19 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hazırlayanlar: Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Mavisel Yener, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. ÇOCUKGENÇLİK OKUMA Ë Mavisel YENER artı Hür, arkadaşlarıyla birlikte yolculuk yaparken öylesine yorulur ki, dalgınlıktan ne yaptığını bilemez. Yön değiştirip sürüyü yitirdiğini anladığında epey yol almıştır. Bilemediği ülkelere, tanımadığı kumsallara doğru uçmanın heyecanı içinde Akdeniz’in uçsuz bucaksız maviliğinde yol alır. Çok geçmeden kara görünür. Yerden toz bulutları yükselmekte, patlama sesleri yeri göğü inletmektedir. İçindeki ses “geri dön” dese de o, merakına yenilir. Akdeniz’in rengi ve kokusu bir tuhaftır. Kanadını suya hafifçe dokundurmasıyla birlikte yapışkan bir sıvının onu aşağı çektiğini fark eder, ama artık çok geçtir. Tüm bedeni bu tuhaf sıvıya bulanmıştır, kanatları kalkamaz. Var gücüyle karaya ulaşır. “Başka bir gezegende miyim?” diye çevresine bakınır. Ne yazık ki Martı Hür’ün bembeyaz tüylerine savaşın karası bulaşmıştır. Bombalanan bir rafineriden Akdeniz’e karışan petrol atıklarıdır onu pisliğe bulayan. “Üstünde milyarlarca canlının yaşamasına izin veren tek gezegene, Dünya’ya, hiç yakışmasa da gördükleri gerçekti.” (s. 9) Martı Hür, neler olduğunu anlamaya çalışırken yanına sekiz dokuz yaşlarındaki Abbas gelir. Abbas, kuşu incitmemeye çalışarak kanatlarını kumla ovar. Martı Hür’ün canı çok acır ama çocuğun onu kurtarmaya çalıştığını bildiği için bu acıya dayanır. Abbas, Martı Hür’ü eve götürmeye karar verir; orada iyileştirebileceğini düşünür. Abbas’ın yaşadığı köy bombalandığı için günlerce evsiz kalmışlardır. Sonra, köyden taşıdıkları tuğlalar, naylon parçalarıyla Abbas’ın babası ve amcası tek odalı iki ev yapmışlardır. Kuytuda yaptıkları bu evde geçici bir süre yaşayacak, savaş bitince köylerine döneceklerdir. “Köyün tek okulu vardı. Köyün tam orta yerinde tek katlı taş bir binaydı okulları. İki büyük sınıftan oluşan okulda Aziz dördüncü, Abbas ikinci sınıf öğrencisiydi.” (s. 27) Abbas, petrole bulanmış kuşu eve getirdiğinde ev halkı da kuşla ilgilenir; çünkü Martı Hür’ü kendilerine çok yakın hissetmişlerdir. Özellikle Abbas’ın kardeşi Nazdar kuşa çok acımıştır. Bu küçük kuş da onlar da savaştan paylarına düşeni almışlardır ve korunmaları gerekmektedir. Amcasının çocukları Mina ve Aziz de kuşun iyileşmesini isterler. Martı Hür, hepsinin yaşamında bir renk olmuştur. Onun sağlığına kavuşmasından sevinç duyacaklardır ama bir yandan da onun uçup gitmesinden hoşlanmayacaklarını fark ederler. Savaşın orta yerindeki çocuklara yaşam sevinci getirmiştir Martı Hür. Kanatlarının altında gördüğü toz duman renkli enkaz yığını, tek kuş bile olmayan gökyüzü, yorgun, bitkin insanlar, çocuksuz sokaklar, aç çocuklar Martı Hür’e öylesine inanılmaz bir şey yaptırır ki… Askeri kamptan (ç)aldığı çikolata, gofret, şekerleme, makarna ve erzakları çocuklara taşımaya başlar. Çocuklar çikolata yemeyeli uzun zaman olmuştur. “Çikolatayı büyük bir özlemle yiyorlardı. Ağızlarında yavaş yavaş eriterek, M Ölümle kovalamaca: Savaş ve Martı Savaşın orta yerindeki çocuklara yaşam sevinci getiren bir martı, özgürlük ve barışın petrol pisliğine bulandığı bir ülke… Savaş ve Martı’da, insanoğlunun enkaz yığınına çevirdiği dünyayı “kuşbakışı” görüyoruz. tadını çıkara çıkara… Çikolata bulaşan parmaklarını yalaya yalaya… Ve Martı Hür yuvada annelerinin getireceği yiyecekleri bekleyen yavru kuşları besliyormuş gibi mutlu hissediyordu kendini.” (s. 82) Martı Hür’ün bu kaçamak görevi askerler tarafından fark edilir mi, çocukların ölümle kovalamacası ne zaman biter, Martı Hür özgürlüğe kanat çırpabilecek mi? Bu soruların yanıtları romanın ilerleyen sayfalarında. Romanda Abbas’ın babası Resul’ün arabasının da simgesel anlamda rolü büyük. Araba, görünmez bir kişi gibi savaşı izler ve aktarır. Kırık camları, eğri büğrü kapıları, yıpranmış koltukları olan bu arabanın motoru çalışmadığı için çocukların oyuncağı olmuştur. “Direksiyonda hep Abbas oluyordu. Diğer üç çocuğu motoru bile çalışmayan mavi bir Chevrolet arabaya atıp dünyanın dört bir yanına götüren Abbas’tı her zaman. Hayal gücü öylesine geniş, insanları etkileme yeteneği öylesine güçlüydü ki, çocuklar kendilerini bir anda dünyanın öbür ucunda hissetmeye başlıyorlardı.” (s.42) Resul arabayı tamir edip kullanmak için hurdacıdan satın almış, fakat savaş patlak verip de köylerine roketler, füzeler atılınca arabayı tamir ettirememiştir. Romanda Martı Hür ve arabanın karşılıklı konuşmalarına tanık oluruz. İkisi de işlevlerini yitirmişlerdir, ortak noktaları yalnızca bu değildir üstelik. Abbas bu arabaya binip de direksiyonu çevirmeye başladığında, hayali yolculuğunun ilk durağı her zaman İstanbul olur. Çünkü öğretmeninden çok dinlemiştir bu olağanüstü kenti. “Beyaz yelkenlerini açmış tekneleri, iki kıyı arasında yolcu taşıyan kocaman vapurları, kıyı boyunca sıralanıp denize olta salmış insanları, teknelere cilve yapan güler yüzlü yunusları ve şımarık çığlıklarıyla denizin üstünü gürültüye boğan bembeyaz martıları gerçekten görüyormuş gibi gözünün önünde canlandırabiliyordu.” (s. 43) Arabanın okura anlattıkları, bir ülkenin kanının nasıl emildiğini, ekonomisinin nasıl çökertildiğini yansıtması bakımından ilgi çekici. Çocukların düşman askerleriyle yaşadığı beklenmedik karşılaşma kitabın omurgasında önemli bir yer tutuyor. Abbas ve diğer çocukların bombalanmış köye gizlice gittiği bölüm çok çarpıcı. Orada gördüğü yabancı askerlerin “insan” olduğunu fark ediyor Abbas. Düşman askerleri bildiği, tanıdığı insanlara benziyor. Babası, amcası ve diğerleri gibi birileri onlar da… “Ne dev gibi büyüklerdi, ne de uzaydan gelmiş gibi şekilsiz. Öyleyse neden onlara bomba atıyor, evlerini yıkıyor, ülkelerini işgal ediyorlardı?” (s. 53) Abbas, köyün niçin işgal edildiğini bir türlü anlamaz, fakat duygular karşılıklıdır. Düşman askerleri de şaşkındır. O sokaklarda ne aradıklarını bilmezler. Gözlerinden hem şaşkınlık hem de utanç okunur. Abbas’ı gördüklerinde kendi ülkelerindeki çocuklara benzetirler. Gece karanlığında hedef aldıkları çocukların kendi çocuklarına benzemesi onları derinden etkiler. “Başka bir ülkede doğmuş olmak mı, tenlerinin esmerliği mi, yoksa başka bir dil konuşuyor olmaları mıydı farkları?” (s. 56) Düşman askerleri kâbuslar görmeye başlar, geceleri gözlerine bir damla uyku girmez. Savaşın ağırlığı onların da yüreklerini ezmeye başlamıştır çünkü. “Neden başka bir ülkenin topraklarında olduklarını, neden evleri bombaladıklarını, neden çoluk çocuk demeden ölüm saçtıklarını bilmeyen insanlar…” (s. 99) Kitabın varsıl anlam evreni, yazarın başarılı betimlemeleriyle daha da varsıllaşıyor. Roman, savaşı yaşayan çocukların psikolojisini de başarıyla anlatıyor. “Aziz rüyalarında hep aynı şeyi görüyordu. Köyün terk edilmiş, ıssız sokaklarında yapayalnız dolaşıyor ve ailesini arıyordu. Annesini, babasını, amcasını, Fatma Anne’yi, kardeşini, Abbas’ı, Nazdar’ı… Ama bulamıyordu. Yalnızlık giderek dayanılmaz oluyor, içindeki korku durmadan büyüyordu.” (s. 48) Kurmaca ile tarihi gerçekliğin iç içe geçtiği bu romanda zamandizinsel bir sıra izlenerek savaşın ve sonrasının anlatılması çocuk okurun konuyu kolay kavraması açısından önemli. Onurunu ve umudunu yitirmeyen savaş çocuklarını anlatan romanın Martı Hür’ün dilinden yazılmış olması iyi bir seçim. Martı Hür, kitapta özgürlük ve barışı simgelerken, çocuklar martıyla birlikte uzun uçuşlara çıkacak, insanoğlunun enkaz yığınına çevirdiği dünyayı “kuşbakışı” görecekler. İyi okumalar. ? www.maviselyener.com *Martı ve Savaş, Güldem Şahan, Tudem Yayınları, 144 s., 2010, 10+ Küçük Kurt hayranlarını sevindiren ziyaret: İngiliz yazar Ian Whybrow İstanbul’daydı Ë Aytül AKAL Anneciğim ve Babacığım, Okurken katıla katıla güldüğüm kitaplar vardı ya… Hani neden güldüğümü merak edip kitapları siz de okumuştunuz… İşte o kitapların yazarı geldi İstanbul’a. Ben onunla tanışmaya gidiyorum. Ona sormak istediğiniz bir şey varsa, bana mektup yollayın. Sevinçlerimle, Küçük Kurt Yanıt vermek Ian Whybrow’dan hangi soruları sorduğumuzu tahmin etmek sizden. İşte Ian Whybrow’un yanıtları: * İki kızım var. Dört de torunum. * İngilizce ve drama öğretmeniydim, bıraktım. Tüm zamanımı yazmaya ayırmak istiyordum çünkü. 1989’dan beri de yazıyorum… SAYFA 24 * Resimli kitaptan romana, tüm kitaplarımın sayısı 100’ün üzerinde… * Kitaplarımın birçoğu 28 ülkede 27 dilde yayımlandı. * Türkiye’de Tudem tarafından yayımlanan Küçük Kurt kitapları beş tane. Bu dizinin filmi de çekildi. * Küçük Kurt kitaplarıyla ilgili en sık sorulan soru: “Başkötü Amca neden o kadar kötü?” Söyleşilerde karşılaştığım en sıkıcı soru şudur: “Fikirlerinizi nerenizden buluyorsunuz?” Kafamı bozan soru da şu: “Kendi adınızla mı yazıyorsunuz kitaplarınızı?” En sık sorulan soruyu da söyleyeyim: “Kitaplarınızı kaç günde yazıyorsunuz?” * Baştan dizi olarak planlamış olmasam da kimi zaman ilginç bir şekilde diziye dönüşebiliyor yazdığım ilk metin. Örneğin, kısacık kafiyeli bir şiirim vardı: “Hayvanlara Merhaba De”. Tek bir şiir/öykücük idi, birden ço ğaldı çoğaldı: “Dinozor’a Merhaba De”, “Yavru Hayvanlara Merhaba de”, ardından “Iyi Geceler De…” “Günaydın de…” derken bir de baktım, 600.000 adet satan 67 kitaplık bir dizi oluvermiş. * Çocuklar uyaklı öyküleri seviyorlar. Uyak, onlara bir sonraki adımın ne olacağını tahmin etme fırsatı vererek öyküye kendilerinden bir şeyler katabilmelerini sağlıyor. * Şiir, öykü, roman… Farklı türlerde yazıyorum. * Türk çocukları çok zeki. Çeviri sırasında zaman ve anlam yitimi olsa da, anlattıklarımı çok çabuk kavrıyorlar. Aytül Akal ile Ian Whybrow * Türkiye’de bir hafta kalacağım. Bu süreçte okulları ziyaret ederek, onlara, Küçük Kurt’un yaptığı gibi mektuplar yazdırıyorum. Görüyorum ki aralarında çok iyi yazarlar var. * Türkiye’ye tekrar geleceğim. Öğrenciler kalemini ve mektup kâğıdını şimdiden hazırlasın…? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1087
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle