Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Gabriel Garcia Márquez’den ‘Mavi Köpeğin Gözleri’ Ölüme değer vermek Márquez’in ilk yapıtlarını içeren Mavi Köpeğin Gözleri, yazarın 19471955 yıllarında kaleme aldığı on iki hikâyeden oluşuyor. Yazdıklarıyla hayata anlam katan Márquez, bunu nasıl başardığına dair bir sırrını paylaşıyor öykülerinde: Ölümü yaşanabilir kılıyor. gömdüklerini anlasınlar, diye karanlık ve dar tabutunun içini yumruklamaya çalışacaktı boşuna. İşe yaramayacaktı; sinir sisteminin bu acil ve son çağrısına uzuvları da cevap vermeyecekti.” Márquez’in ölüleri, hiçbir zaman tam olarak ölmez. Kafalarını yarıp geçen mızrakla ortalarda gezinmeye devam eder örneğin. Bunun sebebi, onun anlatılarında en çok diretmişliğe, bir karşı koyuşa, başkaldırıya yer vermesinden gelir. Saçları ölümünden sonra da uzamaya devam eden ve bulunduğunda yirmi metreye ulaşmış olan kızın hikâyesini de bu yüzden duyurmuştur. (Aşk ve Öbür Cinler, Can Yayınları, 1994) Ölüm, ancak teslimiyetle gelir: “Ama ölümü öylesine kabullenmişti ki hayatta olsa bile teslimiyetten ölecekti.” “Eva, Kedisinin İçinde”, güzelliğini boynunun üstünde yük gibi taşıyan bir kadının öyküsü. Eva, ailesinin öbür kadınlarıyla aynı laneti taşır: Güzeldir. Üç bin yıldan fazla bir zamandan beri üstelik. Büyülü gerçeklik, bazı anlatılarda bir kaşığın sırtına bakmaya benzer. Doğaüstü hiçbir öğe yoktur. Gerçeklik, algılayabildiğimiz ve fakat gözümüze görünmediği bir haliyle karşımızdadır, o kadar. Bazı anlatılarda ise “büyü” kısmı ağır basar. Kaynayan kazanın başındaki cadı başlı başına bir hikâyedir ya kazanın fokurdayan, çağrışımlarla yüklü hali, kokusu, onu gölgede bırakır. “Eva, Kedisinin İçinde” böyle bir kurmaca. “Saat Altıda Gelen Kadın”, gözlerimize varıncaya dek okuyacağımız “TubalKabil Bir Yıldız Dövüyor”, “Ölümün Öteki Kaburgası”, “Aynayla Sohbet”, “Üç Uyurgezerin Çilesi”, “Natanel’in Ziyareti” ve “Mavi Köpeğin Gözleri” de öyle. Yazar, kitabı için iyi bir isim tercihi yapıp “Mavi Köpeğin Gözleri”ni ayırmış ama bencileyin kitaptaki en dikkat çekici hikâye “Saat Altıda Gelen Kadın.” Jose’nin barına her gün saat altıda gelen kadın Jose’nin karşılıksız aşkı bir gün dört dakika erken gelir… Bir anlatıyı hikâye yapan unsurların hepsi dengeli bir biçimde yer alıyor bu öyküde. Karakterler, kurgu, imgeler… ve bunları iz bırakmadan birleştiren bir dil. Malum, Márquez’in ilk yapıtlarını barındırıyor kitap. Mutlak yazmak gerekiyorsa buraya yazalım: Yazarın sonraki, başarılı yapıtlarının habercisi. Peşinden gelen öyküler: “Çullukların Gecesi”, “Birisi Bu Gülleri Darmadağın Ediyor” ve “Yağmurun İçinden Bir Adam Geliyor” bu kanıyı destekler nitelikte. “Anlatmak için yaşayan” fazla söze yer bırakmıyor, konu ilk yapıtları da olsa. İlk yapıtları demişken… “Toprak yiyenler” gibi Márquez’in kız kardeşinden etkilenerek anlatılarına kattığı yazarın kitaplarından sıkça karşımıza çıkan pek çok imgenin doğumuna tanıklık etme olanağı buluyoruz Mavi Köpeğin Gözleri’nde. Mavi Köpeğin Gözleri/ Gabriel Garcia Márquez/ Çeviren: Emrah İmre/ Can Yayınları/ 124 s. 27 EKİM 2011 SAYFA 19 Ë Fuad ALKIN “En azından ona ölmesini dileyecek kadar değer verdik.” (s.68) itabın arka kapağında Márquez’den bir alıntı var. “Çullukların Gecesi” adlı öyküsü için, “Yüzyıllık Yalnızlık’a değişmem” demiş yazar. Sait Faik’in, “Yazmasaydım delirecektim” deyişi gibi başka başka anlamlar yüklenebilecek bir söz bu. Yine de meraklanıp İçindekiler’i, oradan da ‘Çullukların Gecesi’ni açabilirsiniz hemen. İyi de edersiniz. Kitabı başından okumaya başlarsanız, Márquez’in sade ölüleri konu aldığını düşünebilirsiniz Mavi Köpeğin Gözleri’ndeki öykülerde. Oysa öykülerin çoğu yeraltına bir kapı aralıyor olsa da işte “Çullukların Gecesi”nde, gözleri çulluklar tarafından oyulan üç adamın anlatıldığı iddia edilebilir. Evet, sadece iddia edilebilir. Asla kesinlikle öyle olduğu savunulamaz. Başta yazarın kendisi, “Çullukların Gecesi”ndeki üç adama gerçekte ne olduğundan emin değildir: “Yanımızdan birçok ses geçti. ‘Çulluklar gözlerimizi oydu,’ dedik. Seslerden biriyse şöyle dedi: ‘Bunlar gazeteleri fazla ciddiye almışlar.’” Dersimiz “büyülü gerçeklik” ise iki yanında da en az birer bilinmeyen olan bir denklemle karşı karşıyayız demektir. Bu dersin sonunda okur, kesinliği bir yana koyup varsayarak ilerlemeyi öğrenir. Dik köşeler gerçeğin asla bilinemeyeceğini içselleştirerek yumuşar ve dünya özüne, neredeyse yuvarlak haline döner. Merakınız geçtiyse baştan başlayalım. Kitabın ilk öyküsü “Üçüncü Teslimiyet.” Yatalak bir hastanın çaresizliğine sürüklüyor okuru Márquez. Hasta, yatalak olduğunu değil, henüz yaşarken gömüleceğini düşünerek çaresizdir: “Doğrulmaya, tükenmiş kuvvetini toparlamaya, hâlâ hayatta olduğunu ve onu canlı canlı K CUMHURİYET KİTAP SAYI 1132