23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Turgay Kantürk Bütün Sihirler; Peri Çıkmazı adlı toplu şiirleriyle, şiirseverlerin tekrar karşısında. Kantürk’ün daha önce yayımlanmamış bazı şiirleri de kitapla ilk kez gün yüzüne çıkıyor. Şairin müzik ve öykülerle bezediği şiirlerine yine kendi mürekkebinden çıkan çizimleri eşlik ediyor. Ë Gültekin EMRE lk Gibi Son (1991) Turgay Kantürk’ün şiir yolculuğunun haritasını belirleyen olgun bir kitaptır. Hemen Behçet Necatigil Ödülü’yle taçlandırılır. “Sözcükler, o sözcükler / Heybemde şiir, duyum” diyordu Kantürk Sunu’da. Aydınlık bahçelere açılan, rengini bulan ve yoksul türküsünü zenginleştiren bir şiirin bu ilk habercisini Siyah Eşya (1994), Öteki Sahne (1996), Ay İçin Küçük Şeyler (1996), Göl Felaketleri (1997), Tuzak Kitap (2000) izledi. Dokuz şiir yılında altı şiir kitabı. Yanlış At’da (2005) şiir üzerine yazıları bir araya geldi. Kısa öyküleri de Hayat Siyah Ölüm Beyaz’da (2005) buluştu. Ardından uzun bir suskunluk dönemi geldi. Unutulmadı ama yeni birikimler için geri çekilmeydi bu, öyle yorumlandı. Öyle olduğu da anlaşıldı Bütün Sihirler’in toplandığı Peri Çıkmazı ortaya çıkınca. Bu toplu şiirlerin çatısı altında yazılıp da yayımlanmayan birçok şiir de şiirseverlerle buluştu. Şiir bir sihir değilse nedir? Etkileyen değilse şiir, başka nedir? Yaz sıcağından kışın soğuğuna, çölden bozkıra, yazdan sonbahara, odadan odaya, geçirmiyorsa şiir, başka nedir? Sokaklardaki anıları, fotoğraflardaki yüzleri, çocukluktaki kırgınlıkları, arkadaş ıslıklarını, ilk aşkların coşkusunu, utangaçlığını, geleceğin belirsizliğini ele almıyorsa şiir, başka neyin peşine takılır? Bir ilk varsa, bir de son olacaktır elbet. İlk ve son arasında geçen ise bir şiir ömrü değil mi? Bu ömrü, ömrü billah taşıyacak da şiir değilse, başka nedir? Yalnızlığın kardeşidir şiir. “Aşıboyalı evlerin içinde gezinir unutulmuş anılar, sararmış yüzler, soluk benizler, küllenmiş aşklar, acısı üstünde acılar, yarası kapanmayan yaralar devişirmeye, şiirlere davet etmeye. Çıkmazın güzelliği Edip Casever, Turgut Uyar, Cemal Süreya sacayağına götürse de okuru, ortada işin içinden çıkılamaz bir sorun vardır şiiri düşününce. Şiiri uçurumlara yem etmeden düze çıkarmak ve hep ayakta, dipdiri, sapasağlam tutmak eşyanın tabiatına aykırı düşmeden. Şairler değiştiriyor “bu sözcükleri, duvardaki ağacı, / şemsiyesini geçmiş yazların, / usumuzun yosun tutmuş / taşını, martısını betiklerin, dökülmüş yaldızıyla iskeleyi, / balıkçıl suskunluğunu güneşin. Köstekle, cepkenle, / çarıkla, binip gittiğim masal kuşunu, dörtnala!” MÜZİK VE RİTİM Turgay Kantürk’ün her şiirinde müzik hep vardır, sese, ritme, ince iç uyaklara yansıyan. Siyah Eşya, tümüyle bir senfonidir, müziktir, bunu, şiirleri gözümüzle okurken sezmenin ötesinde, Turgay Kantürk’ün ‘Bütün Sihirler’i Peri Çıkmazı’nın ömrü nine, büyüsüne, sihrine, etkisine kapılmamı başka neyle açıklarım? Çünkü “Hışırtıyla deviniyor sözcükler”. Beyaz kâğıda gelene dek ne eşiklerden geçiyor onun sözcükleri, ipek imgeleri! “Yaza yaza güze” hazırlıyor okurunu Turgay Kantürk. Güzün o gizemine, rengârenkliğine, ölümün sessizce bekleyişine, sözcüklerin en dinlenmiş haline, şiirin en kuytu yerine, dilin en keskin, en zeki, en çarpıcı duruşuna, en saf bakışına, hayatın göğüslerine... Küçük öykücükler de gizlemeyi seviyor şiirlerine, dizelerinde Peri Çıkmazı’nın şairi. Sonra haiku tadında ya da minimal anlatımın ezgilendiği, serimlendiği kısa, özlü, kendi düşünsel dünyasını sımsıkı belirlemiş şiirler gönlümüze başka bir ferahlık veriyor Ay İçin Küçük Şeyler’de. “Bu yaz gününde / kuşlardan başka / sözcükler uçuşuyor / bahçede.” Ya şuna ne demeli? “Yazsam uzuyor ay / sustukça eskiyen / dil / kanıyor da kanıyor.” Dize onun soyağacıdır, çünkü “Geçiyor günler / sözcükten sese.” GÖL: BİR ZOR METAFOR Göl ise onda kolay anlaşılmayan bir metafordur. Dünyayı, kendini, çevresini, yakınlarını, insanı sarıp sarmalayan her şeyi, gözün gördüğü, kulağın duyduğu her şeyi, beş duyunun algıladığı, zenginleştirdiği, çoğalttığı, çocukluğun ve bilinçaltının imgeler oluşturduğu her şeyi imliyor bana göre. Dünyayı bekleyen çevre kirliliğinden tutun da geleceğin karanlığında ne bulacağımıza varana kadar içimizde büyüyüp duran sıkıntıyı, yıkıntıyı, bunalımı sözcüklerle dertleşerek, içini imgelere açarak şiire döküyor şair. Göl, yanlış isyanı bilmez ama “Dipteki çamurun” yüzümüzde “bıraktığı izleri ve küçük bir / ürperti gibi solan çırpınışını sözün, kaç / kez yıkandığımızı aynı suda! Aynı suda! / aynı suda değiştiğimizi” biliyordur mutlaka. Susmamak en iyisi? Her zaman değil! Çünkü sussak “yazılan göl de eskir.” Alfabe Meleği, melek yüzlü şiirin ilk harfi “ağıt”la başlıyor. Ağıt ki şiirin hayatına dahildir, ömrün de, ölümün de, acının da, şairin de. Sözcük sözcük açılarak 29 tek dizeden oluşuyor bu alfabetik şiir. D. H. Lawrance’ın yapıtlarının içeriğinin, dünyasının, öykülerinin, kahramanlarının esinlendirdiği on şiir de yer alıyor kitapta. “Yaşamak boş, ölmek yakışır bize / Çiğ düşen yaprağı unutma yeter / Dök kanını, yaşam ölmeye değer / Sus! Ve karanlığı bağışla bize.” Düz27 İ yazının kankası şiirsel metinler, Tuzak Kitap. Gördüğü kördüğümleri çözme çabası Turgay Kantürk’ün. “Düş ve Uyku Tuzakları” ise bir başka dünyanın değil, yaşadığımız dünyanın sorgulanması. Sis İçin Şarkı, pusun ardındaki gözü bozuk dünyanın algılanışı. Tevfik Fikret’ten beri “sis”i yazmak hiç de kolay değil ama yazılmaz da değil, sisin gizlediğini, imlediğini, yol göstericiliğini, işaret fişekçiliğini! “Düşerek / Bir göktaşı gibi toprağa / İçimizden geçen sisin / Geçiyoruz içinden.” Gerçekten “sisin” içinden, içimizden geçiyor muyuz? Çünkü “yaralarımız aynı değil!” de. NESNENİN ÖTESİNDE EŞYA Eşya Turgay Kantürk’te bir nesne olmanın ötesinde durur. Sever, yakınlık duyar eşyaya ama bunların ne olduğunu bir bir açıklamaz. Bilemeyiz ondaki eşyanın ne olduğunu, neden şiirinde ağırladığını. Ama merak ederiz Oradır o “sanki / eşya sıcaklığında”. “Mürekkep Lekesi” kendisini unutmayalım diye parmak uçlarını mekân tutar, “Boş Küfeler” sisle doludur aslında, o karanlığın aydınlığıyla. “Beyaz Taş”, günah çıkarma gibi bir şeydir sembollerin, “yeni sulanmış tarlalar”ın ne düşündüğünü bilmeden yaşanıpdurması. Sakın ha “Ay!.. İçim” sıkıldı demeyin, çünkü “Yalan söylemez güneş”. 575 haikular; gecenin gündüzün, anların fışkırması, şıvgınlaşması, değişmeler imecesi, imi. Kent Kırıkları denince orada durmalı mı, yola devam mı etmeli ne olduğunu bilmediğimiz bir dünyanın içinde ve geleceği karanlık bir düşün peşinde? Parçalanan bir dünyada ne olduğumuz anlamaya çalıştığımız kesin onca yeni bilgi, belge, fotoğraf, sözcük, öykü, skandal, siyasi oyun, soygun, talan, ölüm... arasında. “Kışevi”nde de sıcacık minimal bir anlatım, söylem, imge sağanağı, her yeri açık öykücükler var. “Kar eridi, / ben susadım; / hiç bu kadar öksüz olmadım.” Mevsimlerin, görüntülerin, izlenimlerin, düşlerin içinde yavaş yavaş geçip giden yalın, iyice damıtılmış sözcükler Yaprak Arası Sözler, sözcüklerin ve tek dizelik aforizmamsı gösterilerin teke tek dansı, gösterisi. Yer yer akıl ya da öğüt verme gibi olsa da, kimi sözler tutulmaya değer: “Her şeyin sırası gelir bir gün. Sen yap sadece.” “Yakın Tarih” ise dergilerde, defterlerde unutulmuş şiirlerden oluşuyor mektupla başlıyor “ıssız istasyonunda zamanın”. “Senin yüzünden beni sende unuttum. Gidiyorum” diyor ya Turgay Kantürk, şiirden başka nereye gidebilir ki? Şiir ömrü onu yeni şiirlere götürüyordur “Şiirli Şarkılar”ına bizi de ortak etmeye. “Ak sayfada bir boşluk / Gibi hemen; bulunmaz şiir...” Ayrıca Peri Çıkmazı’nın Bütün Sihirler’ini kendisi desenlemiş Turgay Kantürk... Bütün Sihirler; Peri Çıkmazı/ Turgay Kantürk/ Sel Yayıncılık/ 288 s. EKİM 2011 SAYFA 13 kulağımızla da duyarız bu müziğin çekiciliğini, ruhunuza mıhlanışını. Aynı zamanda sevilen, el alınan ve şiir dünyasında yankılanıp duran seslerin de toplandığı bir vefa borcunu dile getirmedir bu ikinci kitap. Oktay Rifat, M. C. Anday, Behçet Necatigil, İlhan Berk, Sabahattin Kudret Aksal, Metin Eloğlu, Ece Ayhan, Özdemir İnce, Metin Altıok, Enis Batur, Tuğrul Tanyol, Haydar Ergülen, Murathan Mungan, Akif Kurtuluş, Orhan Alkaya, Osman Serhat Erkekli, Lale Müldür, Seyhan Erözçelik, küçük İskender, Engin Turgut, Sami Baydar, Şavkar Altınel, Fikret Tuncer, Cenk Koyuncu... Bu şairlerin şiir dünyasından, kendi biçemleriyle selamlama farklı bir seçki oluşturuyor Siyah Eşya’da. Başka yerde, Sina Akyol Metin Cengiz, Metin Kaygalak, Deniz Durukan, Nilay Özer, Altay Öktem, Enver Topalağlu... ve başka arkadaşlar... Hepimizin bir Hrant Dink olduğunu bize unutturmayan, Hrant Dink üzerine yazılan şiir: “Kan kokuyor! Toprağı bu ülkenin”. Tiyatrocu yanı da şiirlerine yansıyor mu Turgay Kantürk’ün diye sorulduğunda Öteki Sahne’ye bakarak evet diyebiliriz belki. “Oyuncu Sözler” beklemediğimiz gösterilere, buluşmalara, imgelere hazırlıyor bizi. Onun şiirlerini okurken kendimi hep bir sahnede duyumsamamın nedeninin ne olduğunu bilmiyorum ama başka sözcüklerin esi CUMHURİYET KİTAP SAYI 1132 Turgay Kantürk (Fotoğraf: Kadir Aydemir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle