03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mücap Ofluoğlu sı, Halk Oyuncuları’nın (HO) 12 Mart’ın öngünlerinde turnede içeriye alınıp işkenceden geçirilmesi, Ferhan Şensoy’un temsiller verdiği Şan Tiyatrosunun yakılması, başka başka salonsahne yakmayıkma girişimleriyle karşılaşılması, kimi tiyatrocuların siyasal gerekçelerle tutuklanması ya da işten çıkarılması, oyunların yasaklanıp toplulukların çeşitli baskılarla yıldırılmaya çalışılması, tiyatronun aydınlanmacı gücünün “Büyük Birader” tarafından hep izlendiği kanısı uyandırıyor insanda. Yoksa tiyatromuzun aydınlanmacı gücünden söz ederken, bu yüz elli yıl içinde oyun verimimizde kendini gösteren görevci anlayışı imliyor değilim elbette. Aydınlanma, bir görevci anlayış yönünde insanları bilgilendirmek, bilinçlendirmek değil, usun dogmalardan arındırılıp anlağın kendisi olarak kullanılır hale getirilmesi demek kısaca… Kant da bunu bu yönde tanımlıyor zaten. Demek ki tiyatrolarımız, aydınlanmanın ışığını yayıcı etkinlik üreten topluluklar konumunda alınmak zorunda. Uğur Mumcu’nun tiyatro yapımcılarına en olumlu sermaye gücü olarak bakması da bunu doğruluyor. Tiyatro sanatının estetik gereklerinin tam bir doygunlukla yansıtılamadığı sıradan güldürülerle yetinen topluluklar için de geçerli bu görüş. Çünkü gülmesi, insanın, böylesine alaycı bir bakışa ulaşması, onun bireyleştiğinin de kanıtı aynı zamanda. Burada saltık anlamda gülmece sanatını anımsamak da olanaklı. Sanatın, aydınlanmayla kol kola girip büyü boyutunu aşarak bir anlak etkinliği bağlamında bunu içselleştirmesi başlı başına doruk oluşturdu. Düşüncenin temel dayanağı sayacağımız yazıya dökülmüş anlatım hangi dalda, türde olursa olsun, bu yüzden tüm sanatlar için de vazgeçilmez nitelik taşımaya başladı ister istemez. Bu doğrultuda tiyatro sanatının da yazınsal bağlamda yalnızca oyun yazarlığına dayanmayacağı, “tiyatro yazını” gibi bir başlık altında tiyatroya özgülenmiş yazılı her ürünün bu yazınsal verimde birer yapıtaşı niteliği taşıyacağı açık. Buna göre yalnız oyunlar ya da bilimsel kitaplar değil, rejiden oyunculuğa, tasarımdan uygulamaya, makyajdan bezemeye kuramsal veya uygulayımsal, her kitap, hatta tiyatroyu odaklayan öykü, roman da yazınsal yanı kadar tiyatro yazını için de paha biçilemez bir değere sahip. İşte bunların içinde anılar, kentliliğin, bireyleşmenin hem göstergesi hem dayanağı olarak büyük önem, anlam taşıyor… SUYA YAZI YAZANLARIN BÜYÜK HATTATI... Sözlü tanıklıklar, anılar gerek yazınımızda gerekse belgesel sinemamızda, özellikle 1980 sonrasında önemli bir yer tutmaya başladı. Ne var ki, her kesimden insan, çok geniş bir yelpazeye dağılan farklı alanlarda yaşadıklarını yazılı ya da görsel bağlamda sundu da şu bizim güzel, yoğun, ölümcül emekleriyle sahnemizi var eden ti ¥ öteki topluluklar için de yaygınlaşma yatrocularımız, çok ama çok cılız kaldı bu konuda. Pek çoğu “suya yazı yazmak”tan onca şikâyetçi olduğu halde anılarını, yaşantılarını, tanıklıklarını kaleme alıp da bunları suya yazılmış yazıdan kâğıda aktarılmış yazıya dönüştürmek konusunda girişimde bulunmadı. Tersine çok tembel davrandılar da denebilir. Ahmet Fehim’den Muhsin Ertuğrul’a, Vasfi Rıza’dan Macide Tanır’a pek çok tiyatrocu anılarını kaleme almadı değil ama bunu dizgeli hale getirmedi hiçbiri, bunları dönüştürmeye yönelmedi genelde… Muhsin Ertuğrul’un bıraktığı arşivdeki binlerce sayfanın ne kadarı buna karşılık gelecektir, bunu henüz bilemediğimizi eklemeliyim. Görebildiğimce, anımsayabildiğimce bu konuda bu işi dizgeli hale getirmiş görünen iki tiyatrocumuz var: Nedret Güvenç, Mücap Ofluoğlu… Yine de temkinli davranayım; bu adlara yenilerinin eklenebilme olasılığı gözden uzak tutulmamalı… Zaten Mücap Ofluoğlu’nun yapıtlarından birinin adı Suya Yazı Yazanlar (MitosBoyut, 2003) başlığını taşıyor. Masama aldığım MitosBoyut yayını öteki kitaplarının adları şöyle: Dünya Bir Sahnedir (1995), Bir Avuç Alkış (Üçüncü Basım, 1996), Aynada (Eklerle genişlemiş ikinci basım, 2006). Kitapları bunlarla sınırlı değil üstelik onun. Başka kitapları da var ama ben “Kitaplar Adası”na onun bu dört kitabını almakla yetiniyorum şimdilik. Mücap Ofluoğlu, tiyatrocuların suya yazıldığı düşünülen yazısını kâğıda taşımakla kalmıyor, bu taşıyış sırasında kaleme aldıklarını değişik bir biçemle, farklı bir yaklaşımla, ele alışla, enikonu soyutlayımlarla, dönüştürümlerle yapılandırıp anlattıklarından bir kavramlaştırmaya varmaya da çabalıyor… Hatta yer yer kendine dönük, öteki tiyatrocularla sahneye, salona, seyirciye yönelik alaysamalarla bile karşılaşılabiliyor Ofluoğlu’nun yapıtlarında. Ama neyi kaleme alırsa alsın, bunları destekleyecek verilere dayanmadan, güvenip birinci elden tanıklıklara yaslanmadan yuvarlamayla çalakalem yazıvermiyor öyle. Ne de olsa şair… Cahit Irgat da, Kâmran S.Yüce de şairdi, hani nerede tiyatro anıları? Ya Ülkü Tamer’in? Orhan Alkaya da günümüzün önde gelen şairlerinden, iyi de bir tiyatrocu olarak, bu yönde bir verimi var mı peki? Mücap Ofluoğlu, işte bu yanıyla da farklı bir tiyatrocu. Diyebilirim ki o, bu alandaki emekleriyle suya yazı yazanların topluca en büyük hattatı olarak görünüyor. YAZINSALLIKLA TİYATROSALLIĞIN ODAĞINDA... Üstelik yukarıda değindiğim gibi farklı biçemiyle, tiyatroya dayalı dönüştürümlere açık yazınsallığıyla dikkati çeken bir yazar Mücap Ofluoğlu. Bakıyorsunuz anı, ama dikkat ediyorsunuz öyküsel tatlar salan anlatımla kaleme alıyor bunları. Sonra bunlar arasına, kıyıda köşede kalmış bir belgeyi ekleyiveriyor, aa, sonra yeniden bakıyorsunuz, dünya tiyatro tarihinde, Türk tiyatro tarihinde geziniyorsunuz, sonra seziyorsunuz ki bütün bunları ülkenin 1940 ortalarından başlayarak toplumsal, ekonomik, siyasal zemini üzerine oturtuveriyor göz açıp kapayana dek. Andığım kitapları, yolun başındaki bir tiyatro sanatçısının yetişme sancılarını, ağrılarını odaklayan anlatılar olarak okumak da olanaklı. Diyeceğim tiyatroya hevesli yeniyetmeler, üniversitede, konservatuvarda tiyatroya yönelmiş gençler, tiyatro sanatında bir biçimde verimleyici konumunda “suya yazı yazan” öteki tiyatrocular, bu sanatla yalnız alımlayıcı olarak ilgilenen her yaştan insan eğlenceli havada, üstelik yazınsal tatlar alarak okuyabilir bunları… Mücap Ofluoğlu, geçmişten günümüze tiyatromuza emek verip kan ter dökerek suya yazı yazan tiyatrocularımız için, dip kıyı, filizleriyle kuşatıp taçlandırıyor onları. Bu nedenle özel bir öneme sahip kitaplar. 27 Mart Dünya Tiyatro Gününde işte iyi bir fırsat bizim için, izlenecek nice güzel oyunla birlikte okunabilecek güzel birkaç kitap. 27 Mart Dünya Tiyatro Gününüz kutlu olsun efendim… ? SAYFA 25 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1049
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle