Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ali Poyrazoğlu’yla kitapları, edebiyat mahallesi ve tiyatro üzerine ‘Yazmak en zor sahne’ Hayatı kendini bildi bileli yazı ile iç içe geçmiş Ali Poyrazoğlu’nun. Öyle ki tiyatro sahnesiyle koşut gelişse de imza attığı kitaplar, sayısız çeviri, klasikler, oyunlar, gazete yazıları ve senaryolar düşünülürse yazının öne geçtiği bile oldu. Söyleşimizde de “tiyatro”yu parantez içinde ele alarak, başrolü “yazı”ya verdik. Ali Poyrazoğlu ile kitaplarını konuştuk. olay, duyguların ve duyuların denetiminde bir bütünlenme, tamamlanma hali. Beş duyudan, onların takım oyunundan ortaya çıkan altıncı duyu. Önsezi de diyebiliriz. Hepsinin toplamından ortaya çıkan duygunun arkasında oturuyor aşk olgusu. Eksi’ler vücudun ve zihnin mükemmel mekanizmasında ‘artı’ya dönüyor. Ondan “tamamla bizi ey aşk” diyorum. “BİR BEYİN, BİR DİSİPLİN SAHİBİ OLMAK YETMİYOR” Sadece sevgiliye duyulan aşk imlenmiyor kitapta; işe, sanata, insana, vatana, doğaya duyulan aşk da kastediliyor... Tabii genel bir olgu olarak ele alıyorum aşk’ı. Her tanımıyla konu ediyorum. İşe, hayata, doğaya, dünyaya aşk’la sarılmalıyız. Ruhumuzu katarak, kendimizi keşfederek, daha da gelişerek, daha da insanca, daha da duyarlıca, önyargısızca, saygıyla yaklaşmalıyız herkese ve her şeye. Aşkla olur bu. İnsana bir beyin, bir disiplin sahibi olmak yetmiyor artık. Onun için farklı disiplinlerde de profesyonel bilgi sahibi olan, ikinci beyin oluşturabilmiş, yaptığı işe farklı alandan bakabilen insanların daha yaratıcı olduklarını bildiğim için kendimden, yazan, çizen, oynayan, başka disiplinlerle ilişkili bir insan çıkarmaya çalıştım hep. Düşünsenize sosyoloji okumuş oyuncu, psikoloji okumuş ressam, hukuk okumuş romancıdan âlâsı mı olur? Aşk bunu sağlar, yeter ki niyetimiz olsun. Benim bir de pek bilinmeyen bir işim var; on beş yıldır, motivasyon, innovasyon, iyi takım oyunu, çalışma hızı, uyum, iletişim ve sunum teknikleri konusunda, iş hayatı koçluğu şeklinde büyük şirket çalışanlarını eğitiyorum. Bu benim ikinci, üçüncü beyin oluşturma alanım oldu. Beni farklı okuma ve yazma alanlarına itti. Sizinle kitaplarınızda tabii ki yer verdiğiniz sahne aşkını, sanat aşkını konuşmamak olmaz… Aşkın belki de en özverili şekillerinden biri… Çok. Biz oyuncular öykülerimizi karakterler yaratarak anlatırız. Yazarın yazdıklarını başka bir dile, görsel dile çevirerek canlandırırız. Karakterin dünyasını kurarken de kendi dünyamızdan ipuçlarına, yaşadığımız benzer durumlara, okuduklarımıza, araştırdıklarımıza başvururuz ve sürekli gözlemleriz, bakarız, toplarız, biriktiririz. Âşığızdır çünkü. Tiyatroda karakter yaratmak da, yaptığın işe akılcı, bilimsel bir ruh koymaktır. İşlerine, yaşamlarına, evlerine, şirketlerine, ilçelerine, illerine yeni baştan bir düzen, bir uyum, yaşama sevinci, bereket isteyenler dünyanın her yerinde tiyatro sanatının inceliklerine başvuruyor. Ki bet bereketin de, uyumun da, uzlaşmanın da yöntemleri sanatın, özellikle bütün sanatları içinde birleştiren tiyatro sanatının yöntemlerinde gizlidir. Sanatın gücünü o aşkla daha derinden duyumsayınca fark ediyorsunuz ki, sanat bugün de dün de yaşamın sıkıntılarını göğüslemesi, yalnızlığı yenmesi için hep yanı başında durmuş insanoğlunun. Gel de âşık olma!. Sivil toplumun, devletin, milletin hali ahvali, gidişat… Siyaset… Sanat… Bir yaşama ustasından topluma daha siyasi perdeden seslenişler de yoğun şekilde yer alıyor kitaplarınızda. Kendimizi aydınlanmış, berrak kafalı, çağın tanığı, izleyen, sorular soran, merak eden bir insan haline getirmemiz gerek; bunu başkalarına olan saygımızdan, yaşama olan saygımızdan yapmalıyız her şeyden önce. Çağdaş toplum yaratabilmek için de önce çağdaş sivil bireyler olmamız gerekiyor. Bunun da temel şartı, işinizin yaşam biçiminizi belirlemesine, şekillendirmesine direnmekten geçiyor. Bırakın işiniz, sizin kurduğunuz var ¥ ¥ olm diy den fark ya çalış lenleri, siyasal t cihleri o aykırı o etme, h sızlığına çağı! “S gizlisin sanatlar bağlam birleşm rinden rı birleş dikkat ç gün çev suz poli kirleriyl gin, sıkk gun. Ça malıdır Ë Gamze AKDEMİR “Hatıralar da dal istiyor Kuşlar gibi konacak.” Oktay Rifat değil mi? Çok, yazmak en zor sahne bir kere. Her sanatçı yazar olamaz, ciddi bir formasyon gerektirir. Ben talimliydim, yazma öyküm çok gençken başladı. Konservatuvarda çok büyük hocaların öğrencisiydim, çok şanslıydım. Hocalarımın arasında Melih Cevdet Anday, Sabahattin Kudret Aksal, Ahmet Kutsi Tecer, Ercüment Behzat Lav ki büyük bir oyuncuydu, büyük de bir şairdir, Samih Nafiz Tansu gibi edebiyat, sanat insanları, yazarlar vardı. Bir de aileden okuyarak büyümüş bir çocuktum, evimizde kitap değerliydi. Ufakken oyuncak ikinci planda kalırdı, bana kitaplar alınırdı. Annem Melike Cankorur Poyrazoğlu Fransız okulu mezunuydu, bir Cumhuriyet kızıydı. Zekeriya ve Sabiha Sertel ile dergi çıkaran ekiptendi. Okumaya çok meraklıydı, evimizde baş köşede kitap vardı, edebiyat vardı, klasik müzik vardı. Evin içinde Fransızca ve İngilizce konuşarak ve hocalardan özel dersler alarak büyüdüm. Çocukluğumu daha çok futbol oynayıp, cam kırıp, arkadaşlarımla itişip kakışıp tam anlamıyla çocuk gibi yaşamak isterken evde Alfred de Musset okuyarak ders almak zorunda kalıyordum. Hep ağlıyordum “ben gâvur olmayacağım” diye. Gâvur olmadım ama farkına varmadan bu dilleri öğrenmiş oldum ve büyük Ali Poyrazoğlu faydasını gördüm. On yeSAYFA 20 10 MART S anat hayatınız, yazma edimiyle hep baş başa sürdü. Biri birini tartmadı... İki katı disiplin di yaşındayken Luigi Pirandello’nun Ağzı Çiçekli Adam oyununu çevirdim ki Pirandello demir leblebidir, çevirisi çok zordur. Somut anlamda yazıp çizmeyle ilk alakam oydu. Ben, Savaş Dinçel, Müjdat Gezen, Celile Toyon, Yenikapı’da sık sık oturduğumuz öğrenci kahvesinin arkasında bir tiyatro kuracaktık. Oyunlar lazım tabii, hemen çevirilere başladım. Biri Maurice Druon’un Yolcu adlı oyunuydu. Bizde az bilinen çok büyük Fransız kara mizahçı Alfons Sale’den Zavallı ve Cin diye bir oyun çevirdim. Şehir Tiyatrosu’nda da oyunculuk yapıyordum. Çok az para kazandığım için başka yerlere de çeviriler yaparak, yazarak ek gelir sağlamaya çalıştım. Böylece bir kalem profesyonelliği başladı. O arada rahmetli Aslan Kaynardağ’ın Elif Yayınevi vardı. Konservatuvar birinci sınıftayım, bir gün kitap alırken Aslan Bey’e “Ben de Pirandello çevirdim” dedim. Aslan Kaynardağ aynen şöyle dedi: “Sen Pirandello çevirdiysen evladım, getir, bana da basmak düşer!” Böylece on yedi yaşımda, ilk kitabım Ağzı Çiçekli Adam basıldı. O kitap çıkınca bana bir güç geldi, motive etti. Başka oyunlar da çevirdim, Haylaz Çocuk diye bir oyun yazdım, hem İstanbul Şehir Tiyatroları’nda, hem Ankara Devlet Tiyatroları’nda oynadı. Ağzı Çiçekli Adam’ın çevirisi ise önce Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sonra İstanbul ve Bursa Devlet Tiyatroları’nda oynadı. Ardından 33 tane oyun çevirdim. O zaman Milliyet Yayınları vardı, orası için İngilizceden, Fransızcadan yine çeviriler yaparak tek perdelik oyunlar antolojisi hazırladım. İstanbul Radyosu’na da 50’ye yakın oyun yazdım, büyük romanlardan ‘arkası yarınlar’ yaptım. Ankara Radyosu’nda Turgut Özakman, Sevgi Soysal, Adalet Ağaoğlu’nun da yer aldığı bir dramaturji ekibi vardı, bana oyunlar yazdırmaya başladılar. Sonra televizyon dizileri yazmaya başladım. 350 bölüm dizi yazdım. “CIVA GİBİDİR AŞK” Nasıl yazıyorsunuz? Kurşunkalemle nota kâğıdına yazıyorum misal. Önce müziğini besteliyorum yazının. Şarkının temasını buluyorum. Uyumunu, tınısını, rengini, ritmini buluyorum. İç sesini buluyorum. Yazı mazı yazmıyorum, önce besteliyorum, ezgiyi yerli yerine oturtuyorum yani. Müzik çıkınca ortaya, şarkı sözlerini döşüyorum nota kâğıdına. Yazı çıkıyor ortaya. Tuhaf değil mi? Sadece Tamamla Beni Ey Aşk’ta değil aslında tüm kitaplarınızda da mutlaka yer verilmiş, ihmal edilmemiş bir tema “aşk”. Tanımları ve türleriyle aşkı anlatmanın sıkı bir iddia olduğunu da ifade ediyorsunuz. Hatta Tamamla Beni Aşk’ta diyorsunuz ki “Dünyanın en tehlikeli konusu aşk olmalı. Zor ve tehlikeli. Aşk, politikadan da tehlikeli.” Öyle tabii. Politikada genellemeler yapabilirsin. Aşkın ise herkese göre farklı bir tanımlaması olduğu için genellemeden kaçmak, her birlikteliğe farklı bakmak gerekir. Cıva gibidir aşk, sürekli hareket halindedir. Çoook risklidir ama ne değildir ki? Kendini karşındakine sunuyorsun, anlatmaya çalışıyorsun. Bedenini, ruhunu, aklını, düşünceni, dünyaya bakışını, paylaşmak istediğin yaşam biçimini sunuyorsun. Karşındaki de aynı konulardaki bakışını getiriyor. İki kişinin birbirine çok benzeyen yanları ile hiç benzemeyen yanlarından bir senfoni yaratma denemesi aşk. İki kişilik bir meydan okuma. Yarın ne düşünürüm bilemem ama bence bugün dört dörtlük bir aşk, maceralarla, heyecan verici, tehlikeli anlarla dolu, özgür ve özgürleştiren bir yolculuk gibi yaşanmalı. Plansız, hazırlıksız, riskleri göze alarak kurulmalı köprüler. Böyle kurulan köprüler, daha büyük aşklara, ötesinde daha sıkı dostluklara geçit olur. Bilim adamları aşkın çaktırdığı kıvılcımın fotoğrafını çekmeyi başardı, Nobel aldılar hatta ve görüldü ki aşk tamamen beyinsel bir PÜR MAH Ali P gırgır şa alarak… şadığını sonra… ömürlü güçlend linde ok etkilisi gerek. H üstatlar tatlı dill sormad Can has kom adresim sun, öyl rim haa rına ve ni diksi güçlend alarak b sokağın Halide nındaki Ekrem Bihruz dalısı”d tutulmu Hüseyin ruyor. Ş çıkarınc daki öy yazmad yetçi ol Her akş gece ne Yıldız A di” mi? Rahmi’ gan’ın “ bir facia Zeberce yamet k ner’in y savar”ın nin üst yazar çi nındaki Veli, M kattalar Üst kat da vars Sait Fai los “Vil her yıl 2 Nevin’i ilanı ver yoruz v kendi h gil otur 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1099 CUMH