24 Nisan 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K nemli bir öykücü Kâmuran Şipal. Elbette bu arada çok sayıda bir okur kesiminin ciddi biçimde Şipal çevirisiyle tanıştığı, sonuçta kimi yazarları onun Türkçesinden okuyarak tanıdığı da göz önünde bulundurulmak zorunda. Kâmuran Şipal imzalı öyküler üzerinde geçen hafta gereğince durduğumuza göre çeviri öykülerine geçebiliriz bu yazıda onun. Kaleme aldıklarıyla çevirisini yaptığı öyküler arasında kurulabilecek kimi bağlara, birbirleri arasında geçirgenlik gösteren öğelere yer açmak istiyorum daha çok. Bu doğrultuda iki çeviriyi, Franz Kafka’dan Hikâyeler (Cem, Çevirisi Gözden Geçirilmiş Beşinci Basım, 1995) ile Hans Bender’den İlya’nın Güvercinleri (Gürer, 2010) adlı kitapları odaklayabiliriz kanımca. Şipal imzalı öyküleri, çevirileri okurken, onun öyküleriyle çeviri öykülerinin nerede başlayıp nerede sonlandığının karıştırılacağı kestirilebilir bir çalım. itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA Şipal’in çevirilerinin öykücülüğümüze katkısı... için kör olması gerek. Bender’in seçkiye alınan, ustalıklarla örüntülenmiş bu öykülerinde iyi kurulmuş evrenler, iyi yapılandırılmış kişiler çıkıyor her kezinde karşımıza. Ötesinde bu öyküleri bir şairin kaleme aldığı da görülebiliyor bir çırpıda. Tıpkı Kâmuran Şipal öykülerinde gözlendiğince… Hans Bender’in öykülerinde önümüze gelen, kısa öykü sanatıyla ilgili değerleri başlıklar halinde notlamaya çalışalım… 1. Gerçektenlikten kopmadan, ama düşlemci açılımlara sırt dönmeden kaleme alınıyor öyküler; 2. Söylemeden anlatmanın, duygulardaki kışkırtıcı yalınlıktan yararlanmanın gizlerine erildiğini ele veriyor öyküler; 3. Bunun için işlevsel ayrıntılar, yan anlamlar öylesine ustalıkla yerleştiriliyor ki, parmak ısırmamak olanaksız buna; 4. Konuşma örgüleri, kişilerin kendini kolayca ele vermeyen zaaflarını, eksiklerini ya da yeterliklerini büyük ustalıkla yansıtabiliyor; 5. Bender, yansıttığı, ele aldığı ya da bir biçimde değindiği olayı, öykü evrenine olayeylem yanıyla değil, durumkurma boyutuyla yerleştiriyor, bu yanıyla da örnek oluşturuyor. Bu öykülerde dikkatimi çeken bir başka yanın da öyküleri kurarken Hans Bender’in yansıttığı berrak tutum olduğunu söyleyebilirim. Ustası genciyle ya da yola yeni koyulanıyla tüm öykü yazarlarının, öykü severlerin severek okuyacaklarını sanıyorum, İlya’nın Güvercinleri’ni. ŞİPAL ÇEVİRİSİYLE FRANZ KAFKA ÖYKÜCÜLÜĞÜ... Kâmuran Şipal’in Hikâyeler başlıklı Kafka çevirisinde yer alan öyküler, yazılar, metinler, bu arada eksik roman bölümleri Max Brod’un düzenlemesine dayanıyor. Şipal, bu çerçevede kitabı bütünlerken Brod’un belirlemesine bağlı kalıyor. Örneğin Brod, “Amerika romanının ilk bölümünü oluşturduğu için, ‘Ateşçi’ bu cilde alınmadı” derken, ’Kanun Önünde’ adındaki parça, Dava romanında yine karşımıza çıkmakla beraber, ‘Bir Köy Hekimi’ndeki ilk yerinde bırakıldı” notunu düşüyor. (228, 229) Kitapta yer alan metinlerden özellikle ikisinin, “Cezalılar Kolonisi” ile “Şarkıcı Josefine ya da Fare Ulusu” başlıklı anlatının Türkçede Ceza Kolonisi veya Ceza Sömürgesi, Şarkıcı Josefine ya da Fare Ulusu olarak ayrı kitaplar halinde yayımlandığı da eklenmeli buna… Kafka’nın metinlerine geçebiliriz buradan… Bu öykülerde Kafka’nın romanlarından çıkagelen karakterleri, onların değişkelerini karşılar gibi oluyoruz. Böyle olunca roman karakterlerinin öykülerde yaşadığı birer silik serüven gibi alınması da olası elbette anlatının. Kafka romanlarında karakterler, yaşadıkları, kuşatıldıkları çevre tarafından yutulur hep. Kişiler direnemez bir türlü, ötesinde başlarına gelecek olanı kendileri için belirlenmiş bir yazgı olarak yaşayacakları düşüncesiyle beklerler hep… İşte tragedik sona doğru evrilen bekleyiş böyle çıkar ortaya. Doğrusu öykülerin gerek kuruluşunda gerekse yapılandırılışında bununla uyuşan bir yazınsal tutumla karşılaşıyoruz hep. Nitekim öykülerde, dış dünyayla kişiliği arasında yaşadığı çatışmanın çitleriyle ortaya çıkan sonsuz duvarın ayırdığına benzer bir uyumuyumsuzluk, belirlilikbelirsizlik vb. eşliğinde bir ilişkilenişle karşılaştığımız öngörülebilir. Mutsuzluk, insanın böylesi bir dış dünya karşısında, buna yönelik gerçeklik algısında yaşadığı eksiklikten, daha kötüsü çarpıklıktan kaynaklanacaktır… Bu arada öykü kişilerinden baskın halde yayılan kimi duyguların ortaya döküldüğü de öne sürülebilir. Tasa, kaygı, korku, uyumsuzluk vb. duygular anılabilir burada. O halde Kafka’nın öyküleri, mutsuz, çözümsüz bireylerin kendi kozalarında sürdürdükleri sonsuzca arayışları olarak alınabilir pekâlâ. Bu durum bizi şöyle bir yargıya vardırıyor: Dış dünya ile öykü kişileri arasında bir sınır var sanki. Bu, ilk ağızda sezilebiliyor belki, ama bunu imlemeye, göstermeye çalıştığınızda başaramayabiliyorsunuz. O halde bu durum, Kafka’nın öteki romanlarından sızan kişilerin söz konusu öykülerdeki sayıklamaları gibi alınabilir bir çalım. Çünkü gerçeklik algısının karıştığını, karışacağını bize gösteren yazar, bunların birbiriyle geçirgen zeminler temelinde kaynaşmasını da doğallaştırıyor bu arada. Yolculukların, erkekle kadın arasında bir biçimde gözlenen ilişkilenişin veya bir türlü ilişkilenemeyişin öykülerdemetinlerde kapladığı alan üzerinde de durulabilir ayrıca. Bu bağlamda Kafka kahramanlarının birer “mustarip” olduklarını dile getirmek bir vargı önermesine dönüşebilir. Toplumsalbireysel derin bir vurukla birlikte gelişen bu yöndeki öykülerin sonuçta Kafka ya da Bender öyküsü olmaktan çıkarak artık bizim öykümüze dönüşmesi üzerinde nece durulsa yeridir herhalde. Buna göre Kâmuran Şipal’in öyküleriyle öykü çevirileri arasında kurulabilecek bağlar kendiliğinden su yüzüne çıkıyor demektir. Bunları birbirinin niteliğini yoğunlaştırıp artıran iç içe girişmiş etkinlikler bütünü halinde almak da olası elbette. YANI BAŞIMIZDAKİ 60 YILLIK ÖYKÜ İŞLİĞİ... Yukarıda dile getirdiklerimizi, kuşbakışı kaba bir iki satırla genelleyip sıraya koymaya çalışalım… Şipal’in gerek öykülerinde gerekse yazıda örneklediğimiz Kafka’ya, Bender’e ait öykü çevirilerinde biz, toplumsal yarılmaları birebir sırtında duyan, bireysel sorunlarıyla birlikte bunların altında ezilen kişilerle karşılaşıyoruz sürekli. Önemli bir yan da acı bir ironiyle yoğrulması anlatıların, herhangi sızıntıdan dışa vuranın algılanmasına benzer biçimde. Bir kentkır döngüsü içinde bunalan, gelecek korkusu yaşayan güvensiz bireyin, her an savaş, yıkım tehdidi altında ezilirken kendini bir dengeye oturtma çabasının öyküleri bunlar… Nitekim Kafka’yla Bender’in öykülerini okurken, bunları Türkçeye aktaran Kâmuran Şipal’in öykülerini de okuyormuşuz gibi duyguya kaptırmamız kendimizi bu nedenle olağan bir etkimetepkime bağlamında alınabilir kanımca. Bu çerçevede Kâmuran Şipal’in öyküleriyle çeviri öykülerini bir öykü işliğinin üretim gereçleri gibi görmek de olanaklı geliyor bana. Öykünün kurulup çatılması, özellikle temel öykü kişisinin yapılandırılması açısından nerelere uzanarak neleri ne ölçüde damıtabileceğimiz, bunları soyutlayıp dönüştürmekte nasıl bir yola, yönteme başvuracağımız, ne tür yaklaşımla öyküyü balonlaştırılıp uçuracağımız, Şipal’ın öyküleriyle çeviri öyküleri ardışıklık temelinde okunduğunda apaçık kavranabiliyor. Gerçekten neresinden bakarsak bakalım, öykücülüğümüz içinde katkılarını altmış yıldır her anlamda sürdüren bir yazın, çeviri eriyle karşı karşıya olduğumuz kesin. Öykü de bir oyun elbette sonuçta. Tıpkı yazarın kendisiyle çıktığı, yaşadığı serüvende olduğu gibi… O halde yazarlarla çevirmenlerin oyunlarla verimlediği öyküleri siz de bir okuma oyunu olarak alabilirsiniz. İyi oyunlar efendim size…? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1087 Ö Gerçekten Şipal’in öyküleriyle çevirileri bir arada okunduğunda böyle bir yargı olanaklıymış gibi görünebilir. Ancak bunların esinli yaratılar olduğunu söylüyor değilim kesinlikle. Öykülerden yayılan görece bir süreğenliğin altını çizmek, bunu imlemek yalnızca amacım. Kâmuran Şipal’in ulus ötesi, evrensel bir öykü kavrayışına dayalı dil kurmaya giriştiği gözlenebiliyor. Bu çerçevede öykü kişilerinin çeviri öykülerdekine benzer biçimde sürekli kurmalarla yol alışı da bunu tetikliyor kuşkusuz. Ölümünü bile kuruyor denebilir Şipal’in öykü kişileri. Bu yönde zaman zaman ussal yarılmaların etkisinde olduğunu ele veren izlerle, imlerle de karşılaşılabiliyor bunlarda. Bu doğrultuda Kâmuran Şipal imzasını taşıyan kimi öykülerle, örneğin Franz Kafka, Hermann Hesse, Ingeborg Bachmann, Hans Bender, Günter Grass vb. yazarların öyküleri, yukarıda dile getirdiklerimin birer uygulayım alanı olarak örneklenebilir burada. Şipal’in bu yazarlardan yaptığı çeviri öykülere göz atıldığında onun gerek bu öykülerde gerekse kendi öykülerinde müthiş bir devamlılık tutturduğu, bunların yazarları yaşamıyor olsa da sanki çevirisini yaptığı öykülerin yazarlarıyla bu süreci birlikte tamamlamış gibisinden izlenim bıraktığı da eklenebilir bunca sözün ardına. ŞİPAL ÇEVİRİSİYLE HANS BENDER ÖYKÜCÜLÜĞÜ... Şipal, Hans Bender’in “öykülerinden derlediği” İlya’nın Güvercinleri’ni “ilk kez okurla buluş(tururken)” kitaba alınan “Hans Bender Hakkında” başlıklı Heinz Schöffler imzalı sunuş üzerinde de durulmalı. Schöffler’in gerek Bender, gerekse öykü sanatı üzerine söylenecekleri özetlediği bu kısa yazısı, doğrusu ya fazlasıyla önem taşıyor. Bu yüzden alıntı aktarmak yerine yazının kesinlikle okunması gerektiğini vurgulamakla yetineceğim burada. O halde Şipal’in Türkçeye aktardığı çeviri öyküler hem bu sanatın birebir örnekleri hem de kısa öykü veya genelde öykücülük üzerine dile getirilebilecek yansıtımlar bağlamında birer ders notu olarak alınabilir herhalde. Hans Bender, yoğun bir yaşam deneyiminden, yazın emekçiliğinden geçerek öyküde kendine yer açmış bir yazar. Schöffler, onun “1919 kuşağına mensup bireyci bir yazar olarak, bugün Köln’de kendinden emin ve mütevazı bir yaşam sür(düğünü)” söylüyor. Gerçekten seçkiye alınan tüm öykülerinde (16 öykü) Bender, söylenecekleri ne bir eksik ne de fazla, yerli yerinde söylemesiyle, üzeri örtük suskunluğuyla, artalanı sımsıkı örülmüş doygun anlatımıyla dikkati çekiyor. Söyledikleri ya da anlattıklarıyla değil de üzerini örtüp sustuklarıyla kuruyor öykülerini Bender. Bu arada bilinç akışına benzer biçimde yaşamla uyumlu bir öykülemeyle karşılaştığımız da vurgulanmalı. Derinlere dalan, insanın en gizli köşelerine zembil indiren öyküler bunlar. Öyle ki ağırlığını da, özdenliğini de sonradan duyuruyorlar. Bir öykü yazarı olarak kaleme aldıklarının arka alanlarına uçuruyor bizi hep. Öyküyü yeni baştan kurabilmemiz için bizi yüreklendirip kışkırtıyor böylece. İnsanın, öykü konusunda Hans Bender’den öğreneceği ne çok şeyi bulunduğunu görmemesi Hans Bender Franz Kafka SAYFA 20
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle