Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
T 1 ARALIK ÇARŞAMBA ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER eoman Sipaher, çeviri konularıyla fazlaca uğraşmama haklı olarak kızıyor; çünkü bana yönelttiği bir soruya kaç zamandır yanıt beklemekte. Sipaher mektubunda, Osmanlıcanın bir zümre dili, Arapça, Farsça ve Türkçe sözcüklerden kurgulanmış yapay bir dil olduğunu söyledikten sonra, “Ama zengin bir dildi.” diyor; “Zengin bir dil olmasaydı divan edebiyatı, tanzimat edebiyatı ve hatta serveti fünun, fecri ati gibi edebiyat okulları olur muydu?” diye soruyordu. Buraya yazımla ilgili bir not eklemeliyim. Teoman Bey’in, “edebiyat okulu” dediği (ama edebiyat okulu sayamayacağımız) edebiyat dönemlerinin adları, özel ad kapsamında olduğundan bence büyük harfle başlatılarak yazılmalıdır. “Bence” diyorum; çünkü yazım kılavuzları arasında bu konuda bir görüş birliği yok. TDK, “divan edebiyatı” diye yazarken Dil Derneği “Divan Edebiyatı” diye yazmakta. Öteki edebiyat dönemlerinin nasıl yazılacağı konusunda da yazım kılavuzlarımız ortak bir noktada buluşamamış. Sözgelimi “Fecri Âti” mi, “Fecri Ati” mi; “Tanzimat edebiyatı” mı, “Tanzimat Edebiyatı” mı? Dönelim Sipaher’in mektubuna: Dilbilimciler ve toplumbilimciler, “Osmanlı edebiyatçılarının kendi öz dillerini bu kadar ihmal edip de neden başka zengin ve köklü dillerin hazırına konmuşlardır; araştırmalıdırlar.” dedikten sonra, Osmanlı aydınının kendi öz dilini boşlayıp Arapça kelime bile türetmeye kalktığını söylerken bu konudaki bir anısını aktarıyor. Bir Arap meslektaşıyla konuşurken “tayyare / uçak” söz konusu olduğunda Arap dostunun “Aa, siz de mi Türkçede ‘tayyara’ diyorsunuz, diye şaşkınlığını açığa vurduğunu; kendisinin de arkadaşına benim bir sözümle (“Her dil, o dili konuşan insanların gereksinimlerini karşılayacak biçimde oluşmuştur”) karşılık verdiğini anlatıyordu. “Osmanlılar ilk tayyareyi kullandıkları zaman Araplar tayyare nedir bilmiyorlardı. Bu aracı tanımlayacak sözcüğü de Osmanlı, Arapça uçmak anlamına gelen ‘tair’ kökünden türetmiş. (...kendi eflakımda kendim tairim. Tevfik Fikret)” Daha önce sözünü ettiği için, “hukuk” sözcüğü hakkında da bilgi vermiş Teoman Bey: “‘Hukuk’ Arapça bir kelime değildir. Arapça ‘hak’ kökünden Osmanlılar türetmiş, hakkın çoğulu olsun deyu. Ne zaman? Devri Tanzimat’ta ilk hukuk mahkemelerinin ve ilk hukuk mektebinin açılmasına karar verilince.” Geldik can alıcı noktaya. Sipaher, benim daha önce söylediğim bir söze karşı çıkarak soruyor: “Diyorsunuz ki ‘... T bir dilin zenginliği sözcük sayısının çokluğuyla değil, anlatım olanaklarının çokluğuyla ölçülür.’ Bu ifadenizde bir çelişki yok mu? Sözcük sayısı yetersizse anlatım olanakları nasıl sağlanacak?” Sözcük sayısının yetersizliği… Neye göre yetersizlik? Bir dil, o dili kullanan insanların dilsel iletişimin her alanındaki gereksinmelerini karşılıyorsa o dildeki sözcük sayısının yetersizliğinden söz edilemez. Türkçede sözcükler tek başlarına oldukları zamandan daha çok yan yana geldikleri öteki sözcüklerle birlikte anlam kazanır. Aklıma nedense o geldiği için “kapı” sözcüğünü ele alalım. Bilinen anlamlarını geçiyorum. “Masraf kapısı”ndaki “kapı” ile “hükümet kapısı”ndaki “kapı” aynı kapı mı? Kapı ağası, kapı ağzı, kapı duvar, kapı komşu, kapı kolu, kapı mandalı, ana kapı, ara kapı, çelik kapı, çift kapı, demir kapı, dış kapı, döner kapı, yağlı kapı, yavru kapı, adalet kapısı, ağa kapısı, cümle kapısı, çıkış kapısı, devlet kapısı, el kapısı, geçim kapısı, giriş kapısı, gümrük kapısı, kısmet kapısı, komşu kapısı, mahkeme kapısı, nizamiye kapısı, paşa kapısı, servis kapısı, sınır kapısı, sokak kapısı, umut kapısı… Bu kadar “kapı”mız varken İngilizcedeki gibi, “door” ve “gate” diye iki ayrı sözcüğümüz olmadığı için hayıflanmamıza gerek var mı? Deyimlere pek girmedik henüz. Kapı açmak, kapı almak, kapı baca açık, kapı dışarı etmek, kapı kapı dolaşmak, kapı yapmak, kapıdan çevirmek, kapısına sığınmak, kapısını aşındırmak, kapısını çalanı olmamak, kapısının köpeği olmak, kapıya dayanmak, kapıya dikilmek, kapıyı açmak, kapıyı yüzüne kapamak… “Kapı” sözlüklerde tek sözcük olarak görünüyor; sayıma tek sözcük olarak katılıyor. Peki, bütün bu anlamlar için ayrı ayrı sözcüklerimiz mi olsaydı? Yapsaydık olurdu. Türkçe yeni sözcük yapmaya en elverişli dillerden biri. Yapmadığımız sözcükler yerine var olanlara yan anlamlar kazandırarak hem anlam alanını boş bırakmıyoruz, hem de sözcük tasarrufu yapıyoruz. Başka bir yan anlam alanı olan argoya değinmedik bile. Öyleyse, bir dilin zenginliğini belirleyen sadece sözcük sayısı değilmiş. Dilleri zenginleştiren öğeler arasında, sözcüklere kazandırılan yan anlamlar, mecazlar, kalıp söyleyişler, deyimler ve argo da sayılmalıymış. şu masalları bir de ben yazıp anlatayım. Tadıyla tuzuyla yoğurayım. Kendi ocağımda pişireyim dedim.” diye anlatan Masalcı Dede Cemalettin E. Kavaklıgil, radyo tiyatrosu biçimine soktuğu “Masallar” kitabıyla birlikte yakınmalarını da iletmiş. İlk yakınma, Körleri Eğitim ve Kalkındırma Derneği’ne armağan ettiği oyunun dramaturglar tarafından beğenilmesine karşın Ankara Radyo Müdürlüğü’nün bulutun, yazın, kışın konuşturulmuş olmasını öne sürerek olumsuz yanıt vermesinden. İkinci yakınma yazılarının sonuna “not” yerine “hamiş” diye bir sözcük koymaktan vazgeçmeyen Ayşe Arman’dan. Üçüncü yakınma da Ahmet Hakan’dan. İçeriğine katıldığı yazısında Hakan’ın, “nefer, teatral, takdim, marazi, izan, itiraz” gibi sözcükler kullanmasını eleştirmekle yetinmemiş Cemalettin Bey; yazıyı baştan sona Türkçeleştirmiş ve elbette çok daha güzel, çok daha anlaşılır olmuş Ahmet Hakan’ın yazısı. 7 ARALIK SALI Aziz Özkan, “antlaşma” ile “anlaşma” arasındaki farkı sormuştu. Aslında sözcüklerin köklerine, eklerine bakarak da anlaşılabilecek bir fark var iki sözcük arasında. Anlaşma (anlaşma): birbirini anlama çabası, uyuşma, uzlaşma, itilaf, antant; eski dilde karsiligi: “mukavele”. Antlaşma (antlaşma): Karşılıklı söz verme, yemin etme, ant etme; devletler arasında imzalanan yazılı anlaşma; ahit, pakt; eski dilde karşılığı: “muahede”. 9 ARALIK PERŞEMBE Yeni yazıyı, eskisinin yayımlandığını görmeden, salı ya da çarşamba günü gönderiyorum. Bu hafta bekletmem iyi olmuş, virgül eksikliğinin yol açtığı anlam kargaşası için özür dileme fırsatı buldum. Tarık Emre’nin, “Cockney şiveli genç kız arkadaşına...” derken, “genç”ten sonra koymayı unuttuğu virgül, benim özneyi “genç” değil, “genç kız” diye anlamama yol açmış. Önce Joshua Bear uyardı; ardından Tarık Emre o “küçücük” virgül için özür diledi ve annesi “rahmetli Mollie Emre’nin, ODTÜ Beşeri Bilimler’den meslektaşı olan Joshua Bear Beyefendi’ye”, “merhaba”sını iletmemi istedi. İlter K. Akbuğ da, “Cumhuriyet gibi bir gazetenin bu kadar bilgisiz, bu kadar dikkatsiz kültür ve haber servisine sahip olmasına acıyorum.” dedikten sonra, “Siz de, bence, sondan 2.satırda, ’pussy’i, kızın hangi anlamda kullandığını.....” diye yazarak bu yalnışa katılmış durumdasınız” diye beni de azarladı. Oysa benim eksiğim, İngilizceyi argosuna da hâkim olacak kadar bilmeyişim. Ama Türkçeyi “yanlış”a, “yalnış” demeyecek kadar bilirim. ? 4 ARALIK CUMARTESİ Kendisini, “Güzel Anadolu’mun yörelerini, sabun dolu şıngırdaklı heybemle tekerleme söyleyerek, masala çağrı yaparak, bol bol sabun dağıtarak yarım asırdır dolaştım. Masal ustası ninelerden, dedelerden masallar dinledim. Sonra oturup feyzahep@gmail.com feyza@feyzahepcilingirler.com ÖZÜR: Oluşan bir teknik hata nedeniyle 1086. sayımızda Feyza Hepçilingirler’in yazısı bozuk çıkmıştır, okurlarımızdan ve yazarımızdan özür dileriz. BULMACA Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru bir romanın adını ve çıktığı yayınevinin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse, aynı romandan bir alıntı ve yazarın adı ortaya çıkacaktır. 10 Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU 1 E 2 I 3 A 4 K 5 C 6 B 7 D 8 E 9 C F 11 B 12 L 13 L 14 K 15 B 16 E 17 H 18 A 19 L 49 77 70 17 61 56 I. “Al ...” (Orhan Alkaya’nın bir şiir yapıtı) . 20 B 21 B 22 B 23 B 24 F 25 L 26 E 27 C 28 I 29 K 2 74 28 32 69 30 C 31 K 32 I 33 E 34 B 35 D 36 D 37 A 38 D 39 B 40 A J. “Mahmut ...” (“Bizim Köy”ün yazarı). C 41 A 42 B 43 B 44 A 45 A 46 B 47 G 48 J 49 H 50 D 51 55 60 67 48 80 52 B 53 E 54 L 55 J 56 H 57 G 58 D 59 B 60 J 61 H 62 D Tanımlar ve sözcükleriniz: A. “... Elleri” (“ne zaman bir duman çıkarsa / okuduğum bir şiirden / hatırla kızım sivas’ı / de ki: / yanıyor hâlâ / metin altıok’un uçsuz sigarası” dizelerinin de yer aldığı, Salih Mercanoğlu’nun şiir kitabı). 63 73 B C 74 I 64 B 65 75 B 66 D 76 F 67 B 77 J 68 H 78 D E 79 69 A 80 I 70 J 81 H 71 G G 72 C K. “Haberin var mı taş duvar? / Demir kapı, kör pencere, / Yastığım, ranzam, zincirim, / Uğruna ölümlere gidip geldiğim. / ...mdaki mahzun resim, / Haberin var mı?” (Ahmet Arif). 4 29 14 31 L. “Halli ...i tılsımati umuri mülke / Etmiş üstadi ezel lutfunu miftahi meram.” (Nabi). 41 37 79 44 45 18 3 40 B. “... ... ... bu merdivenlerden / Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak / Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak” (Ahmet Haşim). 30 51 72 9 5 27 73 66 10 24 25 19 13 12 54 D. Hermann Hesse’in bir romanı. 38 68 36 7 50 75 35 62 58 65 43 63 46 34 76 15 21 E. Ivan Gonçarov’un tanınmış romanı. G. “Sıtkı ...” (27 Mayıs döneminde MBK üyeliği ve Ulaştırma Bakanlığı yapan, ¨Kurucu Meclis döneminde Devlet Bakanlığı görevine getirilen, seçimlerden sonra senatör olarak TBMM’ye giren, anılarını “Harbiyeli Aldanmaz” adlı bir kitapta toplayan asker). 52 23 22 20 59 42 6 64 39 11 8 16 33 75 26 53 1 C. “...nin evvelinde ey yâr / Hatmoldu bu kıssa ol haberdar” (Sevdai, XVI. yyy.). F. “Sahba değil o şevk ile zehr olsa ... eder” (Recaizade Ekrem Bey). 81 47 71 57 1086. sayının çözümü: A. SU ÇÜRÜDÜ, B. AHMET NECDET, C. BEYAZ KALE, D. ALİYE BERGER, E. HİCRİ, F. ADIVAR, G. TIRMIK, H. TAHİR, I. İBRİŞİM, J. NİM, K. AB, L. LR, M. İKDAM. Şiir: “Hayatım tükenmez maceralarda, İçimde binlerce istekler vardı, Bir şair, yahut bir hükümdar gibi.” SAYFA 31 H. İlhan Berk’in de salatasını çok sevdiği bitki. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1087