06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kaya Özsezgin’den sanat eleştirisi kitabı: Yorum ve Anlam Yorum ve Anlam içeriği itibarıyla bir mozaik gibi renkli ve zengin. Okuyucu, kullanılan dilin akıcılığı sayesinde kitabı başından sonuna kadar ilgiyle okuyabileceği gibi farklı süreçlerinde dilediğince eleştiri yazıları arasında seçim yapabilecek ve farklı başlıkları merkezine alarak, derinleşebilecektir. Ë Serkan AZERİ ürkiye’de “nesnel” sanat eleştirisi bağlamında Kaya Özsezgin öne çıkıyor. O, hem uzun yıllardır kaleme aldığı eleştiri yazıları hem de her biri, önemli yapıtlar olan, sanat etkinliklerini ilgiyle takip eden bilinçli her okuyucu ve araştırmacının kütüphanesinde yer alan kitapların da yazarı olarak eleştiri yazımının bilimsel temellere dayanılarak uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu ortaya koyuyor. Eleştirmen kimliğinin yanı sıra, belki de entelektüel beslenmemizde en önemli açığımız olan kaynak yetersizliği noktasında, batı kaynaklı yapıtları dilimize çevirerek sanatseverlere kazandırdı. İsmail Tunalı’nın, Özsezgin’i bir eleştirmen olarak merkezine aldığında çalışma disiplini ile ilgili yaptığı tanımlamaları hatırlamak bu noktada yerinde olacaktır. Kaya Özsezgin şimdi Türk sanat eleştirisine bir eser daha kazandırdı. Doksanlı yılların başından bugüne, farklı zaman aralıklarında kaleme aldığı eleştirel denemelerinden titizlikle derleyerek hazırladığı, Çekirdek Sanat Yayınlarından çıkan Yorum ve Anlam, içeriği bakımından dikkate değer bir boyutta. Kitapta otuz beş farklı eleştiri yazısı bulunuyor. Asker ressamlar arasında, empresyonist iki öncüden biri olan, Avrupa’ya gitmediği halde resimleri ile kendi kuşağında bir ekol haline gelen, çok sayıda öğrenci yetiştiren, Hoca Ali Rıza’nın bilinmeyen küçük boyutlu bir natürmortunun açığa çıkardığı “bağlantı”dan, Çağdaş T Kaya Özsezgin Türk Resminin gelişim sürecinde üretimleriyle söz sahibi sanatçılarımız; Nuri İyem’den, Ferruh Başağa’ya Adnan Varınca’dan Mehmet Güleryüz’e hatta Bedri Baykam ve burada sayamadığımız birçok önde gelen ressamın gerçekleşen sergileri ve yapıtları üzerine yetkin plastik analizlerin yanı sıra, Anlatım dilinin etkisiyle adeta havasını soluduğumuz Paris’te ölümünden sonra ancak fark edildiğinde kendi çağının çok ötesinde bir ressam olduğu anlaşılan 16. yy ressamlarından Arcimboldo, realizmin öncüsü Gustave Courbet sergileri ile uluslararası sanat fuarı “Fiac” gibi Avrupa’nın “hatrı sayılır” kentlerindeki sanat etkinliklerine kadar çok yönlü içeriği zengin deneme ile karşı karşıyayız. Piyasadaki eleştiri türündeki kitapların objektiflik ten uzak oluşu bir yana, Batı kaynaklı kitapların dilimize kazandırılması konusundaki duyarlılığın yetersizliğinden yukarıda bahsetmiştik. Dilimize kazandırılmış yapıtların içeriğinin, amacının, nesnel ve bilimsel olarak dayandığı temellerinde uzman perspektifinden değerlendirilmesi, bu bağlamda okuyucuya yönelik, yapıtın amacının net bir şekilde kavranması adına yapılması kaçınılmaz olan tanıtım metinleri konusunda da sıkıntılar yaşamaktayız. Yorum ve Anlam’ın zengin içeriğine, çeviri sanat kitapları üzerine denemelerini de eklemiş olan Özsezgin, bir başyapıt olan Peter Bürger’in Avangart Kuramı, Victor Stoichita’nın Gölgenin Kısa Tarihi, Rudolf Arnheim’ın Görsel Düşünme isimli kitaplarının değerlendirmesi ve kavramsal açılımları ile kaynaklara bilimsel boyutta yaklaşımın farkındalığına dikkat çekerken, “Tüketim Çağında Sanat” başlığı altında ise sanat yapıtının günümüzde “meta” haline gelmesi gerçeği ve geleceği gibi sorunlara da ışık tutmaktadır. Kitabın sonunda genç eleştirmenlere yönelik tavsiyelerde de bulunuyor Özsezgin ve ünlü düşünür Sartre’ın “Eleştiri uğraşının, şifre anahtarını bilmeden sanat yapıtını çözme çabası olamayacağı, sanatın ontolojik işlevinin saptanmasıyla ancak olumlu bir sonuç alınabileceği” belirmesinden yola çıkarak gerçek anlamda nesnel bir sanat eleştirisinin dayanacağı temeli de açıklıyor. Yazarlığın gelişiminde en önemli beslenme nasıl ki kuşkusuz iyi bir okur olmakla doğrudan ilişkili ise, eleştirmenliğin de olmazsa olmazları kaynakları sürekli olarak taramak ve aktiviteyi canlı tutmayla beraber iyi bir izleyici olabilmektir. Bir eleştirmen için, görsel belleği güçlendirmenin yanı sıra yorum gücünü de arttıracak yazınsal denemelere girişebilme cesaretini sürekli canlı tutmak gerekmektedir. Eleştirmenliğe atılan ilk adımlar, sanat yapıtlarıyla kurulan temaslar, ilk kalem denemeleri, ve bu uzun süreçte karşılaşılabilecek zorlukların aşılmasında işini sevmenin verdiği bağlılık duygusuyla fedakârca nasıl bir duruş ortaya konulması gerekliliği gibi pek çok önemli noktada bu zorlu süreçte yolu aydınlatacak bilgiler ve öneriler kitabın son başlığı altında mevcut. Dolayısıyla bu boyutuyla Yorum ve Anlam, genç sanat yazarlarının ve eleştirmen adaylarının beslenip gelişebileceği bir başucu kitabına da dönüşüyor. ? Yorum ve Anlam/ Kaya Özsezgin/ Çekirdek Sanat Yayınları/ 159 s. Celal Özcan, “İstafiller Oldu mu?” adlı yapıtındaki öykülerinde, 1924’te Türkiye ile Yunanistan arasındaki zorunlu göçün topluma, bireylere nasıl yansıdığını, şiirsel bir dille anlatıyor. Ë Hasan AKARSU Celal Özcan’dan yeni öyküler: İstafiller Oldu mu? Celal Özcan azar, öykücü Celal Özcan 1941 Mudurnu doğumlu. İstafiller Oldu mu? öykü, roman, anı yapıtları olan yazarın yeni öykü yapıtı. İçinde on beş öykü yer alıyor. Yapıta ad olan İstafiller Oldu mu? öyküsünde, önce “istafil” sözcüğü ilgimizi çekiyor, Rumca’da “üzüm” anlamına geldiğini öğrenince rahatlıyoruz. Çoğu öyküsünde Rumların çoğunlukla yer aldığını belirtmeliyiz. 1924’te Yunanistan’la yapılan “mübadele” anlaşması gereğince, insanların ikinci yurtlarına geçişlerinin, oralarda tutunmalarının öykülerini okuyoruz. Bu ilk öyküde anlatıcı, dayısı Patriyot Cafer’in dünyasında gezdiriyor bizi. Selanik’in kazası olan Nasliç’in Renda köyünden kalkıp Çatalca’ya yerleşen ailenin acıklı öyküsü iç burkucu. Mübadele üzerinden 45 yıl geçmiş, yıl 1969 olmalı. Anlatıcı, Cafer Dayısıyla buluşup konuşturuyor onu, anılarını dinliyor. “Hüzün Fotoğrafları” da mübadele öyküsü. Pendik’te yaşayan Rum aileyi, Anastasia Pandalis’in ailesini tanıyoruz. Kocası Pavli genç yaşta ölmüş, Anastasia, kızı Evdoksia ile yaşıyor. Balıkçı Stelyo’nun evlenme önerisini geri çeviriyor. Mübadele gereğince, evlerine YunanistanYanya’dan bir Türk ailesi yerleştiriliyor ve onların Y on gün içinde evden ayrılmaları isteniyor. Nuri Bey, eşi Hayriye Hanım ve oğulları Fahir yeni yurtlarına alışırken, Hayriye Hanım, ölünce denize atılmayı vasiyet ediyor; çünkü kızı gemideyken ölmüş ve denize atılmıştır. Evdoksia’nın Fahir’e armağan verdiği udunu ilerde bir başka öyküde anımsayacağız. “Bayan Su” öyküsünde göçmenlik var, sanat aşkı var. Resme ilgi duyan ve anlatıcının resim atölyesine gelerek ondan kurs alan Bayan Su, çocukluğu İzmirŞirince’de geçen, orda Rumlardan kalma evlerini unutamayan, Güzel Sanatlar’dan ayrılıp felsefe okuyan ve eşini bir trafik kazasında yitirmiş altmış yaşlarında bir kadın. Ressamın açtığı sergide, Şirince’deki evlerinin resmini görüp satın alıyor, çocukluğunu yeniden yaşıyor. “Villa Selanik’te Bir Özge Can” öyküsü, “Hüzün Fotoğrafları” adlı öyküye götürüyor bizi. Pendik’teki Yanyalı Hayri’nin Meyhanesi, göç eden Anastasia’nın sattığı meyhane. Meyhanede Rumca ezgiler, türküler çalınıp söyleniyor. Fahir Şencan, Evdoksia’nın Yanya’ya göç ederken armağan ettiği uduyla orada yer alıyor. “Uzattığımız Zeytin Dalları” öyküsünde, “İstafiller Oldu mu?” öyküsündeki, Selanik’ten göç edenlerin köyü anlatılıyor. Anlatıcı, görevli olarak Almanya’ya gidip dönerken SelanikNasdiçRenda köyüne uğrayan Tahir Esendere’ye, 38 yıl sonra yazdırıyor yaşadıklarını. Eşi Meryem’in doğum yaptığını, oğluna İsa adını verdiğini, o sırada çete baskınında çektikleri acıları ve onları kurtaran baba dostu Rum Kirya Kostas’ı anımsıyor. “Bahtının Rüzgârında Bir Can” öyküsünde olay, TekirdağUçmakdere yakınlarında geçiyor. Ağaların içkili, yemekli, dansözlü, çalgılı eğlencesi anlatılıyor. Arnavut Rüstem, 22 yaşındaki Kiraz Kız’a söz vermiş, onun güvenini kazanmış birisi. Eğlence ilerledikçe, dansözlük eden Kiraz’a sarkıntılık artıyor. Rüstem de Saffet Ağa’ya karşı duruyor ve hapse giriyor. “Vurungistalı Arnavut Rüstem” öyküsü de önceki öykünün süreği. Kiraz Kız, 50 yaşına gelmiş, balıkhanede toptancılık yapan Arnavut Rüstem’in yanında duruyor, ona çay yapıyor, balık temizliyor vb. “Mafya babası edasıyla” yaşayan Arnavut Rüstem de göçmen ve kimsesi yok. Kiraz’ın büyük kızı Zakire ile kız arkadaşına takılıyor bu kez, öylesine yaşayıp gidiyor. Yazar, öykülerinde karakterler yanında, tipler yaratmayı da başarıyor. Arnavut Rüstem, Ciftek Ali bunlardan birkaçı. Ciftek Ali, Çatalca’da, anlatıcının sünnet düğününde oynayan, komiklikler yaparak halkı eğlendiren çengi. Anlatıcı onu, yıllar sonra dilenirken görüyor, anılarını tazeliyor, ona sahip çıkıyor. Son iki öykü: “Düşsel Hevesler Engininde Bir Gezinti” ve “Galata Kulesi Gülümsüyor.” Bu iki öyküde konu aynı. Anlatıcı, Haliç’te tekneyle gezintiye çıkarak, tekne sahibi balıkçı, Kavala göçmeninin yaşantısını anlatıyor. Galata Kulesi’yle, Selanik’teki Beyaz Kule arasında bir bağ kuruyor. Balıkçı Beyaz Kule’ye hapsedilen dedesi Pehlivan Murat’ı anımsıyor. Anlatıcı, Galata Kulesi’nin çeşitli yönlerden fotoğraflarını çekerek resmini yapmak istiyor. Galata Kulesi’ni gülümserken yakalamanın mutluluğunu yaşıyor. ? İstafiller Oldu mu?/ Celal Özcan/ Heyamola Yayınları/ 221 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1044 SAYFA 18
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle