06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Betül Tarıman’dan acılara dair şiirler Ağır Tören Betül Tarıman, yeni kitabı Ağır Tören’de imgelerini şiirin doruğuna taşıyor. Gözlemlerini, yaşantısını, bilinçaltında birikenleri önüne koyuyor “karnında kelimeler”le şiirler yazıyor hayatımız değişsin diye. Şiir hayata müdahaledir elbette. Gücü yetmez iktidarın kötü gidişine dur demeye, yozlaşmanın boğucu ortamına, yıkımlara, acılara ama her şeye dikkat çekebilir olanakları elverdiğince. Şiirseverler Ağır Tören’de insanlığın zulümlerle nişanlı haritasında geziniyor. Ë Gültekin EMRE ğır Tören “Dünden önceki gün”de çıkarıyor okuru yolculuğa: Sahtekârlıkları, gün ortalarında yaşananları, tanıklıkları, sınırların arasında gidip gelmeleri, ağırlaşan yaşamları... Yolculuk dünden bugüne coşkulu, sorgulayıcı, karamsar sürüyor yeni pencereler, kapılar aça aça bugüne: Bugünün eksiklikleri, kırgınlıkları, bölünmüşlükleri, parçalanmışlıkları, yaraları içinde yarına ulaşmak için çabalar sözcüklere, imgelere. “Yarından sonra” gelir “bugün sayıların söylediklerine, zenginliğine, isteğine, niyetine, iyiliğine, hikmetine, dileğine... kaptırıp kendini. Yaşanan anın fotoğraflarıyla yüklüdür bugün, düşlerle beslenmiş “hata pay”ları azaltmış biçimde. Kendine kalarak hep günlük yaşamın dokunaklı, hassas karakterinin portresini çiziyor Betül Tarıman. “Cevizli Çörek” vardır bugünde “Şehir mezarlığı” da. “Örtüsünü” kaldırarak, “metresi” olarak sözcüklerin bir aşkın içinde kendini yolcu bulma serüvenidir bu yolculuk. Kendine kıvrılıp, “bir sarılıp bir açı”larak, “gördüğü her yüzde bir yüz” arayarak, rüyasına düşen çiğlere kurban gitmeden “dehşet görüntülerden” geçip gidiyor “bu bir sır bir kendimiz bilelim” diyerek. Sonra “o yerde” yazılan şiirlere ulaşıyor okur bir “çay” molası vererek. O molada “esenlik” vardır, “eski bir terziye” çırak durmuş çay yapmasını bilmeyen biri geliyor yanınıza. “Çaydanlıkta kuş sesleri” duyarınız “özlem”i içinde taşıyan. “Islak bir ıslıktır çay” “adalar vapuru” kalkarken yaşantınızdan. NE AYNADAN, NE YÜZÜMÜZDEN VAZGEÇEBİLİYORUZ Aslında ne bugün ne yarın dinecek ağrılarımız, hayatla, kendimizle çekişip, çelişip, didişip durmalarımız. Şiir bunların sahneye konduğu bir arena değildir ama yine de göz önünde olanlar bunlar çoğu zaman. Ne aynadan vazgeçebiliyoruz, ne yüzümüzden. Sayılara sığınıyoruz yaşımıza başımıza, geçmişimize, geleceğimize bakarak. Sayılar yaşıyor bizimle, eskiyerek, kendilerini yenileyerek. İstekler, düşler, yaşanmışlıklar, gözlemler, gözcülükler, görüntüler... “Evham”lar ağır bassa da çoğu zaman “insan bazen göremiyor/ kalp gözüyle gördüğünü.” Sonra çoğalıyor sayılar sessizce, göze batmadan, batıp çıSAYFA 10 A karak o büyülü geçmişe, engine, derine. Öyle ya “herkesin bir yeri vardır/ gittiği öldüğü kaldığı bir yer.” Sevilen giderse kendi dünyasına evrile evrile “alfabeden bir harf eksilir” sayıların, alfabenin de dengesi değişir. Yazmak ise bir başka yere alıp başını gitmedir, sayılar ise gövdelerini seyre çıkarıyor orada burada. Saat, zaman, aşk! Rakamların aşka doğrulttuğu ok! Hepsi bir bütünün parçaları, parçaların bütünü! Çünkü “rakamların da ruhu” vardır biz görsek, göremesek de. Ne de olsa elmayı dalından kovduran hayattır. “Kasaplar çıraklar”, “atölye sahipleri mağdurlar”, “iki alzheimerli bir abla”, neler nelerle dopdolu hayat: “Kör bir jilet gibi atılmış dünyanın suratına.” Oysa “dünya evi açılmış meraka” ama kimin umurunda “kimsesizliğe kapı”lar açılır, bu nedenle “susuyoruz çıkmanın bilincine varıp derdimizden/ ki dert kıvamlıdır bir hikâyeye olmuştur ad.” “Küçük kasabalar” geçilir küçük hayatlarla zenginleşen; “ıssız bir hayal”dir şimdi oralar. Elbette “büyük kentler telgrafhanede kuşlar” gibidir antenleri dünyaya açık. Kentler, “bir leş gibi yığılır” insanın önüne göçleri, ölümleri, yoksulluğu bağrına basıp. Sonra “Salih Sokağı”nın capcanlılığına ne demeli? Burada varsa yoksa hayaller, bir de toz kondurulmayan rüyalar vardır gecegündüz yaşayan, capcanlı yaşanan. Resmi ideolojilerin rüzgârına karşı durmadan olmaz oraya buraya eğilip bükülmemek için. Yemek, çörek kokularının sindiği, sofraların kurulduğu, yer yer bir “savaş” alanı gibi olan evler, yaşamlar bu hayatla haşır neşir şiirlerin dünyasında boy veriyor. Kadınlar hem annedir burada, kimi zaman yorgun, kim özlenen bir sevgili olduğu hallerde acı, bezmişlik, bıkkınlık, yıpranmışlık, yorgunluk... gözlemlenir. “Baktım da büyümüşüm hayatın yokluğundan/ annemden olduğum gibi değilim.” Bir değişme, bir silkelenme, yenilenme, diklenme var içinde kendimizi bulduğumuz bu şiirlerde. Sakatlanmış ruhları iyileştirmeye hangi kremlerin gücü yeter ki şiir olmazsa elimizde, dünyamızda? Böyle durumlarda “çocuğun yüzünde geç kalmış bir baba” vardır. “Çaya atılan iki şeker iki keder”dir her zaman. Oysa çocukların yüzünden babalar “gelir geçer.” Çürüyen, yozlaşan, yabancılaşan toplum oluşumuza şu iki dize nasıl da damgasını vuruyor: “Şehir mezarlığının altında bir şehir var/ bizden kalabalıklar ve dilleri kehribar.” Betül Tarıman’ın ‘Ağır Tören’de yer alan şiirleri hayatı kadınca algılamanın şiirleri ama yalnızca kadın duyarlığına indirgenemeyecek kadar da farklı... FİNCANDAN DOLUP TAŞAN ACI Sesi, sözcüğü yineleyerek kurulan cesur şiirlerinde Betül Tarıman, farklı oluşunu önümüze koyuyor: “Sararmış yakası hayat çilesinden/ çektiği hayat çilesinden çocukluğun keskin virajlarında/ yıkılır ruhu çektiği hayat çilesinden.” Babaların kaşları “göğü çizer” her şeyden habersiz gibi. Onun için insan “yalnızlığının” derler. Kendi eleştirisini, konumunu saptıyor arada bir şair: “Ne kendimin önümdeyim ne de arkasında/ gittiğim hep aynı yol cesaret diyerek yürüyorum bilinmeze/ ne çok yol almışım kalmamış çalınacak kapım.” “Kuşku odasından bir çıksa” çözülse içindeki o koskoca hayat! Kendini “ekvatorda kalmış bir yabancı” gibi duyumsadığı oluyordur bazen “kan ter içinde.” Nasıl öleceğini merak ediyordur her gün onca sıkıntı, dayatma içinde. “Her gün” kendini arıyor”dur “elinde bir harita”yla. Aslında “korkak” biridir “aşka ve devrime “ inanan biri olarak ama bunu şiirlerinde sezmemizin olanağı yok. “Çelişiyor çocuk” ruhu “kendiyle.” “Eşyanın ve insanın sabrını” deniyor, kendini sorgulamadan da vazgeçmiyor. “Her gün oturup” kalkıyor kendine. Tekmeleyerek kendini zaman zaman ağlayarak bakıyor geçmişine. Kendine “insan nedir günahlarından başka” diye soruyor. “Olup, açacağı karma bir sergi her birinde farklı” duran. Anne ise şiirlerin, dünyanın baş köşesindedir hep. Hayat yorar. “Acı” dolup taşar fincandan. Şair, “bir buğu kadar”dır. Kadınlığın bilincinde olan “daha çok kadın”dır şimdi, artık. “Dergi kapaklarından gemiler” yapıyor. “Asansörlerden” korkuyor. “Ölmeye yatmak” istiyor. Ölüm “siyah bir kadındır” “siyah bir kadın siyah bir kadını ancak/ sözle toplar kendinden.” Kadınlığın, kadın dünyasının, hayatın ağır yansımaları, ağırlığının hissedildiği şiirler Ağır Tören’dekiler.... Annelik, eş, sevgili olma halleri. Cinsellik iyice seziliyor hayattaki rolüyle “evlilik süsü verilmiş odalarda”: “Her kadın her erkekte” ürperir, her erkek her kadında erir, bu bir aşktır. “Tene de heves”ler biçilir, “her dokununca olmuyor/ ten de konuşulmak istiyor/ elleri var dokunulmak istiyor,” dudaklar ki her ağza umut vermez, kapı aralamaz. Tensel isteklere ustaca gönderme. Aile ortamında sevişmeye şu dizeler örnek: “Düğmelerimi çözdüm uyuyordun perde kapan/ çocuklar da nereden çıktı kapıyı örtmüştüm.” Yine sevişmenin köpürmesi: “Olmadı oturalım arka koltuğuna dolmuşun/ tenlerimiz birbirine amade/ sıcakta sevişilmezmiş olsun/ kuşlar kanat çırpsın ses verdiklerine.” “Gördüğü her yüzde bir yüz” ararken kadın, “erkekleri içeri alıyor kızları dışarıda bırakıyor” düşlerinin peşinde. Kadının bakımlı olması için reklam dünyasının bombardımanını unutmamalı: “Çene altı tüylerini al/ herkes yapıyor sen de erotik çamaşırlar al.” “Topal bir at gibi beden” sürüklense de isteklerini dışa vurmadan yapamıyor işte. Çocukluktan kalan görüntülerden süzülüyor şu dize: “Yurt sandığım yer mezarlıkmış meğer ölü babamı annemin üstünde.” Bu dizeyi tamamlamak okura düşüyor. Kendini salıveren bir kadının fotoğrafını şu dize çekiyor: “Cilveli ben yokum artık ne zamandır tüylerim almıyorum.” Ardından şu çarpıcı dizeler geliyor: “İnatçı bir sesle konuşuyor kalçalarımı örtmüyorum/ tahrik gücüm düşük kırmızı iple beline dola beni/ sev beni az öpüleyim az dokun arka mahallede gezinmeyelim.” Ağır Tören, çok katmanlı dize yapısıyla, sezdirmelerin öne çıkmasıyla farklı bir kitap. Hayatı kadınca algılamanın şiirleri bunlar ama yalnızca kadın duyarlığına indirgenemeyecek kadar da farklı. ? Ağır Tören/ Betül Tarıman/ Yapı Kredi Yayınları/ 138 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1044
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle