02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

noktalarındaki insani dramlar burada da karşımıza çıkıyor. Ölüm döşeğindeki babasını son kez görmeye gelen öykü kişisi, öykü anı içinde zamansal olarak sık sık geriye dönüyor; anıları içinde babasının sağlıklı ve çalışkan hayali gözünün önünden gitmiyor. Sobadan görünen alevlerin dansı onu çocukluğuna götürüyor: “Sobanın alevleri kış gecesinde bakıp bakıp masallar uydurduğu güzellikte değil(…)Oysa bu alevlerin gülümsemesi, hatta kahkahası vardı. Alevler konuşurlar, cilveleşirler, sarılıp sarılıp ayrılırlardı. Yarattığı hayal dünyasında alevlerin kol kola girip bir eğlenceye gittiklerini düşünürdü.” (s.75) Alevlere ve ateşe çocuk dünyasındayken yüklediği mutluluk imgelerinin ölümün soğuk rüzgârıyla sönmesi, her şeyin babasından sonra küle dönüşmesi… Kevser Ruhi, Sonrası Kül’de kısa öykünün bir gereği olarak, sözcüklerin birkaç fırça darbesiyle canlı, etkili, çarpıcı ve işlevsel betimlemeler kullanıyor: “Sabahın çok erken saatleri. Kasaba, soğuk havada yatağından çıkmak istemeyen, uykusuna doymamış bir çocuk gibi mahmur. Sokaklarda başıboş birkaç köpek, duvar dibine sinmiş kediler ve bisikletleriyle gece vardiyasından dönen işçilerden başka kimse yok.” (s.71) Betimlemeler konusundaki tutumunu kitabın tümündeki öykülerde de sürdürüyor. Herkes Gibi, çocukları herkes gibi olmayan; zihinsel engelli olarak nitelenen iki annenin dünyasını buluşturan bir öykü… İki kadının kesişen yazgıları, yaşadıkları yoğun keder duygusu, kocalarıyla çelişkileri ve ardından gelen ayrılıklar… Babaların, sorumluluğu omuzlayacak kadar güçlü ve özverili olamayışları, kaçış psikolojileri… Annelerin “çocuğum benden sonraya kalmasın” dileğindeki o umarsız, o derin anlam… KİŞİSEL SANAT... Bu noktada Tomris Uyar’ın, “Kısa öykü tek başınalığa dayanan kişisel bir sanattır. İnsanoğlunun yazgısına yöneltilmiş içli bir çığlıktır” sözünü, öyküyle yaşamı buluşturan tüm gizemi içinde anımsıyoruz. Sessizce Kırıldı Kanatları, ruhu bedenine sığmayan, kendi bedeni odada, bir kanepeye mahkumken hayalleri başka yerlerde koşan bir gencin dünyasına bir spot ışığı tutuyor. “Hayal kelimesi, ufacık bir işaretle, küçük bir dokunmayla hayatın kendisi oluveriyordu işte. Hayal ve hayat... Sınırsız özgürlük ve sınırlı yaşam… Hayal kelimesinin en son harfine eğik, kısa, düz bir çizgi atılması…” (s.104) Bu da başka bir insanlık durumunun öyküye dönüşmesi… Şehrin Onaran Elleri, yaşadığı derin mutsuzluğu unutmak için Avrupa’da bir kente geziye giden kadının, ülkesinden göç etmiş bir siyasi sürgünle tanışması ve sonrasında yaşadığı güzel duyguların şiirsel öyküsü. Yanlış Öykü, deneysel bir çalışma olarak ilgi uyandırıyor. Hiç yazılmayan, hiç yaşanmayan, mekânsız, zamansız bir öykünün öyküsü bu. Şiirsel dille dokunmuş öykü yazma süreçleri, farklı bir görme biçiminden aktarılıyor. Kitabın en dikkate değer kadın odaklı öyküsü Bir Kabul Günü Fotoğrafı adını taşıyor. Evin sınırları içindeki dar yaşam ¥ rattığı bir öykü. Yaşamın kırılma larına hapsolan ev kadınlarının “yalnızca iyelik ekleriyle” mutlu olma psikolojileri başarıyla yansıtılıyor bu öyküde. Sormayan, sorgulamayan, dümdüz ve sıradan yaşamlarının boşluğundaki o kabul gününde çoğalttıkları dedikodular ve dedikodu sonrası adeta bir ritüele dönüşen göbek dansları… Bazılarının çıkara dayalı, göz boyayan ilişkileri… Bu öykünün asıl ilginç yönü, yazarın öyküye daha en başından dahil olması, yazdıklarının içinde yer alacağını dile getirmesi. Yazar, ‘yazar’ı şöyle tanımlıyor: “Yazar; işi ‘yazmak’ olmayanlara göre çok daha zor yazan, her paragrafta ömrü tükenen, yazmaya başlayınca kendisiyle kavgası başlayan talihsizin biridir.” (s.153) YAZARIN SORGULANMASI Yazar, öykünün bitimine doğru okura sorar: Kendisi bu öykünün neresinde gizlidir? Okurla oynanan bir kurmaca oyunudur bu. Öykü karakterlerinden hiçbirinde kendi izini taşımadığını söyler yazar; kendisinin bir eşya; sözgelimi odanın köşesindeki o fiskos masası olup olmadığını bile sorar bize. Şöyle der: “Yazar yalanlar söyler. Gerçeği alır, sizin gerçeğiniz olmaktan çıkartır, paramparça eder, parçaları kafasına göre birleştirir, kendi gerçeğini yaratır. İnandırır. İnanmadığı sözler de söyleyebilir ama onları yazdıktan sonra hem kendi inanır hem sizi inandırır.” (s.154) Giorgio Manganelli’nin Düzyazının İnce Sesi’ndeki deyişiyle; “…aldatan biridir yazar. Peki, kimi aldatır? Bu noktada aldatanın kurnazlığı geri teper: Çünkü simyacı ve yıldızbilimci gibi, yazar da her şeyden önce kendi kendini aldatır. Delilikle deha yakın akrabadırlar.” Sonuçta yazar, kendini bu öyküde yer alan öyle ilginç bir varlık olarak gösterir ki, Kevser Ruhi’nin mizahi çekim gücüne takılıp kalırız; ironi doruğa çıkar o noktada. Metnin/ve toplumun içinde yazarın öneminin/önemsizliğinin yeniden sorgulandığına tanık oluruz… Son öykünün adı Başlangıç… Başa dönüyor öykü, başa dönüyor kitap; büyülü bir masalsı döngünün içinde yer almanın heyecanını duyumsuyoruz okur olarak. Saçları Deli Çoruh öyküsü başlıyor Başlangıç’ın içinde. Önce küçük küçük sürprizlerle ilerliyor öykü; ilk başta cinsiyeti verilmeyen Eren’in erkek olduğunu anlıyoruz sözgelimi. Reklam yazarı Eren’in eposta adresine, gizemli bir kadından gelen parça parça metinlerle, dedesinden kalan günlükteki anı parçaları birbirine ekleniyor. Bir de Eren’in yaşamının içindekiler var; pembe bir zarfla gelen paragraflar… Sanal dünyadan gelip gerçekliğin odağına düşen iletilerden ve yaşamdan gelenlerden oluşan parça parça öyküler ya da öykü parçaları… Sanal gerçekle hakikatin buluşma noktaları; bu noktaların bileşimiyle oluşan, bütünleşen, büyülü bir ‘tek öykü’… Bir masal gizemi içinde yepyeni bir kitabın oluşumu… Günlükteki “Saçları deli Çoruh gibi avuçlarıma dökülen kadın” dizesinden ortaya çıkan yeni bir yazınsal güzellik: Saçları Deli Çoruh adlı öykü ve kitap…? Saçları Deli Çoruh/ Kevser Ruhi/ Gürer Yayınları/ 184 s. SAYFA 17 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1018
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle