25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Y debiyat dünyası, her yıl bir kez Nobel Edebiyat Ödülü’ne odaklanır. Ödülün açıklanacağı gün yaklaşırken, Edebiyat Nobeli’nin üstünlükleri ve düşkünlükleri üstüne tartışmalar yoğunlaşır, aday olan ya da aday olduğu varsayılan yazarların adları dillerde dolaşır, dahası adaylar üstüne bahisler oynanır ve yayınevi yöneticileri kendi yazarlarından birinin kazanması beklentisiyle Nobel Edebiyat Ödülü’nün yeni sahibinin açıklanacağı günü heyecan içinde beklemeye başlarlar. Gerçi ben, son yıllarda Türkiye’de, Mario Vargas Llosa, Herta Müller, Doris Lessing, Harold Pinter, J. M. Coetzee ya da Imre Kertész gibi Nobel alan yazarların kitaplarının satışında bir patlamaya tanık olmadım. Üstelik, 2000 yılında Nobel’i alan Çinli yazar Gao Xingjian’ın yalnızca iki yapıtı basıldı; bunlardan biri de tükenmesine karşın yeniden basılmadı. Ama satışlara bire bir yansımasa da, hemen her yayın yönetmeni, Nobel’i kendi yayınevinden bir yazarın kazanmasının getireceği saygınlığın beklentisi içindedir. Geçen 6 Ekim günü de, Stockholm’deki gazeteciler öğleye doğru İsveç Kraliyet Akademisi’nin yolunu tutarlarken, dünyanın dört bir yanındaki gazetelerin kültür ve sanat servisi çalışanları da ajanslardan gelecek haberi bekliyorlardı. Kuşkusuz, sayısız yayıncı da televizyonlarının haber kanallarından birini açık tutuyordu. Suriyeli şair Adonis, son birkaç yıldır olduğu gibi bu yıl da en güçlü adaylar arasındaydı. Ne ki, Adonis’in yazgısı, Nobel seçici kurulu üyelerinin bu yıl politik bir tutumu yeğleyip yeğlemeyeceklerine bağlıydı. Politik bir tutumun benimsenmesi, şiirdeki ustalığının yanı sıra, Ortadoğu’daki baskıcı yönetimleri eskiden beri olduğu kadar yakın dönemdeki “Arap Baharı” günlerinde de sert açıklamalarla eleştirmiş olan Adonis’in şansını büyük ölçüde yükseltecekti. Ama kimi yorumcuların kanısı, edebiyat dünyasını şaşırtmayı pek seven Nobel seçicilerinin, tam da böylesi bir beklenti yüzünden politik bir seçimden kaçınacakları yönündeydi. Ve sonunda, sözünü ettiğim yorumcular eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr 2011 Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Tomas Tranströmer’i yıllar önce Gürhan Uçkan çevirmiş, Demir Özlü tanıtmıştı Her yıl yinelenen beklenti... E haklı çıktı; seçici kurul, İsveçli şair Tomas Tranströmer’de karar kıldı, böylece Nobel Edebiyat Ödülü de uzun yıllardır ilk kez ülkesinde kalmış oldu. Ajanslardan gelen ilk haberlerde, 2011 Nobel Edebiyat Ödülü’nün, “Şiirlerindeki yoğun ve yarı saydam imgeleriyle, gerçekliğe erişmenin yeni yollarını açtığı” gerekçesiyle, seksen yaşındaki şair Tranströmer’e verildiği belirtiliyordu. Evet, son on yıldır adı adaylar arasından eksik olmayan Tranströmer, aralarında Paz, Elitis, Neruda, Seferis, T. S. Eliot, Tagore ve Yeats gibi büyük ozanların da bulunduğu Nobelli şairler kulübüne girmişti en sonunda. Böyle durumlarda “biliyormuş gibi yapmayı” hiç sevmem. Ne yalan söyleyeyim, Tranströmer pek bildiğim bir şair değildi. Ama “araştırma yapmayı” severim. Nitekim kimi gazetelerde ajans haberlerinden toparladıkları yazıya imzalarını atan bazı “kültür gazetecileri”nin tersine, Cumhuriyet’te çıkacak haberi hazırlarken de, ilkin idefix’e girdim, Tranströmer’in Türkçede yayımlanmış kitapları var mı diye baktım. Açıkçası, idefix’in sitesine girdiğimde, Tranströmer’in iki şiir kitabının dilimize çevrilmiş olduğunu görünce şaşırdığımı söylemeliyim. İzmir’de Üç Saat Nokta Yayınları’ndan, Hüzün Gondolu da Telos Yayıncılık’tan çıkmıştı. Üstelik, iki kitabı da, Cumhuriyet’in eski Stockholm muhabirlerinden Gürhan Uçkan çevirmişti. Cumhuriyet’teki ilk haberi de, ajanslardan derlediğimiz bilgilerle verdik. Nitekim, Tranströmer’i pek bilmediğim için, benden kısa bir “yorum” isteyen İsveç’in saygın gazetelerinden Svenska Dagbladet’ten Johan Hellekant’a da, ancak, “Son yıllarda romanın yanında biraz öksüz kalan şiir kazandığı için çok sevindim” diye yazabildim. Ertesi gün, imdadıma Demir Özlü yetişti! Uzun yıllardır Stockholmİstanbul arasında yaşayan Demir Özlü, 2003’te yayımlanan Kentler, Kadınlar, Yazarlar adlı kitabındaki denemelerden birini Tranströmer’e ayırmıştı. Aslında 1997’de kaleme almış olduğu “Büyük Bir Şair: Tranströmer” başlıklı yazısında, “Öyle sanıyorum ki bugünkü İsveç edebiyatının en yükselmiş dalı şiirdir,” diyordu. “Bu şairlerin de bugün belki en büyüğü, 1931 doğumlu Tomas Tranströmer.” Evet, Özlü’nün, Tranströmer’in şiirine incelikli yorumlar getirdiği bu denemesini bir gün sonra Cumhuriyet’te yayımladık ve okurumuzu, Nobel’in yeni sahibi hakkında, onu yıllardır tanıyan usta bir yazarımızın kaleminden aydınlatmış olduk. Yazısını yayımlamamıza izin verdiği için Özlü’ye teşekkür ediyorum. 2011 Nobel’ine değer görülen Tranströmer’in şiirlerini dilimize yıllar önce kazandıran, bugün aramızda olmayan Gürhan Uçkan’ı saygıyla anıyorum… Theodor Mommsen’di. Roma Tarihi adlı başyapıtıyla tanınan Mommsen, 1902’de Nobel’i aldığında 85 yaşındaydı. Ama Britanyalı yazar Doris Lessing, 2007 yılında Nobel’i alınca, en yaşlılar sıralamasında Mommsen’i geride bıraktı. Altın Defter’in yanı sıra pek çok kitabı Türkçeye de çevrilen Lessing, Nobel’e değer görüldüğünde 88 yaşındaydı. En genç kazanan Edebiyat Nobel’ini en genç yaşta kazanan yazar, Rudyard Kipling. İngiliz sömürgeciliğinden yana tutumu ve her İngilizin, hatta her beyazın dünyanın “uygar olmayan” halklarına Avrupa kültürünü götürmesi gerektiğine inanması yüzünden pek çoklarınca eleştirilen Kipling, 1907 Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görüldüğünde 42 yaşındaydı. Rudyard Kipling NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLÜ NOTLARI 27 kez İngiliz diline Nobel Edebiyat Ödülü, bugüne dek 27 kez İngiliz dilinde yazan Amerikalı ve İngiliz yazarlara verildi. Bunu yüzdeye vurursak, yaklaşık olarak, her 4 Nobel Edebiyat Ödülü’nden 1’inin İngiliz diline gittiği ortaya çıkıyor. Buna karşılık, Fransızca yazan yazarlar 14 kez, Almanca yazan yazarlar 13 kez, İspanyolca yazan yazarlar da 11 kez Nobel aldılar. 108 yazardan 12’si kadın 1901’den bu yana Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan 108 yazardan yalnızca 12’si kadın: Selma Lagerlöf (1909), Grazia Deledda (1926), Sigrid Undsted (1928), Pearl Buck (1936), Gabriela Mistral (1945), Nelly Sachs (1966), Nadine Gordimer (1991), Toni Morrison (1993), Wislawa Szymborska (1996), Elfriede Jelinek (2004), Doris Lessing (2007), Herta Müller (2009). En uzun yaşayan En uzun yaşamış Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, İngiliz mantıkçı ve düşünür Bertrand Russell. 1945’te Batı Felsefesi Tarihi’ni yayımlayan, 1950’de Nobel’i alan, 1950’ler ve 1960’larda savaşa ve nükleer silahlanmaya karşı kitlesel pasif direniş eylemlerine önderlik eden, daha sonra ABD’nin Vietnam politikasına şiddetle karşı çıkan ve Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’ni toplayan Russell, 1970’te öldüğünde 97 yaşındaydı. 1970’te NoAleksandr Soljenitsin bel alan Rus yazar Aleksandr Soljenitsin de, 2008’de yaşama veda ettiğinde 90 yaşındaydı. En genç ölen En genç ölen Nobel Edebiyat Ödülü sahibi, Fransız yazar ve düşünür Albert Camus. Yabancı’nın, Veba’nın, Sisyphos Söyleni’nin, Başkaldıran İnsan’ın, Düşüş’ün, Sürgün ve Krallık’ın yazarı Camus, 1957’de Nobel’e değer görüldüğünde yalnızca 44 yaşındaydı. O kendine özgü alçakgönüllülüğüyle, ödül kurulunda olsaydı oyunu André Malraux’ya vereceğini söylemişti. Camus, üç yıl sonra, 47 yaşında bir araba kazasında yaşamını yitirecekti. En yaşlı kazanan Bundan dört yıl öncesine kadar, Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan en yaşlı yazar, Alman tarihçi Albert Camus 2000’LERDE NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLÜ 2000: Gao Xingjian 2001: V. S. Naipaul 2002: Imre Kertész 2003: J. M. Coetzee 2004: Elfriede Jelinek 2005: Harold Pinter 2006: Orhan Pamuk 2007: Doris Lessing 2008: JeanMarie Gustave Le Clézio 2009: Herta Müller 2010: Mario Vargas Llosa 2011: Tomas Tranströmer SAYFA Herta Müller 6 20 EKİM 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1131
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle