04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Her yönüyle öyle. Romanda da var işte kamplara bölünmüş bir yurttan ve insanlarından bahsediliyor; kimimiz solcuyuz, kimimiz sağcı, kimimiz komünist, kimimiz faşist deniliyor. Kırmış kırılmış. Parça parça, lime lime. Ama yine de aynı bütünün parçasıyız. Hayatlarımız da böyle, tangomuz da böyle. Aksak ritimli. Hem neşeli hem hüzünlü. Romandaki karakterler de bu ritmin insanı. Asla bir Arjantin tangosunun hırçınlığı yok, bir yerde mesela çiftetelli başlayıverebiliyor ansızın. Bir Selim İleri klasiği şeytanminareleri metaforu bu yapıtınızda da karşımıza çıkıyor… Şeytanminareleri beni çocukluğumdan beri müthiş etkileyen bir şey. Onun içindeki aslında sadece bir yankımadan ibaret olduğunu bilsem de o uzaklardan gelen boğuk seslenişle büyülenirim. Şeytanminarelerini o başta da bahsettiğimiz nadir otoriter anlarımdan birinde Fatma Asaf’a ben yamadım. Hiç de sevmedi Fatma Asaf, gıcık oldu hatta… (Gülerek) Çok kızıyor. Şeytanminareleri içinde bir diken gibi... Kızdı mı da küfür gibi sarf ediyor bu kelimeyi adeta. Çünkü bir türlü duyamıyor Ufuk Işık’ın duyduklarını, o tangoyu… Bu Yalan Tango’da hayli söylenmece, nitelemeyi mazur görün hayli “iç dırdır” var ki o “iç dırdır” biçeminizde bir “iç tirad”a dönüşüyor… Füsun Akatlı da bir yazısında “vıdı vıdı” demişti çok hoşuma gitmişti. Çok da zor çünkü yazınız bitmiyor, bitemiyor, dallanıp budaklanabiliyor, sürüklenebiliyorsunuz. Ama ben galiba en çok bunu seviyorum. Her Gece Bodrum’da da bu “dırdır”, “vıdı vıdı” yoğun. Bunu sevmem de, gelişmemde itici gücü olan birtakım romanların da etkisi var. Virginia Woolf’un Dalgalar’ı mesela. Kişiliğimle de ilgili tabii, ben bir şeyi kafamda 150 kere tahlil ederim, yaptığım şeye bin kere pişman olurum. Bin kere kendimi haklı zanneder, sonra bin kere daha haksız olduğumu idrak ederim. Yani bu dırdır benim iç dünyamda da hep vardır. Onun olmadığı bir romanı düşünmek istemem. “Bu Yalan Tango” da benden bir iç dırdır daha oldu! (gülüyor.) ¥ “BU COĞRAFYA, İNSANINA ACI ÇEKTİRMEYE FAZLA ODAKLANIYOR” Edebiyatımızın unutulmaz isimleri, Bu Yalan Tango’da birer karakter olarak karşımızda, Fatma Asaf’ın anılarından süzülüyor imgeleri birer birer… “Pişman, yapayalnız bir adamdı Yahya Kemal”, “Tanpınar çok yalnı[email protected] dı, yakından tanıdım onu” diyor bir yerde Fatma Asaf mesela. Nurullah Bu Yalan Tango / Selim İleri/ EveBerk’i özlüyor, Sabahattin Ali’yi özlürest Yayınları/ 376 s. yor ve katilinin üç beş sene yatıp sırra kadem basışına isyan ediyor. NiGamze Akdemir ile Selim İleri... hal Atsız’ı, İbrahim Çallı’yı anımsıyor, istemeye istemeye resimlerini sattığında bilhassa. Hüseyin Rahmi Tanpınar’ı, hatta Virginia Woolf’u da anımsıyor sık sık. Fatma Asaf’ı anlatırken onlarsız olmazdı. O dönemleri düşündüğümüz vaCUMHURİYET KİTAP SAYI 1055 kit bu insanlar aynı çevrede yaşamış, üretmiş. O çağı iki türlü anlatmak mümkündü, ya sahte isimlerle bir çevre, sosyal ortam çizecektim ya da romana gerçek isimleri ve kişilikleriyle dahil edecektim. İkincisini tercih ettim öteki türlüsü eğreti duracaktı. Tüm o insanların en önemli ortak noktası da üzerlerindeki baskıydı. Yakın çağın sanatımızın, hayatımızın üzerindeki etkileri, maruz kalınan baskılar yani adamın Karacaahmet Mezarlığı’nda resim yapıyor diye başına gelenler, bütün bunlar romanda geçmeliydi, anımsatılmalıydı diye düşündüm. Yani baskıya karşı bir tavır da var Bu Yalan Tango’da. Fatma Asaf da romanın bir yerinde Sabahattin Ali ve Nihal Atsız için“Çok iyi arkadaştılar” diyor kavgalarını üstü örtülü anımsatırken… Ben çok yakın arkadaşlıkları olduğunu daha önce hiç bilmiyordum çünkü baktığınızda Nihal Atsız’ın İçimizdeki Şeytanlar’ı gayet eleştirel bir roman aynı şekilde Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan diye ona verdiği bir cevap var. Kıyasıya bir savaş gibi. Ama sonra Sevengül Sönmez, Sabahattin Ali’nin mektuplarını yayımladığı vakit çok şaşırdım. Özellikle Atsız’ın yazdığı mektuplardan çok yakın dost oldukları ortaya çıkıyor ve ne oldu ki o dönem böylesine birbirini yok eden insanlar haline dönüştüler. Dava açmalar falan. Biraz da bunların tekerrür etmemesi isteğiyle bunları yazıyorum galiba. Yine Fatma Asaf romanda “Mutlu insanların hikâyelerini yazamıyorum” dediğinde çok da iyi anlıyoruz bu nedenle? Çünkü insanına acı çektirmeye fazla odaklanıyor bu coğrafya. Mutsuz insanlar ordusu gibiyiz. Bu sahicilikler görecesinde senaryo kıvamında akmaya başlıyor Bu Yalan Tango… Roman hayat konulu “hazin” bir Türk filmi olarak sonlanıyor adeta… (Gülerek) Vallahi evet... Tam şizofrenik bir Türk filmi oluyor. Bir tarafta insani gelgitler, ağdalı bir melodram işte hıçkırıklar falan… Derken birdenbire ironik bir tarafa doğru koşmaya başlıyor. Muzip espriler, komik laf söylemeler falan alıp başını gidiyor… Sonra yine bir yerde ciddileşiyor daha doğrusu ciddileşmeye çalışıyor. Çünkü fark ediyorum ki yazarken ipin ucu kaçmış… Onun için ne kadar uğraştım tekrar ciddileşmesi için anlatamam… Yazarken bir harita, plan program gözetmediğim için, alıp başımı gidebildiğim için bu gelgitlerde canım çıktı sonunu acıklı bitireceğim diye. (gülüyoruz) ? SAYFA 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle