12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

i Mehmet Gözen’den ‘Sen’ e İnsandan insana bir yolculuk Mehmet Gözen, Sen‘de kalbi akılla buluşturuyor. Sözen, aklın kuruluğunda değil, lirizmin engin sularında dolaştıran şiirler sunuyor okurlara. Ë Ali Ekber ATAŞ en”, “deniz dibine ve gökyüzüne, yıldızlara ve yer dibine binlerce kez inip ve hep gülümseyerek” hepimize dönen, “bazen karınca kararınca, bazen en cömertçe, ateşleriyle yolumuzu aydınlatan”, bize “aşk!”, “ateş!” ve “akıl veren; İdris’ten Sokrates’e, Mevlana Celalettin’den, İbn Sina’ya , İbn Rüşd’den Copernic’e, Bruno’dan Pir Sultan’a, Erasmus’a, Yunus’tan çağımız ozan ve bilginlerine”, dahası, Herakleitos’a, ve Deniz’lere, Prometheus ateşini diri tutanların sözüdür “Sen”. Yüzlerce yıl sonra bile, aynı kervanın yolcusu, aynı savaşımcı ruhların ateşi. Bu ateşi diri tutup da küllenmesine izin vermeyenlerin ağıt sözü. “Sen”in beslendiği şiir damarları ve dillendiği sözler, felsefeden edebiyata yoğrulmuş. “Topraktan öğrenip kitapsız bilen” bir halkın Türkçesi, Anadolu bilgelerinden bir ses. Gerçek şiirin peşinde bir şair. Ün kaygısı taşımadan, okunup okunmamak derdine düşmeyen, salt şiir sanatının estetik duyarlığı, sözün gücü, anlamın derinliğini arayan şair. Şiirin namuslu işçisi, sözün duyulur derin seslerini, bir derviş edası, ateşe yürüyen pervanesi, “Sen”deki şiir arayışı. Bile bile şiirin narına kendini atan bir şair. İyi şiirin sözcükleri görüntü içerir. İçeriğinde hayattan izler taşır, felsefi derinliği ve zenginliği vardır. Dahası, şair, şiirinin içeriğine denk düşecek, kendi estetik yapılanmalarını kurmuştur. Bu durumları yaratan bir şairle beraberiz Sen’de. Sen’i okuduktan sonra bizde kalan “görüntüler, sözcükler, tatlar, estetik arayışlar ve fesefi boyuttaki zenginliklerin” hepsi sesi şiirlerle buluşturuyor: “Yaralı bir kartal gibi/ kendi ölümünü bekleyerek/ bir ayazda üşümüş” (s. 7), “ellerin/ bir tavşan gibi tedirgin/ ve yorgun/ yüreğin/ bir kartal gibi kararlı/ ve dingin” (s. 8), “olmazsa olmazını/ ve kaçınılmazını görünce/ bir savaşı bitirip/ bir savaşı/ başlatarak yürüdün” (s. 9), “o an senin/ sudan derin/ ateşten kavi/ ve kelebekten narin// evrenin ilk ışıklarını/ dağların denize yürüyüşünü/ denizlerin dağları yutuşunu/ ve çığlıklar kuşatmasında/ ölümün erken güzünü/ görerek” (s. 11), “o gün sen/ altın oraklı hüznün ekinine/ şehvetin kanlı bir gürz ile lanetini” (s. 12), “kelamın dal/ aklın kav/ dal ile kavın/ bir dal ucunda belirdiğini/ ateşin/ avuçlarında uysal bir dev/ acının/ bir kuğu gibi/ gelip kollarında uyuduğunu/ gördün” (s. 13), “sonra sen/ suya kement/ aşka yol/ künk vurup aşk yerine/ yarıp denizi köpüklenerek/ acılar ülkesinden/ kelam eline karar verince” (s. 14) [“Senin Kısa Hikâyen”). “Bir gün bir ağaç kurudu/ aynı gün/ sürgün sürdü bir ağacın kökü” (s. 16) [Bir Gün]. Her ölüm, yeni bir yaşamın doğuşu değil mi? Şair, giden babasının ağrılı, sancılı ama dağlayarak bir yüreği olgunlaştıran sızısını, yeni bir sevinçle, yaşamına yeni katılan, çığlığıyla velveleci bir oğulun gelişi bir sürgünle onarıyor babasızlık yarasını ve ardından, görklü yaranın dağladığı bir yüreğin sesine dönüşüyor: “Rahmetle git/ şerefle gel…” (s. 17) [“Bir Gün”]. Gözen, bu bilinç şairi aynı zamanda. Duyarlı, yalın, sözcük ekonomisini üst düzeyde bir şiirin şairi. Dergâhında kendi kendine mırıldanan bilgeyle konuşturur bizi: “Babam ışığa/ oğlum güle/ ben/ döne döne/ ışığa ve güle” (s. 17) [Bir Gün]. Mehmet Gözen, ateşe/ışığa (burada ateştir) kendini atan pervanedir. Bir gülün çevresindeki dikendir, hardır. Dolanıp dururken yanan, yandıkça pişen, piştikçe olgunlaşan bir Yunus görüntüsü içinde. Kendi halinde acıya balkımış bir yürek. Bir acıyı olgunlaştırıp büyütürken, başka acıları da kendine pay eder. “Senin Kararın”da şöyle sesleniyor şair: “Aklını sür kalbine anın/ kuşan/ ve güzel gel/ masallardan destanlara gir/ gizlice/ nasıl yürüdüysen/ ateşe suya/ düşür kalbini/ us tetiğine” (s. 18). Kalbin akılla buluşması Sen. Ne ki, aklın kuruluğunda değil, lirizmin engin sularında dolaştıran bir şiir. Kaynağında biz, her dizede “aklın, saf aklın” sistematik işleyişiyle yazılmış olan şiirle değil, düşüncenin duyguyla harmanlanıp lirizmi, özgün imgeselliklerle bezeyen, zenginleştiren, sözcük ekonomisini ustaca kullanan, biçimi ve içeriğiyle şiirselliği yakalatan, duyulur olanı duyuran bir şiirleyiz. Mehmet Gözen bunu yapmış Sen’de. Şiiri okuturken, felsefeye, tarihe, bilime giden yollara düşürüyor bizi. Bir tasavvuf şairinin alçakgönüllü bilgeliğiyle yapıyor bunu. Şiir mi okuyoruz, bir tarih mi, yoksa felsefe mi yapıyoruz ya da bilim mi? Tek tek hiçbiri değil. Hepsi. Şiirin potasında eritilip şiir kanalına dökülmüş. Sen/ Mehmet Gözen/ Hayal Yayınları/ 96 s. 20 EKİM 2011 SAYFA 21 şmasıiş kısm biği tarn ek nımlait e” kavnıyor. ames m gibi anarak mcilecelelı kulm göztak plum siplinmaya avramı “S aye” ndaki manın ğı bu “sosı anla ye” bir n eleşböylesi püler k yaramaları ipnot ”a yer fesöaye” uluğubilimdan ne örmek ştırmayük. Tarihi Karşı: itik ve en: 84 s. 1131 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1131
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle