüst anlatmayı bilmiyor ya da Nietzsche’nin dediği gibi “Derin görünmek için sularını bulandırıyor.” Genel olarak felsefe yazılarınızda da Gençler İçin Felsefe’de de felsefe tarihini çok önemsiyorsunuz... Felsefe tarihinin dışında felsefe yok. Felsefe bilmek, felsefe tarihinin en genel bilgisine ulaşmış olmak demektir. Bazı bilgi alanlarının tarihi daha az önemli diye düşünülebilir. Örneğin tıp tarihini bilmeyen bir kadın ve doğum uzmanı işini çok iyi yapan biri olabilir. Bununla birlikte bir bilgi alanında ileri çerçevede çaba gösterenler o bilgi alanının tarihini bilmek zorunda. Tarih bilgisinin dışına düşen bir bilim adamı kendisini teknisyenlikte sınırlamış olur. Bilimsel bakış açısı bütünsel bakmayı gerektirir. Amaç bütünü görmek, bütünde parçaları görmek, parçaların birbirleriyle bağıntılarını görmektir. Türkiye’de özellikle üniversite düzeyinde felsefe alanında bilgi üretimi nitelik ve nicelik açısından yeterli ölçüde verimli mi? Bu sorunuza evet diyebilmek çok zor. Yalnız felsefede değil hemen bütün bilim, felsefe ve sanat alanlarında fikir üretiminde bir yetersizlik ya da verimsizlik var. Bunun nedenlerinden biri üniversite eğitiminin genel olarak bir düşüşü yaşaması. Bunun en büyük nedeni de dükkân açar gibi üniversite açma kolaylığında yatıyor. Üniversite sayısı bir ara iki yüze doğru gidiyordu, belki şimdi üç yüz oldu. Bilim insanı yetiştirmek üç beş günde ya da üç beş yılda başarılacak iş değil. Biz eskiler doktora için de doçentlik için de kitap yazar verirdik ve üç saatten az olmamak koşuluyla sözlü sınava girerdik. Doktorada biri esas, biri yardımcı olmak üzere iki daldan sorguya çekilirdik. Kendimden “Kafası ve gönlü aydınlık düşüncelere açık insanlar hangi yaşta olurlarsa olsun gençtir. İnsan seksen yaşında da felsefeye yönelebilir. Bir de her yaştan ihtiyarlar vardır. Kafaları önyargılarla dolu olan bu insanlar bilgi diye saplantılarını işe koşar ve sözde doğru düşünce adına adam bile öldürebilir.” ¥ da git bakmaz sıkı bir sevmey yanır b caksını hoca” o sefe ala ediyor. Lise Bu k kadrola beklem likte ge bölümü yetiştire yürekli Diyebil yere ya öpülesi büyük. nın” ve kitaplar olabilec Ne var kendi ç da sezg gelleri d öğrenci olduğu muyor kuruş k açabilm balar ço maların lerle ilg bizim z mın uğ Sonra i olanı iş lık eder Ş “DÜŞÜNMEDEN YAŞAMAK, SÜRÜYE KATILMAYA BENZER” Felsefe nedir? Felsefe denince insanlar korkuya kapılıyor, bunu neye yorabiliriz? En genel anlamda felsefe, “köklü düşünme çabasıdır” ve evrensel düzeyde düşünme yönelimi. Felsefe yapmak, insanı gelişgüzel bir biçimde değil yöntemli bir biçimde düşünmek demek. Haklısınız, genelde felsefe insanlara SAYFA 4 10 MART 2011 “FEL GERE ŞİŞİR Düş niş kap tan son gerek v Var yük bir Çağrı a ve orad karşılaş luk düz düm. F kitaplar linçlerd “Gençl Özellik nin dik Onların tabı dü değil, y öğrenci le bir k bilgisin mesleği acemisi caktır. bir alan rebilece miz için miz için ğinde ş nın ne d kukta a lan şey, felsefe. nim de Onunla tüm ayd fe tarih sefeyle çağı, da geçişler dan her CUMHURİYET KİTAP SAYI 1099 CUMH