06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yalçın Tosun’la ‘Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler’e dair ‘Hatırlamak istemedikçe daha çok yüzleşilir geçmişle’ Yalçın Tosun Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler’le okurlarla buluştu. Tosun’un ilk kitabı öykülerden oluşuyor. Kitaptaki öykülerde anne baba ve çocuk olan çekirdek aile üzerinden aile hesaplaşmaları yapılıyor, geçmişe gidilip, hatırlanmak istenmeyen olaylarla yüzleşiliyor. Tosun, aile bireylerinin, aile içinde birey olma hallerine başka bir gözle bakıyor, çocukların aileleriyle yaşadığı mücadeleler üzerine eğiliyor. Aynı zamanda öğretim üyesi de olan ve aile hukuku üzerine ders veren Yalçın Tosun’la edebiyat serüveni ve yeni üzerine söyleştik. Ë Erdem ÖZTOP lk kitabınız Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler öykü türünde. Öykü yazma sebeplerinizle başlayalım ilk olarak… Neden yazınımıza öyküyle girdi Yalçın Tosun? Türü her ne olursa olsun bir derdi varsa yazıyor insan, söyleyecek yeni bir sözü olduğuna inandığı için yazıyor. En azından benim için böyle bu. Çoğu yazar, farklı kitaplarda da olsa dönerek hep aynı şeyi yazar hayatları boyunca. Ben de hayatımdaki ‘ben’ denilen sınırları çizilmiş hapishanenin dışındaki oluşların büyüsüne inandığım, yazarak başka mümkünlerin izinin sürebileceğimi sezdiğim için yazıyorum. Bir ihtimal yeni bir duyguyu yakalar ve yakalatırım diye yazıyorum. Öyküyse, bunlara ek olarak, yazar tarafından özenle ölçülmüş boşluklarına ve sezdirdiklerine, okurun hayal gücüne yüklediklerine verdiğim önemden dolayı uzun zamandır üzerine düşündüğüm ve uğraştığım edebi tür. Öyküyle aramda sezgilerimle kurduğum bir ilişki var denebilir. “NE OLUP BİTİYORSA ÇOCUKLUKTA OLUYOR” İş yaşamınızda farklı bir meslektesiniz. Hukukçusunuz. Bilgi Üniversitesi’nde Hukuk Fakültesi öğretim üyesisiniz. Hep merak etmişimdir: Hukukla edebiyat nasıl bir arada yol alır? Benzeştiği yanlar var mıdır? Edebiyatın ve hukukun buluştuğu en önemli nokta kanımca anlama ve yorumlama çabası. Edebiyat bu çabaların kendisini konu alırken hukuk bunlardan örülü bir sistem kurar. Ancak her ikisi de farklı bakış açıları ve amaçlarla da olsa hayatı merkeze koyar. Öykülerinize gelecek olursak… Genel bir soruyla devam edelim: Anne, Baba ve Ölümcül Şeyler’deki öyküleri bir araya getirirken dertleriniz, meseleleriniz neler oldu? Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler, beş senede yazılan öyküler içinden seçilerek oluşturuldu. Görece uzun yazma sürecine rağmen, öykülerdeki temel izleğin yoğunlaşmasında, esas derdimin ne olduğu konusundaki hesapsız ve sezgici yaklaşımın yattığını sanıyorum. Ne olup bitiyorsa çocuklukta oluyor gibi gelmiştir hep bana. Sonra olanlar sanki biraz gölgede kalır, yaşarken fark etmesek de. Bu kadar önemli bir dönemi damgalayan aile kurumunu seçememekteki yazgısallığa ve ailelerin körü körüne yüceltilmesine karşı SAYFA 4 İ yıllar içinde bende birikmiş tepkiler temel meselem oldu. Herkesin bildiği ama tek kelime dahi etmediği istismarlar, karanlık odalardaki sandıklara kilitlenmiş sırlar, başta aile fertleri arasında olmak üzere aşılması gitgide zorlaşan iletişimsizlik sorunu, karşındakini dinlememekteki koyu ısrar, insanın kendini anlamasındaki zorluğu yadsıyarak başkalarınca anlaşılmak için yırtınması diğer meseleler arasına sokulabilir. Aile kavramı üzerine yazıyorsunuz özünde. Çekirdek ailenin fertleri öykülerinizin başkahramanları. Neden anne ve babanın hâkimiyetinde öyküleriniz? Ailenin korkunç bir yer olabileceğine inanıyorum. Bunun için illa büyük trajedilerin de yaşanmasına gerek yok kaldı ki yaşanıyor. Sanırım öykülerimde aile motifinin, annebabaçocuk üçgeninde yaşananların çoğun ürkütücü, rahatsız edici hatta ölümcül olmasının aile kurumuna bir başka gözle bakılabileceğine inanmamdan geliyor. Görece daha masum görünen ailelerde bile ciddi bunalımlar ve kimlik savaşları verilebiliyor. Eşcinsel olduğu için ebeveynleri tarafından kapı önüne konabiliyor bir genç ya da şiddete maruz kalabiliyor. İnançlar, tercihler, büyüme ve kendini bulma sürecinde kişinin verdiği savaşlar içinde, ailesiyle yaşadığı en temel mücadelenin belirleyiciliği beni düşündürmeye devam ediyor. Biraz önce konuştuk gerçi; medeni hukuk dersleri de veriyorsunuz. Anlattığınız kurmacalarda da ailevi ilişkiler anlatılır. Bir ilişki kurabilir miyiz pratikte haşır neşir olduğunuz bir konunun kurguya da yansımış olmasında? Medeni Hukuk içinde Aile Hukuku dersleri veriyorum. Ailenin neden önemli olageldiğini açıklarken bugünkü hukuk düzeni içinde aileye bakışı anlatmaya çalışıyorum. Burada hakkaniyeti elden bırakmadan eşitlikçi ve zayıf durumda olanı koruyan bir bakış açısıyla bir farkındalık yaratmaya çalışıyorum öğrencilerimde. Şiddete uğrayan aile üyelerinden ya da istismara maruz kalan çocuklardan, kadınların ve çocukların geçmişteki ve bugünkü durumlarından, toplumsal ahlak kavramından ve bunun muğlaklığından bahsediyoruz. Sözünü ettiğiniz ilişkinin olup olmadığına okurların karar vermesi sanırım daha doğru olur. Fotoğraflar: Enes Özdil “YAKINIMIZDALAR DİYE İYİ TANIDIĞIMIZI SANIYORUZ” Yazınımızda geçmişle hesaplaşmalar hep baba üzerinden yapılırdı. Sizin öykülerinizde işin içine anne figürü de giriyor. Ölen, intihar eden aile bireyleri gün gelip oğul ya da kızlarının karşısına çıkıyor. Ne dersiniz? Aslında annebaba ve çocuklara benzer mesafelerden yaklaşmaya çalıştım bu öykülerde. Ama bunlar arasındaki ilişkinin en azından uzunca bir süre eşitler arası bir ilişki olmadığı ortada. Bu ilişkide temel sorun bu kadar yakınımızda olan insanları bu kadar az tanımamız belki de. Yakınımızdalar diye iyi tanıdığımızı sanıyoruz ve bu yanılgı içinde işleniyor tüm kabahatler ve cürümler. Söylenmemesi gerekenler böylece olmadık anlarda kusuluyor ya da bazı sözcükler yutuldukları için zamanla kansere dönüşüyor. Bunlar yaşanırken oluşan yaralara çeviriyorum başımı, bu yaraları alanlara ve verenlere. Yakınımızdaki yabancıları ele alıyorum özetle; anne, baba, çocuk ya da sevgili ol varan bir konuyla uğraştılar… Büyük bir apolitikleştirme sürecinden geçmiş bir kuşağın çocuklarıyız. Yaşanılan çağın ve şartların her şeye olduğu gibi edebiyata da bir etkisi mutlaka olmuştur, olacaktır. Ancak bireysel ve toplumsal olan üzerine de iyi düşünmek gerekir. Bireyden ya da aile fertlerinden yola çıkılarak yazılan, onu ve sorunlarını merkeze koyan bir metin, toplumsal kaygılar taşıyan metinlerden katbekat politik ve muhalif olabilir. Özünde anne ve babayla, ölümcül diğer şeyleri aynı noktada birleştiriyorsunuz ... Aynı noktada olmasa da, aynı yolculukta diyebiliriz. Bu yolculuk kendini ve dolayısıyla dünyayı bir nebze daha iyi anlayabilme çabasından doğuyor. Bir şeyin ölümcül olup olmadığının tayini de aslında içinde yaşanılan toplumun öcüleri ve yasaklarıyla belirleniyor çoğun. Kimsenin kimseyi dinlemediği dolayısıyla anlamadığı bir toplumda anneler, babalar ve sevgililer, çocukken başkalarının kurbanlarıyken, büyüdüklerinde kendilerine yeni kurbanlar yaratmakta sakınca görmüyorlar. Girişte alıntıladığınız André Gide de diyor: “Senin için kendi ailen kadar, kendi odan kadar, kendi geçmişin kadar tehlikeli bir şey yoktur.” Evet, Gide’in bu sözü bir anlamda Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler’in ruhunu tek bir cümleyle duyuruyor: Geçmişten kurtulamasak da, onu taşırken dikkat etmek gerekir. AYAKLARI GEÇMİŞE TAKILANLAR Kitaptaki diğer bir öyküde de, kahraman şikâyet eder, ne gerek var bu kadar hatırlamakta diye? Dediğim gibi, bu öyküler biraz da geçmişi unutmaya çalıştıkça ayakları geçmişe takılanlarla, kendini arama yolunda geçmişten neyi ne kadar beraberinde götürmek gerektiğiyle ilgili. Hatırlamak istemedikçe daha çok yüzleşilir geçmişle, bunu yaşam benim öykü kişilerime de herkese öğrettiği gibi öğretiyor. Peki, bundan sonra nasıl devam edecek Yalçın Tosun’un yazarlık serüveni? Roman ya da şiir var mı ileri projelerinde düşündüğü örneğin? Üzerinde çalıştığım ikinci kitabım da bir öykü kitabı olacak. Şiir yazıyorum ama yayınlamıyorum. Başka türlerde ürün verip vermeyeceğimi öngöremesem de özellikle öykünün izini hep süreceğimi biliyorum. ? Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler/ Yalçın Tosun/ YKY/ 88 s. Yalçın Tosun’un üzerinde çalıştığı ikinci kitabı bir öykü kitabı olacak... ması bu açıdan fark etmiyor. Yoksa bu türden hesaplaşmalar, sizin de içinde bulunduğunuz genç kuşak yazarların temel dertlerinden mi? Eğer öyleyse nedenini merak ediyorum tabii… Kişinin kendisi ve ailesiyle hesaplaşmaları edebiyatın her zaman başat konularından oldu ve olmaya devam edecektir. Genç kuşak yazarlar adına konuşmam elbette mümkün değil, ancak gitgide yalnızlaşan ve iletişim sorunları yaşayan bireye yönelen metinlerin sayısında bir artış olduğunu gözlemlediğimi söyleyebilirim. Bir önceki kuşak 12 Eylül’le, onun meydana getirdiği baskıcı yönetim şekliyle, bireysel ve toplumsal hakların özgürleştirilmesi gibi aileden daha genel, tüme CUMHURİYET KİTAP SAYI 1044
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle