25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sabiha Alatan Çaycı ‘Mücadele Dolu Yıllar’ı anlattı ‘Toprak Reformu yapılmazsa bu gidişin önüne geçilemez’ Kendi ifadesiyle “reel politikada başarılı olamamış bir politikacı” Sabiha Alatan Çaycı. Nedenlerini tahmin etmek zor değil. Bir döneme ve aslında onurlu olması gerekirken entrikalarla dolu geçen ülkemizdeki siyaset hayatına ışık tutan anı kitabını sonraki kuşaklara özellikle haklarına sahip çıkıp mücadele yollarını göstermek amacıyla Mücadele Dolu Yıllar adlı kitabı kaleme almış. Kitabında kadın hakları adına bulunduğu faaliyetlerin başlıcalarını, ÇYDD, ADD ve KADER’e katılım sürecini de yazan Çaycı, yakın tarihin unutulmaz izler bırakan olaylarıyla çakışan hayatından bu bağlamda kesitler de sunuyor. Çaycı ile Mücadele Dolu Yıllar‘ı konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR ncelikle neden yeni bir anı kitabı yazmak gereğini duyduğunuzu sormak istiyorum. Mücadelelerinizi tüm açıklığı ile anlatmayı neden arzu ettiniz? Bir yandan kızlarıma ve torunuma bir hediye misali anı kitabı bırakmak, diğer taraftan yaşamım boyunca örnek olmaya çalıştığım kadınlarımıza ve bizim geçtiğimiz yollardan geçecek olan gençlere özellikle haklarına sahip çıkıp mücadele yollarını göstermek istedim. Sonra hatıralarım bir gün gelip benimle beraber unutulmasın diye de düşündüm. Biliyorsunuz yazılanlar, hele hele basılanlar sonsuza kadar yaşar. Ben içimde tutmayı pek sevmiyorum, bu kitap da bir dışavurum. na devamlı olarak gebelik önleyici ilaç soruyorlardı! Ne yazık ki aile planlaması ve önlemler, köylere kadar ulaşmadığı için bu sorunları “Allah”a kalmış! Kimi köylü kadınları, ebe ellerinde doğum yaptığı ve yakınında sağlık ocağı olmadığından hayatını kaybediyordu. Bizim köyümüz şehre yakın olduğu için şanslıydı. Tarımda çalışanlara BağKur’a sigortalı olma yasası kabul edilirken tarlada çalışan kadının ancak “Aile Reisi olma”sı şart koşulmuştu. Köylü kadın nasıl aile reisi olabilir ki? Çalışan kadınlardan en şanslı olanı hizmet sektöründe çalışan kadınlar. Ancak onlar da “yüksek makamlara” genellikle getirilmez. Bunun için yargı yoluna başvurarak mücadele edenleri kutlamak gerekir. Endüstride çalışan kadınlarımız ise grevlerde ve yürüyüşlerde yüreklice en önde olur ama onların da sendika temsilcisi olma yolu kapatılır! Uluslararası bir ilke olan “eşit işe eşit ücret” uygulanmaz. Muhafazakârlar, tutucu politikalarla kadını eve kapatma politikasını uygular. Erbakan döneminde 14. madde değiştirilerek evlenerek işten ayrılmak isteyen çalışan kadına kıdem tazminatı hakkı tanındı. Kadınlarımız sigortalı çalışmanın hakkı olduğunun bilincinde olarak kayıt dışı işlerde çalışmamak için direnmeli. Ülkemizde çıkarılan yasalar yıllardır işçinin iş güvencesini sağlamıyor, sendikalı olmak işten çıkarılma nedeni. Bugün kadınlarımızın ekonomik özgürlüğünü kazanması için “girişimcilik” eğitimleri yapılıyor. Yedisekiz yıl önce Türkiye’ye gelen Bangladeş’li bir profesörün önerisi ile Doğu ve Güneydoğu illerimizde “mikro kredi” ile çalışmak ve kazanmak yolları açıldı. Özyeğin Üniversitesi de iki yıldır ekonomik kriz nedeniyle işini devam ettirememiş genç kadınlarımıza eğitim veriyor. Tarımda yaşayan halkımız ne yazık ki vatandaşlık bilincinden yoksun. Yıllarca önce kapatılan Köy Enstitüleri bu işlevi görüyor; köyde yaşayan çocuklarımızı eğiterek vatandaşlık bilincine sahip, üretken, hakkını alabilen vatandaşlar yetiştiriyordu. Kapatılmasının büyük bir kayıp ve hata olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor. Bugün feodal sosyal yapımız devam ettikçe ona uygun olarak siyasal yaşantımız ve demokrasimiz gelişemiyor. Bir “Toprak Reformu” yapılmadıkça bu siyaset ve ileri demokrasi adı altındaki ters gidişin önüne geçilemeyecek. 60’lı yıllarda Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Attila Karaosmanoğlu’nun ülkemizde hazırladığı “Toprak Reformu” yasası uygulansaydı, doğudaki gençlerimizin de bir ölçüde dağlara çıkması önlenirdi. Sizce Özal döneminden beri işçilerin sendika seçme haklarını büyük ölçüde kısıtlayan sendikalar yasasında, işçilerin yasal haklarını kısıtlayan iş yasasındaki değişiklikler bugün iş yaşamını ne duruma getirdi? Yine bugünlerde tartışılan ve geçen haftalarda Ankara’da da her tarafta yürüyüşler düzenlenen TBMM’de tartışılan “Torba Yasası” hakkında neler düşünüyorsunuz? Yapılan düzenlemede kabul edilen maddelere göre esnek çalışma dediğimiz “evden çalışma”, “uzaktan çalışma” ve “çağrı üzerine çalışma” gibi işçinin çalışma tarzları yasalaştırılmış oluyor. Genel olarak baktığımızda işveren lehine yapılan bir düzenleme olduğu açıkça görülüyor. Bu nedenle sendikalar haklı olarak karşı yürüyüş halinde. İşyerinin faaliyetinin kısa süreli durdurulması halinde, üç ayı geçmemek üzere kısa süreli çalışma yapılacak. İşçinin ücreti günlük yüzde 60 az ödemeli ve işçi sadece üç ay sigortalı olabilecek. Sigortası, İşsizlik Fonu’ndan ödeneceğinden işçinin bu durumda güvencesi olmayacak, devamlı sigortalı olması da söz konusu değil. Hükümet yıllardır bir hayli birikmiş olan işsizlik fonunu işçinin menfaati dışında yıllardır diğer faaliyetlerinde kullanıyordu, işsizlik tazminatını düşük ve süresini de işçi aleyhine kısa kabul etmişti. Evden çalışmanın kısa süreli olmasının, evde çalışan kadınlar için uygun olduğu ve kadın istihdamını arttıracağı iddia ediliyor. Ancak kadın emeği güvenceli olarak ve de hakkını tam alarak çalışma durumunda olmayacak. Her bakımdan işveren lehine olan bu durum; işvereni işyerinin elektrik ve ısınma gibi ekstralar bakımından da muaf durumda tutacak. Özellikle son yıllarda emeğin açıkça sömürülmesi yollarının açıldığı görülüyor. Yine yakın zamanda uygulanması artan, taşeronlu çalışma ile denetimsiz bir dönem başlamış ve iş kazalarının artmasının da kader olmadığı anlaşılıyor. MESKAMeslek Hastalıkları ve İş Kazaları Vakfı Genel Müdürlüğüm döneminde, bugün yaşadığımız çok acı iş kazalarına bir çare olarak İngiltere’de uygulanan “Maliyet Metodolojisi”nin uygulanmasının yararlı olacağını düşünüyorum. Çünkü işverenler kazaları önleyici önlemler almıyor ve bunun kendisine mali bir yük getireceğinden dolayı kaçınıyor. Sonuç maden kazalarındaki gibi sayısı gün geçtikçe artan ölümlere neden oluyor. “TEMİZ SİYASET İÇİN MÜCADELE ETTİM” “Reel politikada başarılı olamamış bir politikacıyım” diyorsunuz. Bunun nedenini açıklar mısınız? Memur çocuğu olduğum için hep “sosyal demokrat” hayat tarzını benimsedim. Kitapta fotoğraflarını gördüğünüz gibi pek çok sivil toplum örgütlerinde görev aldım. Kitabımın adı da Mücadele Dolu Yıllar zaten. 12 Eylül pek çok aileye çok çok acılar yaşattı. Faşist yönetimin bize yaşattığı acıya diğer aileleri düşündükçe eşim “Hep şükredelim” derdi. İçimde mücadele gücü olduğu için bu olaydan sonra “Bu haksızlıklarla mücadele yollarının politika yapmak olmalı” diye düşünerek partiye girmiştim. Gerçekten reel politikada başarılı olamadım, olamazdım! Bugün politika mevkii ve para hırsı olanların, oy kazanmak için her türlü yalan ve yanlışların, daha doğrusu entrikaların yapıldığı bir meslek oldu. Bugün geçerli politika bence budur. Partinin değişik kademelerinde görev yaparken alınan kararların ne partinin ne de ülke yararına olmadığına tanıklık ettim, bunu kabullenmeyip hep doğru ve faydalı olan kararlar ve seçimler için mücadele veriyordum ve kuşkusuz bunun faturasını da ödüyordum! Düzgün ve temiz bir siyaset için mücadele ettiğim için kısaca başarılı olamadım, olamazdım. Erdal İnönü ve Deniz Baykal politikacı kimlikleri de okuyoruz kitabınızda. Neler söylersiniz yönetim anlayışları konusunda? Sayın Deniz Baykal da Sayın Erdal İnönü de bir sosyal demokrat parti başkanı olacak niteliklere sahipti kuşkusuz. Liderlik başka bir konu. Baykal dönemi, delege sisteminin yıllarca uygulandığı dönemde hizipçiliğe engel olmadı. Siyasi Partiler Yasası değişmedikçe partilerde başkan hegemonyası devam eder, parti içi demokrasi gerçekleşmez. İnönü demokrasiye inanmıştı ama kökleşmiş hizipçi bir partide Avrupalı Parti Başkanları gibi demokrat davranarak başarılı olamazdı. Her ikisine de saygı duyardım, her zaman duyarım. Kadın Hakları adına bulunduğunuz faaliyetlerin başlıcaları ÇYDD, ADD ve KADER’e katılım sürecinizden biraz söz eder misiniz? Türkan Saylan’ın bu derneği kurma projesini Ankara’da duyduğum zaman heyecanlandım. Nermin Abadan Unat’la İstanbul’a geldik ve diğer değerli arkadaşlarla kuruluşu gerçekleştirdik. Ben o tarihte Ankara’da yaşadığım için Yönetim Kurulu yedek üyeliğini kabul ettiğim. Sonra Ankara’da ve İstanbul’a torunum için geldiğimiz 1993’ten sonra da derneğin Caddebostan şubesinde bir süre görev aldım. KADER’in tüzüğü gereği siyaset yaptığım için Yönetim Kurulu Üyesi olamadım ama yine bir heyecanla derneğin Genel Merkezi’nin onarılmasında bir arkadaşımla yardımcı olduk. İlk Genel Kurul’da da Denetleme Kurulu Başkanlığı görevini üstlendim... Son olarak kitabınızı en çok kimlerin okumasını amaçladınız? Ben “gençler” derim ya siz? Çalışan kadınların ve gençler derim… gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Mücadele Dolu Yıllar/ Sabiha Alatan Çaycı/ Bulut Yayınları/ 206 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1099 Ö “İNGİLİZ MALİYET METODOLOJİSİ TÜRKİYE’DE DE UYGULANMALI” Avukatlık stajınızı Amasya’da orada tamamlayıp Baro’ya kaydoluyorsunuz. Amasya’ya yakın olan köyünüze gidip kaldığınız sürede köy hayatı ve özellikle köy kadınlarının yaşantısı hakkında gözlemleriniz size hayat boyu rehberlik edecek deneyimlere dönüşmüş olmalı. Köy kadınları veya çalışan kadınlar hakkında neler düşünüyorsunuz? Onlara önerileriniz ne? Tarımda çalışan kadınlar, genelde çalışan kadınların en şanssızları. Karın tokluğuna çalışır, sağlık sorunları vardır ve en önemlisi de istenmeyen çok çocuklara sahip olup bakımsız kalırlar. Bu nedenle baSAYFA 14 10 MART 2011 Sabiha Alatan Çaycı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle