Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mücap Ofluoğlu’nun tek ve nadide şiir kitabı Fotoğraftaki Çocuk, 60’lı yılların başında tanıştığı ve çok sevdiği ve de sonsuz bağlandığı eşi Filiz Ofluoğlu’na adanmış. Seksen sayfalık kitap, elli altı şiirden oluşuyor. Ë Metin FINDIKÇI 011 Ocak ayında beni sevindiren bir kitap yayımlandı. Bu, Mücap Ofluoğlu’nun Fotoğraftaki Çocuk adlı şiir kitabı. Kitaptaki ilk şiirin yazılış tarihi 1945, şiirin adı “Dilek.” MücapAğabey bu şiiri annesine adamış. Kitaptaki en son yazılan “Bir Oyun ki” adlı şiirin dibindeki tarih 1982’yi gösteriyor. Demek ki bazı şiirlerin yazılım tarihleri yıllar sonra okuyanda bazı şeyleri çağrıştırıyor, aslında şiirin yazıldığı tarihi, şairin yaşadığı tarihi yabana atmamak gerek, önemlidir. Birinci şiirin yazılış tarihi, ben doğmadan on altı yıl önce yazılmış, başka; İkinci Dünya Savaşı’ndan yeni çıkılmış, dünyanın açlıktan ve sefaletten kırıldığı yıllar, kanın karıştığı ırmakların henüz kırmızı aktığı ve binlerce çürümüş ölü bedenin yeryüzünün üstünde daha temizlenmediği dönemler. Dünyanın görüp geçirdiği en zalim diktatörün ölüm haberinin daha tazeliğini koruduğu yıllar. Şiire dönersek, Garip şiir akımının doğup serpildiği yıllara denk geliyor. Mücap Ofluoğlu ne diyor bu yıllara Mücap Ofluoğlu’ndan şiirler Kaa Fotoğraftaki Çocuk denk gelen ve annesine adadığı şiirde: “Mutlu günler gelecek anne/ mutlu günler özlediğin/ gönlünce rahatsın/ yaşadığından emin.” Evet, belki İnönü sayesinde İkinci Dünya Savaşı’na katılmadık ama babamdan bilirim çok kötü etkilendik; o karanlık yıllarda bile umut beslemek ne güzel. Şekilde görüldüğü gibi Mücap Ağabey şiiri ilk elden dert edinmemiş, yani şairim diye çıkmamış. Bu kitap aralıklı aylarda hatta aralıklı yıllarda yazdığı şiirlerin toplamı. Şiir onu zorlamamış, kendisi de şiiri zorlamamış, şiir geliyorum dediği anlarda şiir yazmış. Bu şiirlerde birçok kişinin adı geçiyor, birkaç kişiye ithaf ettiği şiirler var, bazılarını anarsak; Halikarnas Balıkçısı, faşistler tarafından katledilen Bedrettin Cömert, Cahit Irgat, Yaşar Nabi ve Nevin Seval gibi. Kitabın adını taşıyan “Fotoğraftaki Çocuk” hem tiyatrodan hem de sanat dünyasından yakından tanıdığı, dost olduğu Ülkü Tamer’e adanmış. Bu şiirde bir fotoğraf karşısında böyle sesleniyor: “Ben miyim bu çocuk/ tahta ata dayanmış/ oyuncak at kendinden büyük/ fotoğrafta küçük ürkek bir çocuk.” Yaklaşık on beş yıldır Mücap Ağabey (Ofluoğlu) ile tanışıyoruz. Oynadığı büyük tiplemelerle özellikle Cyrano de Bergerac ve oyunlarla adını büyüttü. Birçok filmde sinema sanatçısını seslendirdi, seslendirdiği sanatçılara kimlik kazandırıp, ünlerine ün kattı. Mücap Ağabey, büyük bir tiyatrocuoyuncuşair ve iflah olmaz bir rakı sever. Herhangi bir cuma günü görmediğim zaman huzursuz olurum, özlerim, tanrı uzun ömürler versin ve masamızdan eksik etmesin. İşte, bazı anlar ve o anları taşıyan sanatçı insanlar vardır, konum itibarıyla, yaş ve geçmişinde sanat için yaptıkları adına ve de o kişinin tutumu adına herhangi bir şey yapıldığında bizim gibi insanları sevindirir, mutlu eder. Vefa borcuyla karşılanır. Sessiz kalsak da kalbimizde sonsuz bir minnettarlık duyarız. Tıpkı Vedat Akdamar, Mücap Ofluoğlu’nun bu ilk ve son şiir kitabının yeniden basımını sağladığı gibi. Hayatı iyisiyle kötüsüyle yaşamak gerek, yalnızlık da hayata dahil; zamanlı veya zamansız, zamansız yaşanan yalnızlığın berbat, lanet bir şey olduğu kesin ama bir oyunda oynar gibi yalnızlığın istediği, dilediği ve de yazdığı oyunu boyun eğmeden inatla oynamalı, diyorum. Siz “Bir Oyun ki” şiirinizde demiyor muydunuz:“Bir giz ki çözemezsin yaşar ellerinde/ bir ses ki yankılanır çınlar belleğinde/ bir göz ki hep açık gözlerinde/ çekip perdeleri bir yere gidemezsin.” Filiz Abla (Ofluoğlu) ne diyordu İki Dünya* kitabında: “O günden sonra sık sık buluştuk Mücap’la. Beni çok şık yerlere, restoranlara, gece kulüplerine götürüyor, sonra bir süre kayboluyordu. Biraz şaşırıyordum ama sonra anladım. Parası olmadığı zaman aramıyordu.” Evet inat bu ya, paran olmadığı zaman yalnızlığı arama ve en büyük dileğim: yalnızlığı aramak için hiçbir zaman paran olmasın. Mücap Ofluoğlu’nun her anlamda büyük bir aşkla bağlandığı ve yakın bir zamanda yitirdiği eşi Filiz Ofluoğlu’nun en sevdiği şiirlerden biri olan “İki Âşık Martı” adlı şiirle noktalayalım. “Bugün bir başkaydı deniz/ içinde anlatılamaz özlemlerle belli/ kendilerince şarkılar söylediler sessiz/ bir koroydu ama salt iki sesli/ yazılamaz bir şiirdi deniz/ uçar adımlarla yürüdüler suda/ salkım söğütler yıkanırken anılarda/ iki âşık martıydılar bulutlarda.” Fotoğraftaki Çocuk/ Mücap Ofluoğlu/ Artshop Yayınları/ 79 s. * İki Dünya, Filiz Ofluoğlu, Cumhuriyet Kitapları, 2008. k Tü Mücap Ofluoğlu 2 b de na gu k k ba to ba rı k tirm tin Tur zen Ë H Can Eryümlü’den ‘Elif! Elif!’ Bir kendini arayış destanı Ë Nevzat Süer SEZGİN an Eryümlü’nün son romanını okuyup bitirdiğimde “Bu kitap romandan başka, daha öte bir şey ama ne?” diye düşündüm. Bir süre sonra yeniden elime alıp karıştırdım ve Elif! Elif!’in manzum yazılmamış olsa da, bir destan olduğunu fark ettim. Kahramanlarının onları var eden uzun zamanlarda, kendilerine doğru yaptığı yolculuk, öylesine şiirsel bir dille anlatılıyor ki kitap bittiğinde ancak bir destanın bende bıraktığı sorgulama isteği ve enerjisiyle doldum. Kendi vicdanımızla yüzleşirken zaman içinde nereye kadar yolculuk yapmalıyız? Kendimizle ve ötekilerle yüzleşmelerde farklı mekânların, farklı âdetlerin, geleneklerin, göreneklerin, yanımızdaki, yöremizdeki ötekilerin, bizi biz yapan, bizi bizle karıştıran ve ayrıştıran etkileri nelerdir? Aşk sadece bir çığlık ya da koca bir yalan mı? Zamanımızdaki hızlı yaşam aşkı neye dönüştürüyor? Düşlerinin peşinde koşanların dirimsel enerjisi kendileriyle yüzleşebilme becerilerinin gelişkinliğinden mi, yoksa “yaşamın dirençli anlamı” diye tanımlanabilecek bir sevgiliye sahip olmaktan mı kaynaklanıyor? Yaşamın her adımında “iliklenmiş düğmeleri” çözebilmenin gücü kimde? Bağışlamak için çok sevmek, çok arzulamak, çok istemek mi gerekiyor? Yoksa yalnızlık korkusu mu bağışlatan? Sevgiliyi yitirmenin acısına katlanmak, onu hiç tanıSAYFA 22 10 MART 2011 C Can Eryümlü’nün Elif! Elif! adlı romanı, rüyasında, kendisini Knidos’ta Afrodit’le sevişirken gören Engin’in uyandığında birçok şeyin değiştiğini fark edişiyle beraber gelişen olayları konu alıyor. Tüm olup biten içinde Engin’in genç eşi Elif, aşk, sevgi, sadakat, tekeşlilikçokeşlilik, özgürlük, bağlılık gibi kavramları da irdeler. mamış olmaktan daha mı iyi? Aşk hedef mi, yolculuk mu? Düzenin dayattığı tekeşlilik yüreklerimizde de sürüyor mu? İçimizdeki yabancılarla tanıştıkça, yaşadığımız sarsıntılarla baş ederken bizi karanlığa sığındıran bencilliğimiz nereye kadar devam eder? Karanlık her yerde aynı karanlık mı? “Biz” olmak, Can Eryümlü’nün deyişiyle, “Annenin karnındaki bebeğe yaptığı gibi almayı düşünmeden vermektir. O işte buyuran, boyun eğen, az veren, çok veren, uyanık ya da aptal yoktur. Ama inadına vardır da. Birbirinin hem tanrısı, hem kölesi olmak vardır. Aklını tutkuna kalkan yapınca, sevdiğin kişi ruh ikizin değil, aynı ruhun iki bedeni oluyor. İki atlı bir araba gibi” olmak mı? Zamanımızda silah, para ve kas gücüyle yönlendirilen, eğilip bükülen insanlar nasıl “Biz” olabilecek? Sevgilerin arasına hesaplar girmeden yaşanabilmesi bir ütopya mı? Aşkın yerini şehvetin alması modern zamanların felaketi mi? Aşkın şiddeti acı verir mi? En kolay yalanlar kime söylenir? Elif! Elif!, destansı romanı (Bu tanımıma kategorilere meraklı edebiyat dünyası karşı çıkabilir ama inanın pek fazla aldırmıyorum.) bana yukarıdakiler gibi pek çok soruyu çağrıştırdı. Kim bilir başka kimlerde ne gibi sorular çağrıştıracak? Tüketim kültürü, okurun zihninde sorular uyandıran edebi eserleri çok çabuk tüketti. Edebiyatın dönüştürücü gücünün, okurda yeni düşünce ve sorgulamalarla sağlanacağı neredeyse tamamen unutuldu. Tüketirken tükenen edebiyat ortamında Elif Elif ! tekrar tekrar okunası bir yapıt. Yapıtı okurken İzmir’den Harran Ovası’na, Yunan adalarına kadar geniş bir coğrafyayı bugünü ve dünüyle gezebilmenin, tanıyabilmenin tadını yaşadım. Elif’le ve Engin’le birlikte ben de “zaman gezgini” oldum. Mitolojideki efsanelerin günümüzdeki izdüşümlerini yeniden düşündüm. Elif! Elif! destansı romanını okuduğumdan beri gerçek yüzleşmelerin aşkla, sevgiyle, arzuyla, istekle ve enerjiyle olabildiğine bir kez daha inandım. Elif! Elif!/ Can Eryümlü/ Pupa Yayınları/ 446 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1099 v p y d ları gid da Tür yer ald karşısın rı, send yasi pa mü ses tutum arasıcıl Fede Kalkın “Türki bir rap bancı s işletme etmesi temleri lacağı y daşların dukları sisteml aynı sis lirtilere yeraltı dengele sı gerek Örne ruhsatı dengele cı”, “Ç ca, Pın çiliyor. yabanc kesimin lenebil edilme için de bütçele alınma min bu defasın K CUMH