Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
YUNUS NADİ ŞİİR ÖDÜLÜ: METİN DEMİRTAŞ Metin Demirtaş ‘Hâlâ şiirin öğrencisiyim’ Köy Enstitülü öğretmenler geldi, anlamadığım bir dilin rahlesinden kurtulup, Karacaoğlan’ın Türkçesiyle okumayazma öğrendim. 1955 yılında, Sanat Enstitüsü Tornacılık bölümünü, 1962 yılında, gündüzleri çalışıp, geceleri devam ederek Ankara Akşam Tekniker Okulu Makine Bölümü’nü bitirdim. 17 yaşımda bir fabrikada işçi yaşamıma başladım. MKE ve ODTÜ Fizik Atölyesi, Ankara Fen Fakültesine bağlı Mekanik Atölyesi başta olmak üzere çeşitli işyerlerinde teknisyen olarak çalıştım. 1980 Kasım. Sol bacağım üstten ameliyatla alındı. 1981 yılında SSK’dan emekli oldum. Halen Cumhuriyet gazetesi Akdeniz ekinde “Metince” köşesinde, haftada bir yazıyorum. Ödül alan Türkülerde Gezer Adları kitabını anlatır mısınız biraz da? Adın, kimlere göndermede bulunduğu bilinir. Kitabım, sömürüsüz, kardeşçe yaşanılacak ‘Bağımsız Türkiye’ özlemiyle canını ortaya koymuş, çeşitli biçimlerde öldürülmüş, “yiğit iken ölenlere”, vuruldukları yerde göyneksiz yatanlara adanmıştır. O yüzden mi Türkülerde Gezer Adları... Evet. Ad seçimi biraz da gönlümün istediğidir. Onlara yakılan türküler anma günlerinde, mezarları başında bugün vefalı dostlarınca hafif sesle söyleniyor olsa da, yarın, insanlık ve yer küre, iyice azgınlaşan ve insanı tüketim canavarına dönüştüren vahşi kapitalizmin tutsaklığından kurtulduğunda, Ekmek ve Gül Günleri’inde hep bir ağızdan söylenecektir. Bugün insanı insan eden tüm değerler ayaklar altında. Dünya ve insan kirlendi. Onların anıları tertemiz, “Dağlara çekilmiş kar altındadır.” Kızıldere’de, Nurhak’ta, sağ yakalanmaları mümkün iken kurşunlarla tarandılar. Bu arada kır çiçekleri, papatyalar da taranmıştı. Vurulup düştükleri yerde her mayıs ayında açan gelincikler ve papatyalarda onlardan bir şeyler vardır diye düşünüyorum. Şiir sizin için neyi ifade ediyor? Şiire benzeyen sözleri ilkin çocukluğumda tarlada çapa yapan kadınlarımızdan duydum. Şiirin hâlâ öğrencisiyim. Gençlikte çalakalem gidiliyor. Bizden önce ‘Kaç KeremAslı geçti ve yandı bu yollarda? Bunu sık sık anımsarsak, bizden öncekilerin açtığı yolda, onların acılarına ve anılarına basarak yürüdüğümüzün bilincinde olursak, şiir karşısında ceketimizi iki kez ilikleriz. Ölümler, öldürümler üstüne ayrı bir duyarlılığınız var. Şiirlerinizde görüyoruz bunu. Özellikle de İlhan Erdost için yazdığınız şiirde... Hayatı söndürülenlere yazılan şiir hasreti dindirir mi? Şimdi hayatta olmayan arkadaşım Saffet Uysal ile Cumhuriyet Kitap’ta yapılmış bir söyleşide adına şiirler yazdığım canlar anılır: Metin Altıok, Behçet Aysan, yakılarak. Vaptzarov, Gabriel Peri gibi kurşuna dizilerek, Attila Jozsef kendini bir trenin altına atarak, Yesenin kendini asarak, Lermantov bir hainin kurşunlarıyla.. Paul Celan Seine ırmağının sularında... Denizler asılarak, Sinanlar, Mahirler kurşunlarla... İlhan Erdost dövülerek... Onun için yazdıklarım umarsız bir ödeşme duygusu. İlhan Erdost’la nasıldı dostluğunuz? Kardeşlik de denebilir. 15 Ekim 1980’de, Hacettepe Hastanesi’ne İlhan’ın omzuna yaslanarak getirilmiştim. Onun da belinden ameliyat olduğunu biliyor, ağırlığımı vermemeğe çalışıyorum. O boyna yükleniyordu. Andıkça içimi sızlatan bir anı. İlhan bir simgedir: Ölümüyle benzer biçimde öldürülecek pek çok devrimcinin hayatını kurtarmıştır. Onun için yazdığım şiirleri ‘kalemimi yüreğime batırarak’ yazdım. ? Türkülerde Gezer Adları/ Metin Demirtaş/ Evrensel Basım Yayın/ 160 s. Yunus Nadi Şiir Ödülü’nü alan Metin Demirtaş, devrimcileri anlatıyor. Kızıldere’de, Nurhak’ta, sağ yakalanmaları mümkün iken kurşunlarla tarananların sadece onlar olmadığını, “Vurulup düştükler yerde kır çiçekleri, papatyalar da tarandı” diyor. Ë Gürsu KUNT B ize biraz kendinizi anlatır mısınız? 1938’de Akçay’da (Elmalı) doğdum. Köyümüze 194647 mezunu Aksu YUNUS NADİ SOSYAL BİLİMLER ARAŞTIRMA ÖDÜLÜ: AFİFE BATUR Afife Batur Mimar Kemalettin Proje Kataloğu adlı araştırmasıyla Yunus Nadi Ödülleri Sosyal Bilimler Araştırması dalında ödüle layık görülen İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Afife Batur, Osmanlı mimarisi, günümüz mimari yapıları üzerine ilişkin görüşlerini anlattı. Ë Meltem YILMAZ unus Nadi Ödülleri Sosyal Bilimler Araştırması dalında ödül alan eseriniz üzerinde ne kadar zaman çalıştınız, çalışma süresince ne gibi konular özellikle dikkatinizi çekti? SAYFA 8 Y Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivini inceledik ve oradaki projelerden Mimar Kemalettin’e ait olanı seçtik. Çalışmamız yaklaşık bir yıl sürdü. Çalışmalarımızı, üç kitap halinde derledik. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde mimarlık tarihi derslerine giriyorsunuz. Osmanlı mimarisinin temel özelliklerini nasıl özetlersiniz? Osmanlı mimarisi akılcı, rasyonel, strüktürel özellikleri ağır basan ve tabii ki sosyal ve ideolojik değerlerine bağlı bir mimarı olarak tanımlanabilir. Osmanlı mimarisi deyince herkesin aklına camiler ve külliyeler gelir. Osmanlı mimarisi, devletin sosyal ve ideolojik yapısını temsil eden mimaridir. Bunun dışında Osmanlı mimarlığının, her bölgede varolan mimari birikimin bir sentezini yapmaya yönelik bir yanı da vardır. Örneğin İstanbul’a özgü mimarlığı İstanbul’un mimari birikiminden faydalanarak geliştirmiştir Osmanlı. Kısacası Osmanlı mimarlığı, o bölgenin birikimine ters düşmez ancak her halukârda devletin siyasi ve sosyal tarihini yansıtır. Osmanlı mimarlığının geç dönem tarihini, Osmanlı’nın siyasi tarihinden farklı bir gelişme çizgisi içinde görmek mümkün müdür? Bunu biraz açar mısınız? Örneğin Osmanlı’da 18. yüzyıl mimarlık alanında da çöküş dönemi midir? ‘Günümüz mimarlığında çoğulluk var’ Osmanlı’nın geç dönem tarihi, biraz geç incelenmiş ve belirli önyargılarla değerlendirilmiş bir dönemdir. Osmanlı mimarlığının geç döneminde, fiziki çevrede varolanı değerlendirerek geliştirdiği mimari anlayışını Avrupa’dan gelenlerle birleştiren bir eğilim ortaya çıkmıştır. Bu durum, Osmanlı mimarının davranışının dışında bir eğilim değildir. Osmanlı’da 18. yy mimarlık alanında çöküş dönemi asla değildir. Çünkü mimarlık alanı, kendini yenilemeye açık olmak durumundadır. Bir de şu açıdan bakmak lazım: Acaba 18. yy çöküş dönemi midir? Örneğin Lale Devri dediğimiz dönem bir çöküş dönemi midir? Evet, bu dönemde ekonomik ve askeri olarak gerileme vardır, bir duraklama vardır ancak minyatürün en iyi ustaları o dönemde yetişmiştir. Şiir, müzik, mimarlık doruğuna ulaşmıştır bu dönemde. Bu dönem aynı zamanda kültürde gençleşme, yenileşme dönemidir. Mimaride postmodernizm ile günümüz mimari yapılarına ilişkin temel düşünce ve görüşlerinizi alabilir miyim? Günümüz mimarlığında ilginç bir çoğulluk var. Bir yanda bazı tanınmış yetenekler ile kaliteli bir mimar kuşağı var ki bunlar dünya mimarlığı düzeyinde yapıtlar gerçekleştiriyor. Bu mimarları, modern düşünce sistematiğinde çalışan mimarlar olarak görüyorum. Diğer tarafta ise Osmanlı mimarlığını yeniden canlandırma yönünde mimarlar kendini gösteriyor. Kemalettin’in temsilcisi olduğu düşünceyi canlandırmaya girişenler var ki bunların başarılı örnekler olduğunu söyleyemeyeceğim. Türkiye’de kültür miraslarına ihmalkâr davranıldığını düşünüyor musunuz? Örneğin Türkiye’de bir tür ‘kültürel sit’ anlayışının olmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de kütlür mirasına ihmalkâr davranıldığı doğrudur. Ancak yalnızca bu değil, aynı zamanda düşüncesiz, bilgisiz ve duyarsız davranılıyor. Bugün Avrupa’yı dolaştığınızda, İstanbul ayarında bir kentin pırıl pırıl korunduğunu görürsünüz. Kültürel sit anlayışı akademik platformda var ancak bunu uygulayacak siyasi irade yok. Tarihi miras duygusunu içselleştiremediğimiz sürece bu iradeyi de oluşturamayacağız ne yazık ki. Bugün İstanbul Avrupa Kültür Başkenti ki buna sonuna kadar layık. Ancak ne yazık ki biz bu olguyu yaşatacak enerji, birikim ve iradeyi gösteremiyoruz. ? Mimar Kemalettin Anma Programı DizisiMimar Kemalettin Proje Kataloğu/ Editör: Afife Batur/ TMMOB Mimarlar Odası ve Vakıflar Genel Müdürlüğü Ortak Yay./ 340 s CUMHURİYET KİTAP SAYI 1055