Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hubert Selby Jr.’dan ‘Bir Düş İçin Ağıt’ Hubert Selby Jr. ‘Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne...’ ği şey de tam olarak bu: Empati. Romanı okuduktan sonra, o her şeyiyle çırılçıplak gösterilen “bağımlılara” karşı bir empati kur(a)mazsan, lütfen suçu yazarda arama okuyucu! Kendi zihnini biraz kurcala. HAYALLER, HAYALLER… Bir Düş İçin Ağıt’ta Selby Jr., her şeyi dört kahramanı üzerinden anlatıyor. Dört insanın, eşzamanlı kurduğu “hayallerin götürdüğü yıkım” söz konusu burada. Romanda anlatılan insanlardan ilki ve kanımca en büyük, bununla birlikte en tanıdık yıkımı yaşayan Sara Goldfarb. Sara Goldfarb, romanın tek yaşlı kahramanı. Brooklyn’in Bronx’un yoksul mahallelerinden birinde, Coney Island’da, yalnız yaşayan bir dul o. Sara’nın, en büyük hayali ise zayıflayıp bir televizyon şovunda kendine yer bulmak. Çok bildik bir hayal Sara’nınki: Günümüzde de sıkça yaşadığımız cinsten bir “ev hanımı sendromu”. Televizyonda bilmem kaç milyona zayıf görünme tutkusuyla çıktığı yolda Sara, çok büyük bir çöküşün yükünü taşıyacaktır yaşlı omuzlarında roman boyunca. Zayıflama hayali uğruna çektiği çileler bir yana, bu yolda başarıya ulaşabilmek adına “doktor tavsiyesiyle” kullanmaya başladığı ilaçlar onun çöküşünü hazırlayacaktır. Romanın bir başka kahramanı ise Sara’nın oğlu Hary. Onu da annesiyle yaşadığı sorunlar ve bağımlılığın anlatıldığı önemli bir “figür” olarak görüyoruz. Diğer kahramanlar ise Sara’nın “keş” oğlu Harry’nin çevresinde gösteriliyor bize yazar tarafından. Onlar da Hary’nin kız arkadaşı Marion ve çocukluğunu birlikte geçirdiği yakın arkadaşı Tyrone. Romanın bu üç kişilik “genç kadrosu” ile yazar, kısa yoldan para peşinden koşan gençliğin hikâyesini anlatıyor. Ama bu üç gencin kısa yoldan parayı bulma planları da oldukça ilginç: “Küçük” bir uyuşturucu işi. Onlar da bu küçük işi hallettikten sonra, uyuşturucuyu bırakıp kendi hayallerinin peşine gidecektir. Kimi dünya turu düşlüyordur, kimi küçük bir evde kendine yetecek kadar para, kimi ise sanatçıların uğrak mekânı bir kafe açıp işletmek. Yani, romanın dört kahramanı da parlak bir gelecek beklentisiyle kendinden geçmiş durumdadır ve yol boyunca yaşadıkları “küçük” aksilikler sadece ve sadece yol kazalarıdır. Sonrasında her şey çok güzel olacaktır. Yani hayaller, hayaller... GERÇEK KAHRAMAN: BAĞIMLILIK Romanın asıl kahramanı, bu dört karakterin çok dışında ama hepsinin içine sonuna kadar işlemiş durum “bağımlılık”. “Bağımlılık” öylesine bir kahraman ki romanda, tüm karakterleri eline alıp istediğini yaptırıyor; her koşulda onun sözü dinleniyor ve şüphesiz itaatle, diğer kahramanlardan istediği her şeyi alabiliyor. Roman zaten “bağımlık” ve kaybettirdikleri üzerine, fakat burada adeta ete kemiğe bürünmüş bir halde görebiliyoruz onu. Darren Aronofsky’nin deyişiyle bir “canavar” rolü verilmiş romanda ona ve yok etmek, eriterek tüketmek amacıyla hareket ediyor. Sara Goldfarb, zayıflama tutkusuyla kullandığı ilaçlara; Hary ve arkadaşları ise romanın büyük bölümünde bunu “Hem zaten böyle bi bağımlılığım yok” (s. 187) diyerek inkâr etseler de uyuşturucuya bağımlıdır. Bu bağımlılık onları, yavaş yavaş eriterek sona götürür. Romanda her ne kadar ses verilmemişse de bu duruma, karakterleri yöneten o’dur aslında. “Romanın kahramanı Sara değildi. Harry de. Ne Tyrone, ne Mariondı. Kahraman, karakterlerin düşmanıydı: Bağımlılık” (s. 17). Roman, dört kahraman için de eşzamanlarda gelişen üç aşamadan oluşuyor: Hayallere doğru yükseliş, zirvede bir süre kalış ve çöküş. Karakterlerin bağımlılık kazanma süreçleri, bu süreçten bir süre mutlu yaşaması ve sonrasında bu bağımlılıktan zarar görmesi sürekli aynı doğrultuda gelişiyor roman boyunca. Fakat, bu ivmeye ayak uydurmayan tek bir karakter yer alıyor hikâyede. O da tahmin edilebileceği gibi bağımlılığın ta kendisi. Tüm bu süreçlerde yükselişte olan, dur durak dinlemeyen ve hep daha fazlasını isteyen bir durum olarak dikkat çekiyor. BİTMEZ BİR DESTAN Ana çizgisi “bağımlılık” teması üzerinde gezinse de aslında bundan çok daha fazlasını anlatıyor Bir Düş İçin Ağıt. Hikâyenin satıraralarında, metnin altında yatan cevheri yakalamamız mümkün. Bu satıraralarından çıkan en önemli noktalardan biri ise gerçek ve bu gerçeğin hemen yanı başında gizlenen “illüzyon” olgusu. Televizyonun yarattığı büyülü dünya ve gerçeklik arasında bocalayan Sara, yine gerçek dünya ve uyuşturucu etkisiyle yaşanılan “diğer âlemde” gidip gelen gençlerin başından geçenlerle anlatılıyor bu durum: “Büyülü dünyalar” olarak işaret edilen noktaların, aslında büyük bir aldatmaca olduğunun üzerinde duruluyor. Tıpkı Amerikan Rüyası aldatmacaları gibi... Amerikan Rüyası da böyle bir şey değil mi? İşte bunun üzerinde duruyor roman. Selby Jr. da kendi romanını anlatırken şöyle diyor: “Bu kitap, Amerikan Rüyası’nın peşine düşen dört bireyin ve bu çabanın sonuçları hakkındadır. Onlar yüreklerindeki Görüyle Amerikan Rüyası’nın illüzyonu arasındaki farkı bilmiyorlardı. İllüzyonun yalanını, Görülerinin hakikatini deneyimlemelerini olanaksız kıldılar. Sonuçta, değer verilen her şey kayboldu” (s. 14). Bu noktadan bakılırsa Bir Düş İçin Ağıt, anlam kazandığı kadar değer de yitirebilir. Romanı sadece “Amerika” ve “Amerikan Rüyası” ile sınırlamak olanaksız ama işin içinde Amerika olunca, “sınırları zorlayan” bir durum söz konusu oluveriyor ister istemez. Amerikan Rüyası’nın yukarıda değindiğim aldatmacaları sadece Amerika’ya özgü bir durum olmaktan çok çok uzun yıllar önce çıktı. Roman da haliyle, “sadece Amerikan gerçekleriyle yoğrulmuş” izleminin çok ötesinde bir noktaya yerleşti. Bu yönüyle Bir Düş İçin Ağıt, dünyalı bir roman. Dünyanın her yerinden örneklerle beslenebilecek bitmez bir destan. Romanı destan olarak nitelemekle abartı yaptığımı düşünmüyorum. Hatta, yazarın kaleme getirmek istediği yapıtın da tam olarak bu olduğu kanısındayım. Bir ağıttan çok, bir destan bu roman. Hubert Selby Jr.’ın romanda kullandığı dilinden kurgusuna kadar her şey hissettiriyor bunu okuyucuya. Kahramanların içine düştüğü durum da sonuna kadar destekliyor bu durumu. Romanı elinize alıp içine girdiğinizde, acılarla dolu bir dünyaya da kapınızı açmış olacaksınız. Filmin yarattığı etkiden çok daha dehşetlisine kapılacaksınız. Selby Jr.’ın kaleminden dökülen ıstıraba tanık olacaksınız. Belki günlerce kötü düşler de göreceksiniz ama bu roman, huzursuz geçirilmiş birkaç uykusuz geceye değer. İnsan ve hallerine dair dehşetli bir hikâye Bir Düş İçin Ağıt. ? e.erayak@gmail.com Bir Düş İçin Ağıt/ Hubert Selby Jr./ Çeviren: Can Kantarcı/ Ayrıntı Yayınları/ 272 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1087 Hubert Selby Jr.’ın, beyazperdeye de aktarılmış romanı Requiem For a Dream, Bir Düş İçin Ağıt adıyla Can Kantarcı tarafından Türkçeye kazandırıldı. Roman, bağımlılık ve insanı düşürdüğü durumlar üzerine kaleme alınmış. Yazarın kullandığı dil ve oluşturduğu kurguyla bir ağıttan çok “destan” havası taşıyan roman, insana ve hallerine dair dehşetli görüntüler sunuyor. Ë Eray AK itabı görür görmez, özgün adıyla Requiem For a Dream‘i ilk izlediğim zaman geldi aklıma. Heyecanlandım. O heyecanla da kitabın sayfaları az sonra çevrilmeye başlamıştı zaten. Film şahaneydi ve filmin şahaneliği kurgusundan, senaryosundan, oyunculukların mükemmelliğinden öte hikâyesinden; hikâyenin insanı rahatsız edici hallerinden geliyordu. Bağımlılık üzerine kotarılmış kusursuz bir hikâyesi vardı filmin ve bu şahane hikâyenin yazarı da küçük bir araştırma sonrası adını öğrendiğim Hubert Selby Jr.’dı. Brooklyn’e Son Çıkış adlı kült kitabın da yazarı olan Hubert Selby Jr., kendi yaşamından esin alıp sayfalara aktardığı romanlarıyla tanınıyor. Selby Jr.’ın elimizdeki son somanı da öyle: Yaşamdan yapıta seğirten yolu izlemiş. “Bir Düş İçin Ağıt” adıyla Türkçeye Can Kantarcı tarafından çevrilen roman, Selby tarafından 1978’de kaleme alınmış ve 2000’de de Darren Aronofsky tarafından beyazperdeye aktarılmış. Her iki haliyle de yankı bulmuş yapıt. Yazar bu romanda, “kendi dünyasına ait insanların”; gördüğü, bildiği, tanıdığı yaşamların; kaybolmuşluklarını, zaaflarını, vicdan ve vicdansızlıklarını, “bağımlılıklarını” anlatıyor bize. Bunu da okuyucunun kafasına o kadar vura döve, göre göstere yapıyor ki amacı olan “sersemletmeyi” en üst noktaya taşıyabilsin. Kitabın önsözünü yazan Richard Price’ın Selby Jr.’ın romanda yapmak istediklerine dair şu sözü oldukça dikkat çekici: “Selb, her şeyden önce, bizi kelimenin tam anlamıyla sersemleterek başkalarıyla empati kurmamızı sağlar.” İşte; Bir Düş İçin Ağıt’ın yapmak istedi K “Requiem For a Dream” filminin afişi (üstte) ve filmden bir sahne... SAYFA 8