02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA kmel Denizer öyküleri, birer yolculuk... Sadece bir başlangıcı değil, sonu da olan bir hayatta, hayatın anlamı kadar huzurun sırlarını da arayan bir yolculuk... Denizer’in öykülerinde onunla birlikte, tarlalarda sokaklarda, parklarda, kule diplerinde, sınırları artık kaybolmuş semtlerde geziniriz; Yenikapı’da, Kadıköy’de, Bakırköy’ün bir yerinde, artık suyu akmayan çeşmelerinin, yarı viran hanların, sahibini tanıtan mezar taşlarının, doğa gizlediği için bakmadan önünden geçtiğimiz nesnelerin, kısacası bir nesneler töreninin içine çekiliriz. Denizer’le ‘Islıkla Çalınan Öyküler’deki usta işi öykülerini konuştuk. Petroviç, günlerini varoşlardaki bir apartmanda bekçilik yaparak geçiren, başvurduğu yayıncılar tarafından üst üste reddedilmiş bir yazardır. Akıl hastanesinde aklını yitiren ressam kardeşi gibi dâhilikle delilik arasındaki ince çizgide gidip gelir... Vladimir Makanin, büyütecini Rusya’nın yeraltı dünyasına tutuyor. Yaşadıklarını, hissettiklerini ve bu bulanık dünyaya dair notlarını bir kitapta toplamış: UndergroundYa Da Çağımızın Bir Kahramanı. Kitabı Yusuf Çopur tanıtıyor. ‘Saçları Deli Çoruh’ aldığı yada geri alınan ödülleriyle gündeme gelmiş bir yapıt. Ne olursa olsur iyi bir kitapla karşı karşıyayız. Kevser Ruhi, okuru öykü metinlerinin içindeki kurmaca oyunlarına çağırıyor; dili imgelerle genişletip yeni anlamlarla çoğaltıyor; hepsinden önemlisi, insanın dramatik durumlarına odaklanarak, yaşamdan beslenen ve yaşamın sanatsal anlamda dönüştürülmesi sürecine katkıda bulunan öyküler yazdığını kanıtlıyor. Kitabı Hülya Soyşekerci değerlendirdi. Bol kitaplı günler... Yüksel Pazarkaya’dan ‘Kış Öyküleri’ E Bir yolculuktan kalanlar İşte sürem öykülerinden olan Kış Öyküleri’nde bir yolculuktan kalanlar: “Sen de gelirsen giderim oraya, diyorsun bir yaşam boyu. Sen gelmezsen, ne işim var benim orada. Yarımını bulan insan oldun o günden beri, hani yolların kesiştiği. Ne bereketli sevda. Çünkü besleyen ırmakları bolca. Cicim aylarına bağımlı değil bu sevda. Tersine yıllandıkça ballanan…”(s.75) Dil işçiliğine yalınlık tutkusu içinde yaslanır yazar. Dil yurttur. Sevdayla bağlı olunandır. Vazgeçilmezdir: “Her şey kendini yaşıyor ve bütünü. Her şey kendini yazıyor ve bütünü. Önce havaya yazıyor, hava yazısı oluyor. Sonra suya yazıyor, su yazısı oluyor. Sonra ruha yazıyor, ruh yazısı oluyor. Sonra uzaya yazıyor, boşluğa. Uzay yazısı oluyor, boşluk yazısı… Ve hiçe yazıyor her şey kendi kendini. O zaman var oluyor. Hiçe yazıyor, oluşun yazısı oluyor. Her şey oluşu yazıyor kendi yazısıyla ve hiç oluyor… Bir şey hiç olunca, başka bir şey oluyor. Bir şey olunca, başka bir şey hiç oluyor. Oluşu arayan hiçi, doluyu arayan boşu buluyor…” (s. 94) Ve dostluk. O kişiyi kişi kılan duyarlılık, incelik. İnsan insanla çoğalır, yenilenir, yaşam sevince keser, dil coşkusu içinde: “Rakılarımızı tınlattık, merhaba, sağlıkla deyip. Koyduk ayağımızı üzengisine söyleşi atının ve yaylandık üstüne. Bu at ne hızlı, bu at nasıl da göz açıp kapayana varır sıcak sılalara, ki arınmıştır artık her türlü insan ve çevre kirinden, unutulmuştur bozuk düzen. Aydınlığında toz kalkmaz. Yoktur zaten uzaklığında. Yaşanmışın, yaşanmamışın düşleminde bir masal ülkesi.” (s. 134) Tarihte olduğu kadar günümüzde de karabasanlar içinde bırakılır halklar. Sömürgenlerin çıkar hırsıyla saldırılarının sonucu; acı sözcüğünün anlatmaya yetmediği yokluklar, hiçlikler… İşgal askerinin dönüşündeki içine düştüğü durumu şöyle anlatır Pazarkaya: “O da artık geldiği gibi dönmüyor. İçine bir ömür yuvasını terk etmeyecek karabasanlar, korkular, gündüz düşleri yuvalanmış olarak dönüyor. Eskisi gibi gülemeyecek, eskisi gibi ağlayamayacak, eskisi gibi sevemeyecek, eskisi gibi sövemeyecek. Gündüzleri erinç, geceleri uyku nedir, eskidi gibi bilmeyecek.” (s. 161) Evet, yazın üstün dil işçiliğiyle at başı; insanlığın düşürüldüğü durumlarla, kadının, çocuğun, emeğiyle yaşayanın aşağılanmasıyla, onurunun incitilmesiyle, giderek şiddete uğramasıyla çok ilgilidir. Tarihte de böyledir, gelecekte de yazının bu işlevi sürecektir. Yüksel Pazarkaya Türk yazınının yüz aklarındandır. Yapıtlarıyla bambaşka duyarlılıklarla buluşturmuştur okuru. Oturma İzni’ndeki (1977) ilk öyküleri bugün yazılmış gibidir. O denli diri, yalın, evrensel. Ben Aranıyor (1995) Türk romanının çıtasını yükselten bir nitelik taşır. Berna Moran Türk Romanına Eleştirel Bakış adlı yapıtının üçüncü cildinde, 1980 sonrası Türk romanı bağlamında üzerinde durmayı planladığı yazarlar arasında Yüksel Pazarkaya’yı da belirtir. Sürem bakışlı son öyküleri de göçerliğin tüm insanlığın evrensel ve tarihsel durumu, izleği, anlağı olduğunu gösteriyor. Yüksel Pazarkaya ellinci sanat yılına ulaşıyor. Başarı, özveri, bilinç, emek dolu elli yıl. Ne mutlu. Nice yıllara, esenlikle. Türk yazınının ak saçlı bilge gezginini saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. ? Kış Öyküleri/ Yüksel Pazarkaya/ Cem Yayınevi/ 192 s. Yüksel Pazarkaya Türk yazınının yüz aklarındandır. Yapıtlarıyla bambaşka duyarlılıklarla buluşturmuştur bizleri. ‘Kış Öyküleri’ başka duyarlıklara götürüyor okurunu. Ë Günay GÜNER aman, an olur bir arpa boyu yol; an olur bir yorgun ömürdür. Dönüşsüz suların aynasındayız. Gördüğümüz aynı yüz değil. Yüksel Pazarkaya şiirlerinde, ilk öyküleri olan Oturma İzni’nde belirgin nitelik olan felsefesel bakışı zaman kavramı odağında yeni öyküleriyle sürdürüyor. Bütün bir yeryüzü. Gündelik yaşamıyla, yabancılaşmasıyla, tüketilen değerleriyle bütün bir yeryüzü. Aşk, bağlılık, savruluş, savaş, kıyım, hastalık…Hep sıla duygusuyla var olmak, yol, yolculuk, karşılanan konuklar, konuk olunan dostlar, uçakta, gökyüzünde, trende, ormanlar, ülkeler, kentler, kasabalar, dağlar, tepeler, dereler, ırmaklar arasında geçen saatler, günler… Özellikle Rilke’den çevirilerini sürdürürken, yeni çalışmasında zaman olgusunu sorun alarak, yeryüzünün, günlük yaşamın dinginliği içindeki devinimini, evrensel bir bakışla öyküleştirir Pazarkaya: Güz Öyküleri, Kış Öyküleri, Bahar Öyküleri… Takvime, süremlere, zamana yayılan öykülerde bir maraton koşusuna tanıklık edilir. Eylülden, güzden başlayarak her güne bir öykü. Yalın, yakın, içten söyleyiş; farklı bir Türkçe tadıyla. Yazar kuşatıcı bir yaklaşım içindedir. Yeryüzü küçücük bir top gibi her noktasına ulaşılabilen bir yer olur. Algı dünyası işlekleşir okurun. Ve bir o kadar çağımızın insan durumları. Yine yabancılaşma, insanın insana ettikleri, reva gördükleri… Başta Alman toplumu olmak üzere, İkinci Dünya Savaşı’nın, Nazi zulmünün Avrupa’ya; günümüze etkileri, süreğen izleri, yansımaları. Albenili görüntüler içinde ilkellikler; basit gibi görünenin ardındaki derinlikler, varsıl dünyalar, güçlüklere karşın dolu yaşamlar… Ancak sevidir ki birey özünü müthiş bir doygunluk (mutluluk bu olsa gerek) içinde duyumsar. Z TURHAN GÜNAY eposta: [email protected] [email protected] İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1018 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle