16 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ş nlü Rus klasiklerinden şair ve yazar İvan Alekseyeviç Bunin, 1891’de, doğduğu Orlov yöresinin güzelliklerinden esinlenerek yazılmış Şiirler başlıklı ilk kitabı yayımlandı. Açık Göğün Altında (1898) ve Yaprakdökümü (1901) adlı şiir kitapları “Puşkin Ödülü”ne, değer görüldü (1903). Antonov’un Elmaları (1900), Çamlar ile Yeni Yol (1901), Kara Toprak (1904) adlı öykü kitapları art arda yayımlandı. 1911’de yazdığı Sususuz Vadi adlı büyük öyküsünde yazar soylu ailelerin çiftlik yaşamlarındaki güncel sorunlarını ele aldı. 1933’te Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görüldü. Bunin 8 Kasım 1953’te Paris’te yaşama veda etti. SÂDİ’NİN VASİYETİ Palmiyece cömert ol sen; olamazsan, servi gövdesi gibi – Olduğun halinle görünmeye çalış: açık sözlü ve ciddi. *** Bildik koltuğuna, cam kenarında, Oturmuştu kalkık kaşlı dedecik. Sehpada, çay bardağının yanında, Bir sigara tüterek, bitiş anında, Gök şeritler üflüyordu incecik. Genç kış güneşi şahlanıyordu Yumuşacık dumanların ağında Dedenin mat yüzünü arıyordu, Şavkını batıya kaydırıyordu Evin çöle dönmüş odalarında. Saat, o bilinen kesin hükmüyle Tıklarken, kim bilir kaçıncı defa, Dede fecri gözlüyordu ürküyle, Ve sigara, o uzayan külüyle Hoş bir koku saçıyordu etrafa. *** Köşede tesadüfen karşılaştık. Akşamdı. Acelem vardı güya – o anda iki şimşek Alaca karanlığı kılıçlar gibi yardı, Parlayan kirpiklerden aniden süzülerek. Yüzünde parlak tülden bir krep vardı, ipince, Ama güz yeli onu hafifçe araladı; Yüzü, parlak gözleri apaçık belirince Fark ettim onlardaki o eski canlılığı. Gülümseyip başıyla kibarca selamladı Ve öyle boynu bükük, rüzgâra direnerek, Dönüp kayboldu sonra… Mevsimlerden bahardı… O her şeyi unutmuş, bağışlamıştı demek. YALNIZLIK Solgun yüzlü, yabancı uyruklu kadın Yıkanırken denizde akşamüzeri, Birilerince görülmek istemiş anlaşılan Sahil dalgalarından fırlayıp koşarken İnce trikosuyla, vücuduna yapışan. Geniş bir bornoz geçirmiş sonra sırtına, Kumsala oturup erik yemiş enikonu, Bu arada korkunç ağızlı kocaman bir it, Gök gürültüsünü anımsatan havlayışlarla, Üzerindeki siyah noktacığı “hop” diye Sahile itmek isteyen leylak rengi köpüğe Sevinçle atlıyormuş… Uzak enginde Yıldız gibi parlayan bir fener yanmış… Soğumaya başlamış kum, ay aydınlanmış Ve kırılmaya başlamış kıyı dalgalarının Üzerindeki yeşil parlaklık… Karşıdaki Dik sahilin üzerinde, gökyüzünün orda, Yapayalnız bir bank kararıyormuş… Ve Bir süre açık başlı bir yazar oturmuş ona, Öğle vakti bir yerden misafirlikten dönen, Derin derin çekip sigarasını gülümsemiş Ve kendi kendine “Ah, o triko gerçekten, onu bir zürafaya benzetiyordu!” demiş. İNSANLIĞIN OĞLU Vahiy, I Ben, John, kardeşiniz ve yardakçınızım Acıda ve Tanrı katında İsa’ya tanıklık Ettiğim için Patmos’ta sürgün bulundum. Ruhum tanrısal esinle esinlendiğinde Günlerden pazardı, güçlü bir ses duydum Ardımdan gelen: “Alfa ve Omega’yım ben.” Ve gözlerimi çevirerek geriye baktığım an iir Atlası CEVAT ÇAPAN İvan BUNİN/ Şiirler/ Çeviren: Ahmet Emin ATASOY ‘Yorgunum sürekli hayal etmekten’ Ü Konuşanın kim olduğunu anlamak için, Ardımda yedi şamdanlık gördüm altından. Bir erkek vardı – onların alevleri arasında – Vücuduna uygun ve upuzun giysisiyle – Belinin orta yeri altın kuşakla sıkılı. Işıldayarak beyazlık saçıyordu saçı sakalı Tıpkı dağların karı gibi ve beyaz yün gibi Ve alev alev yanıyordu parlak gözleri. Ayakları – kızgın bakıra benziyordu, Korlaşana dek tutulmuş sanki ocakta; Sesi – su gürültülerinin birleşimiydi. Avucunda yedi yıldız vardı ve ağzından Hançer fışkırıyordu, yüzü, bir güneşti – Hem de gücünün zirvesinde parlayan. Onu gördüm ve ruhum kendinden geçti. SÖZCÜK Susuyor tüm türbeler, mumyalar ve kemikler – Tek yaşayan, sözdür işte; Mazi karanlığında yiten evrensel gizler Yazıtlarla dillenmekte. Ondan değerli varlık yok zaten elimizde! Kalmalı hep pak ve arı – Öfkeli anlarımızda, acı günlerimizde – Bu ölmezlik yadigârı. BUHURDAN Sicilya’da, unutulmuş bir orman mabedinde, Huzur dolu duvarların karanlık âleminde, Harap olmuş bir mihraba soktu beni bir çoban. Orda gördüm ben o tahtı: yaşlı, umarsız, üryan… Ve önünde, sonsuz rahmet tozuyla cilalanmış, Yıllar boyu yakılmadan yerlerde yuvarlanmış Bir buhurdan duruyordu – içi yapışkan katran, Reçine ve kömür dolu, hiç bıkmadan yaktığı… Ey kalbim, unutma onun yanarak dağıttığı Mis kokuyu! Onun gibi sen de ölene dek yan! KISRAK Aldım eyerini, saldım gemini Ve o, boşanınca, zıpladı hemen. Ben de, huzur bulmuş bir mümin gibi, Minnettardım sönüp giden bu günden. Hafif yelesini savurdu kısrak, Çevirdi burnunu rüzgâra doğru Sanki müthiş güzel bir kur yaparak Birine aşk çağrısını duyurdu. Baktıkça Tanrı’nın varlıklarına Kutsamalı onun hoşgörüsünü O, tüm istekleri verirken bana, Eklemiş bir de bu bitmeyen hüznü. KIZ Hep kız babasıyım düşlerimde ben Hep şefkat ve hüzün doludur içim, Yorgunum sürekli hayal etmekten Onun en sevinçli nikâh gününü, Zorlu gidişimi peşinden bitkin Düzelterek o gelinlik tülünü. Doyamam saatlerce baksam yüzüne, Ürkek bakışına, sınırsız temiz – Direnirken kalbim bir gam yüküne Yine de mutluluktan soluyor benzim, Çünkü bir baba olarak, sessiz, Onu kadınlığa yüceltmekteyim. Sonrası mı? Onu anlatmak çok zor: Kızım resmen onun – dönüş yok geri! Evimi korkunç bir sükut basıyor – Yitip gençlik çağlarımla tastamam, Bir cenaze merasimi benzeri, Şafak söktüğünde bitiyor rüyam. GECE Buz gibi bir gece, mistral (Hâlâ uğuldar.) Dışarıda beyaz masal Tepeler, dağlar. Ak huzurum bir parıltı Kurbanıdır, ah! Ay altında kim mi kaldı? – Salt ben ve Allah. Tek o sezmiş sır dediğim Kederi dal dal, Yüreğimde gizlediğim… Soğuk, şavk, mistral. ? SAYFA 23 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1087
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle