25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D mily Dickinson XIX. yüzyılda yaşayan (18301886) Amerikalı bir ozan. Yaşadığı kentin rahibine gönül vermiş. Evli olan rahip bu yakınlığı karşılıksız bıraktığı için, Emily, kendi yalnızlığına çekilmiş. Aslında varlıklı bir ailenin kızı olduğu halde gösterişsiz bir yaşama biçimini seçerek kendi içinde yaşamaya başlamış.Bu karşılıksız sevi onu içten içe yıkarken şiire yönelerek değişik bir ruh yeteneği kazanmış. Kendine aldırmayan, bu yüzden “Rütbesi: Yalınayak” diye anılırken, şiirin gizlerine ulaşmasını bilen bir ozan olmuş. Emily Dickinson 1775 şiir yazıyor. Ama yaşarken ancak 8 şiiri basılabiliyor. Bu kendi yalnızlığında yaşayan, 53 yaşında öte dünyaya göçen, yaşamayı yetinme anlayışıyla değerlendiren ozan, ölümünden sonra üne ulaşıyor. MUSTAFA ŞERİF ONARAN Rütbesi: Yalınayak edebiyat alanıdır.” Dil içi çevirilerde bile şiirin gerçek gücü korunamaz. Divan şiirindeki bir “mıraı berceste” günümüz diline çevrilirken anlam açıklığı sağlanabilir. Ama dize yoğunluğu yalnız anlam değildir. Dizenin söyleniş biçimi, sözcüklerin iç uyumu, dizede duruşu dil içi çeviride bile tam olarak korunamaz. Bir başka dilden yapılan şiir çevirisinde durum daha karmaşıktır. Sözcüklerin değişmeceli anlamları vardır. Çeviride hangi anlamın değerlendirilmesi gerektiği çevirenin yorumuna kalmıştır. Ayşe Lahur Kırtunç şiir çevirisinin ne mene zorlu bir iş olduğunun bilincindedir: “Çeviri belalı iştir. Her sözcük bir ihanet, her dize bir tuzak. Emily Dickinson şiirinin çevirisi ise özel zorluklarla doludur. Bu zorluklar üç başlık altında özetlenebilir. En temel zorluk sözcüklerden doğandır.” Ayşe Lahur Kırtunç kısa, yalın sözcüklerin zengin anlamlı olduğunu, kapsamlı sözcüklerin kolay anlaşılır olduğunu açıklıyor. Çok anlamlı sözcükleri çevirmek, hele değişmeceli anlamların karşılığını bulmak, anlamı daraltacaktır: “Dikiş dikti bir örümcek gecede Işık olmayan yerde Beyaz bir kavis üzerinde. Pilili kadın yakası mı diktiği Yoksa bir cücenin kefeni mi Bilir ancak örümceğin kendisi Ölümsüzlük karşısında Takdiği Beden dili.” “Pilili kadın yakası” deyimi, değişmeceli bir anlam kazanarak “kadın cinsel organı” anlamına da geliyor. Bu şiiri yorumlayanlar “kadının doğurganlığını evrenin ölümsüzlüğe olan yanıtı olarak sunmaktadır.” Kimi sözcüklerin Türkçe karşılığı da değişiklik gösteriyor. Hangi sözcüğü seçmeli? Çeviriyi yapan içinde bulunduğu koşullara göre buna karar verecektir. YENİLGİLERDEN GEÇMEK Emily Dickinson gizemci bir ozan mı? Kırık bir sevi ilişkisi onu umutsuzluğa mı çekti? O umutsuzluk kendi içinde yitip gitmesine mi yol açtı? Yenilgilerden geçen insan kimliğini sorgularken gösterişli davranışların işe yaramayacağını anlamış, kendinin gerisinde durmaya alışmıştır: “Zenginlik, ün, şöhret, toplumun göstereceği saygı... hepsi gereksiz yüklerdir Emily Dickinson için. O hafif seyahat etmemizi, ağır çantamızın yükü altında ezileceğimize çevremizdeki küçük mutlulukların farkına varmamız gerektiğini hatırlatır”: “Ben Hiçkimseyim! Sen kimsin? Sen deHiçkimse misin? Öyleyse iki kişiyiz! Aman söyleme! Duyururlar bilirsin! Biri olmakne sıkıcı! Ortalıkta öylesanki kurbağaSöylemek adını Haziran boyuncaSana hayran kalabalığa.” Hiçkimse olmak! Kendi benliğine çekilerek bir gölge gibi yaşamak! Şeyh Galip’in ünlü dizesi de bu anlamı çağrıştırıyor: “Bilme cihan umurunu rindi cihan isen.” E Şiirlerini dilimize çeviren Ayşe Lahur Kırtunç’un yorumuna göre, “Amerikan şiirinin en kışkırtıcı, en aykırı ve en kalıp kıran şairi olarak tanımaktadır” (RÜTBESİ: YALINAYAK Emily Dickinson’un Şiirlerinden Seçmeler. Eflatun Yayınevi, 2009). KIRIK SEVİ’DEN GİZEMCİ ŞİİRE Bu ilginç ozanı tanımak, Ayşe Lahur Kırtunç’un çeviri serüvenindeki anlayışı paylaşmak, çağdaş şiirimize yeni olanaklar kazandırabilir. Emliy Dickinson’un şiir serüvenini bir sevi kırgınlığına bağlamak, ondaki ruh değişiminin yansıması olarak değerlendirmek yeterli olur mu? Tasavvuf anlayışı her dinde kendine göre yorumlanır. Bir ozan kendi iç sesini dinlerken, yaşamanın anlamını; kendini de, yaşama koşullarını da sadeleştirmekte görmüştür. “Yalınayak” sözü artık bir simgedir. Her türlü gösterişten uzak durmanın simgesi. İnsan, kendini iyileştirmek için içindeki yalnızlığa çekilebilir. Ama başkalarınca uslandırılmak için kapatılmak istenirse, buna başkaldırabilir. Emily Dickinson böyle bir başkaldırı içinde, Kalvenizm gibi Protestanlığı yumuşatan bir anlayışa bile başkaldırmıştır: “Alelade düzyazıya gömdüler beni Küçük bir kızken ‘Uslu’ olayım diye Dolaba kapattıkları gibi Uslu mu? Bir görebilselerdi Dönüp duran beynimin içini Sanki bir kuş vatana ihanetten Ağıla hapsedilebilirmiş gibi. Canı isterse uçar gider Bir yıldız gibi kolayca Tutsaklığına son verir Benim gibiatar bir kahkaka” Bu ruhsal değişimlerin altında hep kırık bir sevi ilişkisi mi var? Bunu gizlemek ister gibi Tanrı’ya sığınmada mı buluyor kolaylığı? Bu yüzden Emily Dickinson’u yorumlarken gizemci bir anlayışa dek gidilebilir. Sözcüklerin değişmeceli anlamları varoluşçu düşünceye, dinsel inanışlara götürmektedir bizi. Ozanın yaşama serüvenine bakıp herkes kendince bir yoruma varabilir. Emily Dickinson, şiirlerinin içine göre ad koymamış da, numaralamakla yetinmiş. Ayşe Lahur Kırtunç diyor ki: “Emily Dickinson şiirinin yorumlanmasında sık görülen bir başka olgu da şairin yaşamından alınmış bilgi kırıntılarının izdüşümlerini şiirinde gösterme alışkanlığıdır. Bunu örneklemek için 687 nolu şiire bakalım: “Şapkamdaki tüyü göndereyim sana! Belki onu görüncekimbilir Hükümdarın gelir mi insafa? Solgun bir çocuğuntaktığı ziynet eşyası, cici bici Uzun süre rahat etmiş göze deyince En inatçı kişiyi yaralar belki!” Gönlümüze sözü geçen kimdir? İsa mı, Tanrı mı, Kalvenist Kilisesi’nin rahibi mi? Bir ozanın sevisi karşılıksız kalınca yorumlar da değişebilir. ÇEVİRİ SERÜVENİ Şiirin bir tanımı da şöyle olabilir: “Şiir, kendinden başka bir dile çevrilemeyen Yenilgiler içinden geçmek iyidir. Yaşamanın anlamsızlığı belli olur. Yahya Kemal Beyatlı da bunun ayrımına varmıştı: “İnsanlar anlaşıldı. Cihanın da sırrı yok, Kalsaydı terkişimde bugün tek bir altın ok, En tatlı bir hayal için atmazdım ufkuma.” “MUHALİF TAVIR” Tasavvufun bir yetinme felsefesi olduğuna inanmak insanı mutlu edebilir. Emily Dickinson da en yüksek rütbenin “yalınayak”kalmak olduğunu anlamıştı. Mevlana’nın, Yunus Emre’nin iç dünyasını yaşamıştı: “Benliği ve yaşam koşullarını sadeleştirerek içe dönmek. Yaratabilmek uğruna sıradan bir yaşamın gereklerinden uzak kalmak. Bu yabancılaşma sonucu öze inmek ve azın içinde çoğu keşfedebilmek.” Ayşe Lahur Kırtunç, yaşama serüveni söylencelere karışan Emily Dickinson’un şiirlerini dilimize kazandırmakla yetinmiyor, özgün yorumlarla onu anlamamızı da kolaylaştırıyor. Şiirleri ölümünden sonra üne kavuşan bu ozan; kadınların onurunu koruyan, “muhalif tavır” içindeki duruşuyla boğucu yaşama koşullarına itilen kadınların yazgısına başkaldıran bir simge olduğunu göstermiş oldu. Emily Dickinson’un, bir erkeğin karısı olmayı pek de değerli bir rütbe saymadığı bir şiiriyle yazıya son verelim: “O ilahi rütbebenim! ‘Karısı’yok ki işaretim! Bu keskin rütbesunulmuş elimeCalvary’ye imparatoriçe! Krallara layıktaç hariç her şey var! Söz kesilmişayılıp bayılmadan Tanrı gönderir bize kadınlarıLâl taşınılâl taşınatutarsanAltınıaltınaDoğarduvak takarsonra da kefenBir gün içindeÜç zafer ‘Kocam’ der kadınlarağız dolusuMelodiyi okşayarakBu mu yaniyolu? ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 SAYFA 22 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1087 Emily Dickinson eğinmeler
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle