02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Necdet Adabağ ile çevirileri üzerine ‘Gönül bağı kurabilirsem çeviriyorum’ Necdet Adabağ’ı Cumhuriyet Kitap okurlarının iyi tanıdığını düşünüyorum. Bu sayfalarda, çok sık olmasa da, İtalyan yazınının önemli yazarları üzerine yazıları yayımlanıyor. Bu da doğal, çünkü o bir İtalyan yazını uzmanı. Yıllardır Ankara DilTarih ve Coğrafya Fakültesi’nde İtalyan Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı’nın başkanlığını yapıyor. Ama o İtalyan yazınını Türklere tanıtmakla yetinmiyor, bir yandan da Türk yazınını İtalyanlara tanıtmak için çaba gösteriyor. Bu çabanın ürünleri de son birkaç yıl içinde İtalya’da yayımlanan iki seçki. Çağdaş Türk şiiri ve Türk öyküsü seçkilerine derlemenin, hazırlamanın yanı sıra çevirileriyle de katkıda bulunan Adabağ her iki seçkinin de İtalya’da çok ilgi gördüğünü ve iyi satıldığını söylüyor. Bir yabancı dili ne kadar iyi öğrenirseniz öğrenin ana diliniz kadar egemen olamazsınız o dile. Bu nedenle, kendi dilinizden yabancı dile çeviri yapmak, o dilden kendi dilinize çeviri yapmaktan çok daha zordur. Adabağ bu zor işe soyunanlardan. Ë Egemen BERKÖZ eviriye genellikle yabancı dilden Türkçeye çeviri yaparak başlanır. Sen de sanırım öyle başlamışsındır. Peki, Türkçeden İtalyancaya çevirmeye nasıl başladın? İlginçtir, bende tersi oldu. Pavese’nin “İki İzmarit” (Due Sigarette) adlı şiirini saymazsak önce Türkçeden İtalyancaya çevirdim. Nedeni de o sırada İtalya’da yaşıyor olmamdı sanırım. Cahit Sıtkı Tarancı’nın dört kitabından seçtiğim şiirlerini çevirdim. Orizzonti letterari adlı bir yayınevi “Trentadue Anni” adıyla yayımladı. Kendi paramla bastırdım, !972’de. Çok büyük bir mutluluk oldu. Cahit Sıtkı’nın o yıllarda İtalya’da yayınlanması çok önemliydi. Türk şiirinden Nâzım Hikmet dışında kimse tanınmıyordu. Peki, daha önce, Türkiye’deyken, İtalyan Dili ve Edebiyatı’nda okurken çeviri yapmayı denemedin mi? Hayır, o yıllarda bazı Türkçe şarkıları, bak yine İtalyancaya, çevirip söylediğimiz olmuştur yalnızca. Bence, senin yaklaşımın tümüyle sıra dışı. Dediğin gibi o sırada İtalya’da bulunmandan olmalı. Peki, İtalyancadan Türkçeye çeviriye ne zaman ve nelerle başladın? 1970’lerin başlarında, Ankara’da. Önce bir roman çevirdim. Leonardo Sciascia’dan Baykuş. Bir de yine Sciascia’dan bir oyun, “Sayın Bakanım”. Goldoni ve Pirandello’dan oyunlar. Pirandello’nun Liola’sı Mitos’tan çıktı. Şimdi yine Mitos’a 4. Henri’yi çeviriyorum. Yaşayan bir oyun yazarı olan Furio Bordon’un da “Le ultime lune” adlı çok güzel bir oyununu çevirdim: “Son Aylar”. ADT’de sahnelendi. Oyunların çoğu oynandı zaten. “Son Aylar”da Baykal Saran çok iyi bir oyun çıkardı, Ejder Akışık sahneye koymuştu. Aynı rolü Mastroianni oynamıştı İtalya’da, ölmesine yakın. Özellikle izledim. Bence, Baykal Mastroianni’den daha iyiydi. Çok zorlu çalışmalardı ama büyük bir coşkuyla çevirdim. Çağdaşlardan da çevirmişsin ama çevirilerinde ağırlık klasiklerde sanırım... Klasiklere yönelmemin nedeni Türkçede eksikliğini duymamdı. Manzoni’nin “Nişanlılar”ını, sonra Leopardi’nin Şarkılar’ını (I canti) çevirdim. Benim için çok zorlu bir uğraş oldu. Çetin ceviz Leopardi. Sonra Petrarca’nın “Il canzoniere”sini çevirdim. “Divan” adıyla çıktı. Bence, çağdaşlardan önce klasiklerin bilinmesi gerekiyor, çağdaşları anlamak için. Çünkü aralarında bağlantı var. UnSAYFA 8 Ç garetti’yi, Montale’yi anlamak için Leopardi’yi, Petrarca’yı bilmek gerekir. Petrarca İtalyan şiirinin büyük babası, Leopardi de babası sayılır. Türkçede 40’lı yıllarda Dante, Boccaccio basılmışken Petrarca’nın izine rastlanmıyordu, bunu haksızlık olarak gördüm. Ve Petrarca’yı çevirmeye giriştim. Hümanizmanın öncülerindendi ve kesinlikle Türkçeye kazandırılması gerekiyordu. Şiir çevirmeyi mi daha çok seviyorsun, yoksa düzyazı çevirmeyi mi? Şiir düzyazı diye bir ayrım yapmıyorum. Hangi kitapla gönül bağı kurabilirsem o kitabı çeviriyorum. Örneğin “Nişanlılar”... başlı başına bir olay. 850 sayfa. Bugün olsa cesaret edebilir miydim, bilmiyorum. Literatür iyi yayınladı; dağıtım, duyuru da iyiydi. Kendilerine çok teşekkür ediyorum. Son çalışmam da Macchiavelli’nin “Hükümdar”ı. İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıktı. Cumhuriyet Kitap’taki Şiir Atlası’nda da Cevat çok şiir çevirimi yayımladı. En son “I fiumi” (Ungaretti) basıldı. Kitabın yayınlanma süreci nasıl oldu? Bir de, olmayan bazı önemli şairler var, bunun nedenini açıklar mısın? Özel olarak yapılmış bir seçki değil bizim seçkimiz. Zaman içinde yapılmış şiir çevirilerinden oluşturulan bir derleme. Çevirmenler ellerindeki çeviriler arasından seçtiler. Nâzım Hikmet’i koymadık. İtalya’da çok iyi bilinen bir şairimiz. Tüm şiirleri yayınlanmış İtalya’da. Bir de kimi şairler, yazarlar zorluk çıkardılar, telif istediler, seçilen şiiri, öyküyü istemediler, bu nedenle onları koyamadık. Ama çok kişi de yardımcı oldular, teşekkür ettiler. Sonuç olarak, diyebilirim ki çok uğraştık, büyük bir çaba koyduk ortaya. Ama TEDA projesi olmasaydı bu seçkiler yayımlanamazdı. Bu projenin yazınımıza çok yararı oldu. Kültür Bakanlığı bir devletin yapması gerekeni yaptı. Bunu başka ülkeler de yapıyor. Örnek olarak İtalyan hükümetinin İtalyan yazınının dış ülkelerde yayınlanmasına verdiği desteği gösterebiliriz. Benim Leopardi çevirim ilk kez İtalyan Kültür’ün katkısıyla yayınlandı, örneğin. Sanırım, Nişanlılar’a da destek vermişlerdi.” Seçki satılıyor mu, ilgi nasıl? İyi satılıyor. Şiir seçkisinin Venedik’te bir fuarda tanıtımını yaptık, Prof. Rosa Galli Pellegrini ile. İyi de oldu. Konuşmayı Prof. Galli yaptı. Hakkında tanıtım yazıları da çıktı. Her şeyin ötesinde, kitapçı Egemen Berköz (Solda) ve Necdet Adabağ söyleşi sırasında... vitrinlerinde bir Türk şiiri seçkisi Gelelim iki seçkinin öyküsüne... görmek bizi mutlu ediyor. Çünkü yıllarca Türk yazınından kitap görmek olanaksız Cahit Sıtkı’dan sonra yıllarca koltudı. Bugün çok sayıda kitap yayınlanıyor. ğumun altında bir seçki dosyası taşıdım Bu önemli bir aşamadır diye düşünüyoama 70’li, 80’li yıllarda bastırma olanağı rum. Bir deneme seçkisi de düşünüyobulamadım. Ancak 2000’li yıllarda Külruz, ama ne zaman gerçekleştirebiliriz, tür Bakanlığı’nın sunduğu olanakla, yani bilmiyorum. TEDA projesiyle ilk tasarımızı gerçekleştirdik. O da bir şiir seçkisi oldu: “Anto Öykü seçkisinin öyküsü sanırım biraz logia della poesia turca contemporanea”, farklı gelişti... Çağdaş Türk Şiiri Seçkisi. Bu kitaba bir Biraz maceralı oldu. Biliyorsun, yagiriş yazısı koyduk. Başlangıcından güyınevini biz buluyoruz TEDA’nın kuralnümüze kadar özlü bir tablosunu çizdik larına göre. Bunu da biz bulduk. Ama Türk şiirinin. Sonra değişik şairlerden bu yayıncı çok kapris yaptı. Sözleşmeyi örnekler sunduk. Kiminden bir, kiminimzaladığı halde, alacağı parayı beğenden iki şiir. Melih Cevdet, Ahmet Muhip medi sonradan. Basit nedenlerle bazı öyDıranas, Hasan Hüseyin, Hilmi Yavuz, küleri çıkarmaya kalktı. Çok tartışmalarıŞükrü Erbaş, Egemen Berköz, Hüseyin mız oldu. Bazı yazarlar da zorluk çıkardı. Atabaş, Cahit Sıtkı, Ülkü Tamer… Bu nedenle onlara yer veremedik. Bun dan üzüntü duyuyorum. Ama çoğunluk memnuniyetle kabul ettiler. Onlara da teşekkür ediyorum. Bu seçkiyi yalnızca eldeki çevirilerle oluşturmadığınızı biliyorum... Doğru, bu seçki için yeni çeviriler de yapıldı. Ben Tahsin Yücel’den çevirdim. Prof. Galli birkaç öykü çevirdi. Senin çevirin var. Ama sonuç olarak, ağırlık daha önce yapılmış, elimizde hazır olan çevirilerde yine de. Bütün çevirmenlere teşekkür ediyorum. Birlikte çok yararlı bir iş yaptık. Sırada başka bir çalışma var mı? Bir deneme seçkisi de düşünüyoruz, ama ne zaman gerçekleştirebiliriz, bilmiyorum. Teşekkürler sevgili Necdet, bunca emeğin için. Ama bir sorum daha var. Üniversite yaşamının hayli maceralı olduğunu biliyorum. Üniversiteye girdin, ayrıldın, yeniden girdin. Bu öyküyü de kısaca anlatsan... Üniversiteyi bitirince İtalya’ya gittim. 1416 sayılı yasa kapsamında devlet gönderdi. Beş yıl süreyle doktora yaptım. Dönünce İtalyan Filolojisi’ne girdim. ‘86’da doçentken istifa edip ayrıldım. Bir anlamda YÖK’ün eğitime müdahalesini protestoydu. Bu nedenle sıkıntılarım vardı. Arada İtalyan Kültür Merkezi’nde çalıştım. ‘95’te, kimi hocalarımın ısrarı üzerine, üniversiteye döndüm. Ekrem Akurgal’ı anmak istiyorum burada, ışıklar içinde yatsın, her gördüğünde dönmem gerektiğini söylerdi. ‘96’da profesör, 2001’de dekan oldum. İki dönem, 6 yıl dekanlık yaptım. Dekanken, arkadaşlarımla birlikte, bize göre edebiyat fakültelerinin yararına olabilecek, çok güzel bir proje geliştirip YÖK’ün onayına sunduk. Ancak, YÖK kabul etmesine rağmen, o zamanki üniversite yönetimi gerekli işlemleri yapıp YÖK’e göndermediği için proje yaşama geçemedi. Nasıl bir projeydi bu? İnan, edebiyat fakültelerini ayağa kaldıracak bir projeydi. Örneğin, Batı dil ve edebiyatlarını okuyanlara, bölüm derslerinin yanında, Latince, Batı edebiyatları tarihi, antropoloji, felsefe, sosyoloji, psikoloji okuma zorunluluğu getiriyordu. Ben Amerika’yı yeniden keşfetmiyorum. İtalya’ya gittiğimde yaşadım. Latince okuduğum için (bizim zamanımızda vardı) yeniden okutmadılar. Ama, felsefe, antropoloji, sanat tarihi ve benzeri dersleri okumadan bitiremedim doktoramı; İtalyan edebiyatı, dilbilimi, tarihi vb yanı sıra. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1018
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle