06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ş umen şair ve yazar Marin Sorescu, 1936’da Bulzeşti’de doğdu. 1960’ta Iaşi Üniversitesi’ni bitirdi. 1964’te çıkan ilk kitabı Şairler Arasında Yalnız, ilgiyle karşılanarak geniş biçimde tartışıldı. 1965’ten itibaren yayımladığı şiirleriyle çok popüler olan Sorescu, dinleyicileri salonlara sığmadıklarından şiirlerini futbol sahalarında okuyordu. Tiyatro oyunları ve düzyazılar da yazdı. 1983’te Paris Mallarmé Akademisi’ne, 1992’de Romanya Akademisi’ne üye seçildi. Kültür bakanı oldu. 1996’da Bükreş’te tedavi edilmekte olduğu hastanede öldü. Sorescu, şairliği hakkında, tipik bir ironiyle, “Tıpkı sigara içmediğim için sigarayı bırakamayacağım gibi, yeteneğim olmadığı için yazmaktan vazgeçemem. Bir şey söylemekle pek çok başka şeyi söyleyememiş olurum”. diyordu. Ona göre şiir, özlü ve adeta cebirsel olmalıydı. Eserleriyle dokuz ulusal, dört uluslararası ödül kazandı. Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterildi. Craiova’da bir ulusal tiyatro binasına adı verildi. Kitaplarından bazıları: Şiirler, Don Kişot’un Gençliği, Öksürük, Denizdeki Pınarlar, Yaşam Suyu Ölüm Suyu, Sansürün Seçtiği Şiirler, Geçit, Köprü… Martin Sorescu iir Atlası CEVAT ÇAPAN Marin SORESCU/ Şiirler/ Çeviren: Baki Yiğit Gözlüğümü takıp Okumaya başlıyorum. Olağanüstü hiçbir şey görmüyorum… Diyor ki belirli bir nedene bağlı olmadan Biraz hüzünlenecekmişim öğleyin. Ben ışığı sevmeye devam edeceğim Dün kaldığım yerden. Dış haberler sayfası; Kanıma ve beynime girmek gibi Saçma istekleri yüzünden Hava, su ve dağlarla Tartışacağımı bildiriyor bana. Sonra da Çalışma ve ekmek almaya Gitme enerjimle, İyi mizahla ilgili sıradan haberler (Ama karaciğerimin durumuna ilişkin Tek satır yok). Nerde yazıyor bu benim İnanılmaz yanlışlarla dolu yaşamım? KUM SAATİ Yavaşça boşaltıyor muyum kendimi Yoksa dolduruyor muyum? Ne yöne Çevirirsen çevir, Kumun akışı aynı. SANATÇININ PORTRESİ Ayakkabılarımı yola bıraktım. Pantolonuma gelince, ağaçlara attım onu, yapraklara doğru. Ceketimi rüzgârın omzuna dürdüm. Eski şapkamı önüme gelen ilk buluta verdim. Sonra ölümün içine geri çekildim kendimi incelemeye. Kendi portrem aslına sadıktı. Öylesine benziyordu ki tümüyle göründüğü gibi olan insanlara Unutmuştum onu imzalamayı Bir taşa yazdım adımı. SATRANÇ Beyaz bir gün oynuyorum, Siyah bir gün oynuyor. Bir düşle ilerliyorum, Onu savaşa sokuyor. Akciğerime hamle ediyor, Aşağı yukarı bir yıl düşünüyorum hastanede. Parlak bir kombinasyon sergiliyorum Ve siyah bir gün kazanıyorum. Belayı sürüyor Ve beni kanserle tehdit ediyor (Şu anda haç biçiminde oynayan). Ama bir kitap koyuyorum önüne, Geri çekilmek zorunda kalıyor. Birkaç taş daha kazanıyorum. Ama, işte, yarı ömrüm Gitti. Sana şah çekersem iyimserliğini kaybedersin, Diyor bana. Önemi yok, diye espri yapıyorum, Duygu roku yapacağım. Arkamda karım, çocuklar, Güneş, ay ve diğer seyirciler Her hamlemde kaygılanıyorlar. Bir sigara yakıyorum Ve oyuna devam ediyorum. YEMEK LİSTESİ Kahvaltı için ince bir dilim tereyağlı Yaşam. Yanında su alırız, sürekli yükselen (Dün gece dünyanın üç çeyreğini kapladı). Ve onu kaynatıp mikroplardan arındırırız. Öğleyin iyi ve esaslı yeriz, Üç tabak toprak: Kara toprak, lös, kil. Akşam, pişmiş yemeğimiz olmaz genellikle. Ya Bir parça ballı yıldız Ya da bitmemişse Biraz mutluluk alırız (aslında Pazar günleri için sakladığımız) Ve başka ne kaldıysa. ? *Pythia: Gaipten haber veren Apollon rahibesi. (Ç.N.) SAYFA 23 ‘Işığı kapayınca Kelebeklere acıyorum’ Hem benim Hem de sırtladığım Cennetlik ruhların Son çare diye Bir kedinin kaprisine Bağlı olduğumuzu düşünmek Feryat etmem için yetiyor. Git, fare yakala sen, Sakın serbest bırakma Dünya savaşlarını artık, Lanet olası Tembel! CENNET MERDİVENİ Bir örümcek ağı Sarkıyor tavandan. Yatağımın tam üzerinde. Dikkat ediyorum Biraz daha alçalıyor her gün. Cennet merdiveni Gönderiliyor bana diyorum, ‘Yukarı’dan geliyor. Önceki kendimin sadece hayaleti olan Bu erimiş halime rağmen Sanıyorum bedenim Bu ince merdiven için Çok ağır. Ruhum, sen çıkmalısın önce, Yavaş yavaş! DAĞ Bir kaldırım taşının yerine konuldum. Üzücü bir karışıklıktan buradayım. Üzerimden Küçük arabalar, Kamyonlar, Tanklar Ve her türlüsünden adımlar geçti Öğleye kadar güneşi hissettim, Gece yarısına kadar ay’ı. Bulutlar gölgeleriyle abandı üstüme. Çetin ve etkili olaylar Sertleştirdi etimi. Bu granit yazgımı bir stoik* gibi Kabul etmeme rağmen Ara sıra kendime sürpriz yapıyorum bağırarak: Canımın Dayanabilen yanında dolaşın sadece, Ey barbarlar! DENİZ KABUĞU Bir deniz kabuğuna saklandım, ama hangisiydi unuttum. Artık her gün dalıyorum denizi parmaklarımla süzerek bulmak için kendimi. Dev bir balığın beni yuttuğunu düşünüyorum bazen. Her yere bakarak emin olmak istiyorum beni bütün bütün götürdüğünden. Deniz yatağı çekiyor beni, hepsi birbirine benzeyen milyonlarca kabuk tarafından geri çevriliyorum. Yardım edin, onlardan biriyim ben. Keşke bilseydim hangisiyim. Kaç kere gittim onlardan birine doğrudan, ‘Bu ben’im’ diyerek. Ancak, ne zaman tutup açtımsa boştu. DUBLE Gece Biri giyer giysilerimi. Sabah ayakkabılardaki taze çamuru fark ederim. Acaba başka kim çıkar aynı yürüyüşe benim gibi? Geçenlerde Düşüncelerimi de giymeye başladı. Uyandığımda hiç bulamıyorum onları Bıraktığım yerde. Yıpranmışlar, bitkinler, gözlerinde koyu halkalar. Belli ki biri Düşünmüş onlarla, Bütün gece. Acaba başka kim taşır aynı canı benim gibi? HASTALIK Doktor, Çok kötü hissediyorum kendimi burada, Bedenimin her yeri ağrıyor. Gün boyunca güneş sıkıyor canımı, Geceleyin ay ve yıldızlar. Bulutlar çok üzüntü veriyor bana. Kış gibi uyanıyorum Her sabah. Her türlü hapı kullandım, ama boşuna. Nefret ettim, sevdim, okumayı öğrendim. Hatta kitaplar okudum. İnsanlara anlatıp öğrettim, İyiydim, hoştum… Bütün bunlar için çok para harcadım, Ama hiç yararı olmadı, doktor. Sanıyorum ölüm hastalığını kapmışım Bir süre önce Doğduğum zaman. IŞIĞI GÖRDÜM Dünyadaki ışığı gördüm de Doğdum Nasıl yaşadığınızı görmek için. Sağlıklı mısınız? Güçlü müsünüz? Mutlulukla aranız nasıl? Teşekkür ederim, cevap vermeyin. Cevaplar için zamanım yok, Soru soracak zamanım var ancak. Ama burası hoşuma gidiyor; Sıcak, güzel, Işık o kadar çok ki Otlar büyüyor. Ve o kız Bana candan bakıyor… Hayır, yavrum, beni sevip de başını derde sokma, Ama bir acı kahve alırım Senin elinden. Nasıl yapıldığını bilmen Hoşuma gider. İKARUS’U OYNAYIŞ Gidip istedim kuşlardan, Bir tüy Verdi bana her biri. Akbabadan bir yüksek tüy, Cennetkuşundan bir kırmızı, Sinekkuşundan bir yeşil, Papağandan bir konuşan, Devekuşundan bir utangaç Ah, ne kanatlar yaptım kendime. Onları ruhuma takıp Başladım uçmaya. Akbabanın yüksek uçuşu, Cennetkuşunun kırmızı uçuşu, Sinekkuşunun yeşil uçuşu, Papağanın konuşan uçuşu, Devekuşunun utangaç uçuşu Ah, nasıl uçtum! KAPININ ALTINDAN Her gün gibi Bu gün de verildi bana Kapının altından. R ACIYORUM Işığı kapayınca Kelebeklere acıyorum, Açınca da Yarasalara… Kimseyi incitmeden Bir tek adım atamaz mıyım Başımı ellerimin arasına alıp Korumak istediğim Çok acayip şeyler oluyor, Ama yok ediyor onları Yukarıdan atılan çapa… Yelkenleri yırtıp atmanın Zamanı değil yine de. Kalsın öylece. AH LAMBA Bize ışık vermeyi üstlenen lamba, gün söndürdü seni; gündüz vakti nasıl da budala gibi, kaz gibi duruyorsun ışımadan öyle. Işığın kedilerin ateşböceği gözlerinden de zayıf. Ama sana sevgim hep aynı. BOŞ İNANÇ Kedim yıkanıyor Sol patisiyle. Bir savaşımız daha olacak. Çünkü dikkat ettim Ne zaman Sol patisiyle yıkansa Uluslararası gerilim Çok artıyor. Nasıl sürekli görebiliyor Beş kıtayı birden? Gözbebeklerinde Bütün dünyanın Noktasız virgülsüz tarihini Önceden bildirme Gücüne sahip Pythia* mı Oturuyor? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1044
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle