Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
D K itaplardan yola çıkarak yazdığım bu değinilerde kimi zaman dergilerdeki bir dosyadan da yola çıkıyor, kendi biçem anlayışım içinde anılara da yer vererek bir ortam oluşturmaya çalışıyordum. eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN ‘Türkçenin Gücü’ Cumhuriyet kültürünün temelidir Ataç’ın önerisiyle girdim. Bu önerinin benim için anı değeri olmanın ötesinde bir anlamı vardır. Türk Dil Kurumu’nda uzun yıllar değişik çalışma ortamlarında görev aldım. Yönetim Kurulu’nda, Onur Kurulu’nda, yazı kurullarında bulundum. İki dönem Yayın Kolu Başkanlığı yaptım. Böylece “Türk Dili” dergisinin sorumluluğunu yüklendiğim dönemler oldu. Bu bakımdan “Türk Dili” dergisinin yayın serüvenini oldukça yakından izledim. “80 Darbesi” Atatürk adına cumhuriyet devrimlerini yozlaştırırken Türk Dil Kurumu’nun özerk yapısını da değiştirdi. Anayasaya bağlayarak “devlet dairesi” durumuna dönüştürdü. Eski Türk Dil Kurumu’nda çalışırken “Türkçeleşmiş Türkçedir” anlayışında olanlarla “özleşmeciler” arasında tartışmalar sürerdi. Nitekim 1951 Ekimi’nde “Türk Dili” dergisi yayımlanmaya başladığı zaman bu iki görüşe de açık bir dergi özelliği gösteriyordu. Ataç, istediği kadar özleşme Türkçesine kavuşmanın coşkusunu taşısın, “Türkçeleşmiş Türkçedir” görüşünden yana olanların dergideki yeri daha ağırlıklıydı. Ancak Ataç’ın Yayın Kolu Başkanı olması, öncü bir yazar olarak yeni kuşaklara yol göstermesi, özleşme Türkçesinin önünü açan bir güç oluşturuyordu. Özleşme Türkçesiyle biçem özelliği sağlamak kolay değildir. Eski sözcüklerdeki anı birikimi, çağrışım gücü, anlam derinliği yeni bir sözcüğe kolay kazandırılamaz. Ama değişen “yeni toplum”un geleceği bu benliğini bulan dille kurulacaktır. EDEBİYAT ORTAMI Türk Dil Kurumu’nun kuruluşunun 79. yılı buruk bir bayram sevinciyle kutlanıyor. Bayrağı taşıyan “Dil Derneği”dir. “Dil Derneği”, Anayasal Türk Dil Kurumu’nun, değişen yapısına karşı. Türkçenin gerçek gücünü göstermek için kuruldu. Sınırlı olanaklarını aşan bir güçle çalışıyor. Öte yandan “Türk Dili” dergisi çıkış amacından uzaklaşmış, edebiyat içinde önemini yitiren bir “hakemlik dergisi”ne dönüşmüştür. “Türk Dili” dergisinin 60. yılında yol serüvenine değinirken derginin önemini de göstermeye çalışmalıyım. Yeni gelişmeler gösteren bir dili yazıya alıştırmak biçem özeni gerektirir. Ataç, kendini zor okunur duruma sokacak kadar aşırı özleşmeden yana olmasına karşın, onu izleyenlerin bir orta yol bulacaklarına inanıyordu. O orta yol bulunabildi mi? Eski dile özenenler Türkçenin “sözcüklerle sınavı” yerine, “kelimelerle imtihanı” demeyi daha uygun buldu. Bu tartışmalar sürebilir. Eski sözcüklerin büyüsüne kapılanlar yazılarının daha çok önemseneceklerini umabilir. Yalın dilin gücünü anlamayanlar kendilerini de, okurlarını da yanıltma yanlışını sürdürebilir. Bu yazıda “Türk Dili” dergisinin yaşama serüvenine değinirken Ataç’ın başlattığı bir çalışmanın nasıl geleneğe dönüştüğünü, nasıl bir “edebiyat ortamı” oluşturduğunu anlatmakla yetineceğim. Ellili yılların Ankara’sında Türk Dil Kurumu Sıhhiye’de, Cihan Sokağı’nda üç katlı bir yaÖZERK KURUMA ÖZLEM “Türk Dili” dergisinin 60 yaşına girmesi, Türk Dil Kurumu’nun anayasal yapısı üzerine düşünmemizi gerektiriyor. “80 Darbesi”ni gerçekleştirenlerin hazırladığı anayasa üzerinden 29 yıl geçti. Bu zaman içinde değişik siyaset anlayışlarının kurduğu hükümetler “Anayasal Türk Dil Kurumu”nun çalışmalarına işlerlik kazandıracak yasaları çıkarmadılar. Demek hükümetlerin dil sorununa önem verdiği yokmuş. Yeni yapılanması içindeki Türk Dil Kurumu nasıl mı çalışıyor? Bu çalışmaları yakından izleyebilmiş değilim. Demek ki Türk Dil Kurumu’nu yönetenler bir çıkar yol bulmaya çalışıyorlar. “Anayasa Değişikliği” gündemdeyken Türk Dil Kurumu’nun eski özerk yapısına kavuşturulması sağlanamaz mı? Türk Dil Kurumu’nun özerk kimliğine son verilirken 600 dolayında üyesi vardı. Bu 600 üyeden sağ kalan kaç kişi var? Geriye kalanlardan kaç kişi “Türkçenin Gücü”ne inanıyor? Artık yaşlanan, kendinden usanan üyeler yerine dipten gelen dalgaya kulak vermeli. Dil alıştığı yatakta akan görkemli bir ırmak gibidir. Bu ırmağın akışını geriye çeviremezsiniz.Dilin devrimci bir atılımla gelişeceğine inanmayan yönetimer Türk Dil Kurumu’na özerk kimliğini kazandırmak için “Anayasa Değişikliği”ne girişirler mi? Türk Dil Kurumu’nu yönetenlerin geleceği, ilgili bakanın anlayışına kalmıştır. Hükümetin dil siyaseti Türkçenin özleşerek gelişmesine karşıysa Türk Dil Kurumu’nu yönetenler buna uymak zorunda mı kalacaktır? ANILARIN ARDINDAN “Türk Dili” dergisi Türkçenin gücünü gösteren, çağdaş edebiyata ayna tutan, nitelikli bir dergiydi. Özel sayıları birer başucu kitabı sayılırdı. Dergi yeniden eski gücünü kazanmasa bile edebiyata dönük bir hazırlık içinde görünüyor. Bu hazırlığın olumlu gelişmesini, yeniden edebiyat ortamı hazırlayan bir nitelik kazanmasını ummak isterim. Türk Dil Kurumu’nda çalışanların kendi çıkarlarını düşünen kişiler olduğuna inanmıyorum. Onlar da görevlendirilmeyip, Türk Dil Kurumu’nun kapısına kilit vurulsaydı ne olacaktı? “Türk Dili” dergisinin 60 yaşına basması nice anılara götürdü beni. Bir kitaptan, bir dergiden yola çıkarken anıların çağrışım gücü uzak bir zamana bırakıyor insanı. Birtakım olayları anımsıyorsunuz; yaşama serüveni söylencelere karışan insanları, nice sevinçleri, üzgünlükleri... “Türk Dili” dergisinin birikimlerini gözden geçirirken sayfalara anıların gölgesi düşüyor. “Türkçenin Gücü”ne bir kez daha inanmalıyız. Siyaset anlayışları ne kadar değişirse değişsin, bu dil ırmağının akışı değişmeyecektir. Cumhuriyeti yaşatacak olan da “Türkçenin Gücü”dür. Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Günümüzde 200 dolayında kültüredebiyat dergisi yayımlanıyor. Kimi aylık, kimi iki, üç aylık. Kimi dergilerin yayımı sona ererken kimileri yeni doğuyor. Özellikle Anadolu’nun uzak bir yerinde kendini kanıtlamak isteyen edebiyatçılar bir dergide toplanıp sesini duyurmaya çalışıyor. Bu dergiler kültür temeli üzerinde yükselen cumhuriyet toplumunun gücünü oluşturacaktır. Onların sesine kulak verip bir edebiyat ortamı oluşturmak gerekir. Buna neden gereksinim duyulduğunu “Türk Dili” dergisinin 60 yıllık serüvenine değinirken anlatmaya çalışacağım. “TÜRK DİLİ” DERGİSİ 60 YAŞINDA Türk Dil Kurumu’nun çıkardığı “Türk Dili” dergisi Ekim 1951’de yayımlanmaya başladığına göre, Ekim 2011’de 60. yaşına basmış oluyor. Yayımlanmakta olan kültüredebiyat dergileri arasında VARLIK, önümüzdeki yıl 80 yaşına basacak. Yaşar Nabi’nin sabırlı emeğiyle girişilen bu uzun yolculuğu, bir bayrak yarışı gibi, kızı Filiz Nayır Deniztekin sürdürüyor. Yaşar Nabi, II. Dünya Savaşı’nda yedek subaylığını yaparken bir çadırda derginin düzeltileriyle uğraşır, zamanında yayımlanmasına özen gösterirmiş. O özen, geliştirilerek sürüyor. VARLIK, dergi yayıncılığnın amiral gemisi olma özelliğini koruyor. “Türk Dili” dergisinin 60 yıllık serüvenine gelince... “Türk Dili” Ekim 1951’de yayımlanmaya başladığı zaman gelişen Türkçenin edebiyata alıştırılması amacıyla çıkıyordu. “Türk Dili” dergisine bu adı Falih Rıfkı Atay koymuştu. Falih Rıfkı, sıradan bir gazeteci değil, Türkçenin tadını yazılarına sindiren bir biçem ustasıydı. Türkçeyi yazıda, şiirde yaşatmak! Ama hangi Türkçeyi? Osmanlıca gibi yapay bir dilden kurtulma savaşımı çok eskilere dayanır. Agâh Sırrı Levend “Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri” kitabında bu serüveni ayrıntılarıyla anlatır. Ama 1932’de “Türk Dil Kurumu”nun kurulması, “Yeni Toplum”un yerleşmesi için Türkçenin benliğine kavuşması gereksiniminden doğan köklü bir girişimdi. Atatürk, Türk Dil Kurumu’nun çok katılımlı özerk bir dernek kimliğinde gelişme göstermesini istemişti. “Türk Dili” dergisi de gelişen Türkçeyi edebiyata alıştırmak amacını taşıyordu. Söz varlığımız geliştikçe sözlüklerde yeni sözcükler çoğalacaktır. Ama bu yeni sözcükler edebiyatta, bilimde yer almadıkça, sözlüklere gömülmüş sayılır. Kullanılmayan bir sözcük, “ölü sözcük” anlamını taşır. TÜRK DİL KURUMU’NDA Türk Dil Kurumu’na 1952’de Nurullah SAYFA 22 27 EKİM pıydı. Ataç, üst kattaki toplantı salonunda, uzun toplantı masasının bir kıyısında, arada bir Sıhhiye’ye doğru dalarak çalışırdı. Masaya saçılmış dergiler, kitaplar vardı. Ataç daktilosunun başındaydı. Konukları varsa onlarla da konuşur, daktilosunu takırdatarak yazısını tamamlamaya bakardı. Ataç, “Dergilerde” başlıklı yazılarını N. A. harflerini kullanarak yazardı. Anadolu’nun değişik bölgelerinden gelen dergilere göz atar, ilgi duyduğu yazarlarla ozanları yüreklendirmeye çalışırdı. Bu yazılar birbirinden kopuk edebiyat çalışmalarını geliştiren bir ortam oluştururdu. Ataç gibi önemli bir eleştirmenin böyle bir ortamın oluşmasına özen göstermesi edebiyatın gelişmesini kolaylaştırabilirdi. Ataç’ın ölümünden sonra görev haline gelen bu çalışmayı Cevdet Kudret üstlendi. “CevKud” simgelerini kullanarak yazardı. Eleştirilerinde “Erciyes’ten kopan çamur” diyecek kadar Behçet Kemal’e sataşan Cevdet Kudret, bu yazılarında daha bir sevecen, daha bir birleştirici biçem özelliği içindeydi. Daha sonra bu yazıları A. Turgut adını kullanarak Turgut Uyar yazdı. Turgut Uyar özellikle şiire bakışıyla çağdaş edebiyata yeni duyarlıklar kazandırıyordu. Ama ben en çok bu geleneği sürdüren Tahsin Yücel’i severdim. Tahsin Yücel inandığı dil bilinciyle Ataç’ın izini en iyi sürdüren yazardı. Öylesine Türkçeden yanaydı ki, kullanmak istemediği bir sözcüğü, anlamını açarak yazma kolaylığı edinirdi. Bu görevi sürdürme sırası bana da geldi. Yetmişli yılların ortasından başlayarak 5 yıl kadar bu çalışmanın içinde oldum. Böyle bir sorumluluk içinde olmak geniş bir hazırlığı gerektiriyor. Kendine saygısı olan bir yazar böyle bir hazırlığın içinde olmalı. O dönemin anılarını korumaya çalışıyorum. “Edebiyat” dergisiyle “Yeni İslamcılar”ın yolunu açan Nuri Pakdil özleşme Türkçesinin gücüne inanan bir yazardı. Ortak paydamız “Türkçenin Gücü” olunca birbirimizi anlamak kolaylaşıyordu. Ama “Yeni İslamcılar” bu yoldan uzaklaşmadı mı? Daha önemlisi şimdiki Türk Dil Kurumu “Türkçenin Gücü”nü yeterince koruyabiliyor mu? Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1132