02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D er ozan şiir anlayışını anlatırken şiire nasıl bakılması gerektiğini göstermeye çalışır. Dolaylı olarak okurları kendi şiirine alıştırmak ister. En usta ozandan yeniyetme ozana dek şiirbilimi kavramak, kendi anlayışıyla gelişen bir şiiri geçerli kılmak özlemi vardır. İzlenimci, simgeci bir şiirle çağdaş Türk şiirini etkileyen Ahmet Haşim’in “Piyale” adındaki şiir kitabının başına aldığı “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” yazısı, şiirbilim anlayışını gösteren önemli bir bildiri niteliğindedir. Ahmet Haşim bu yazısıyla yalnız kendi şiirinin savunmasını yapmıyor, değişik bir anlayışla şiiri yorumlarken alışmadığımız bir şiirİ anlamayı kolaylaştırıyor. eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Şiir yazıları tirmiş olması gerçek ozan kimliğinin ortaya çıkmasını sağladı. Her dönemde, Samanyolu’ndaki sayısız yıldız gibi nice ozan gelir geçer. Kendi kuşağının ozanları dayanışma halinde birbirine yakın dururlar. Onları tek tek tanımak olanağı var mı? Kimi ozanların hakkı yenmiş olmuyor mu? Şiir yazıları nice bilinmeyen ozanı tanımaya yardımcı olabilir? Nice bilinmeyen ozan Samanyolu’ndaki sönmüş yıldızlar gibidir. Bir şiir eleştirmeninin yazısı o yıldızın parlamasını sağlayabilir mi? Cahit Külebi anlatmıştı: Sabahattin Kudret Aksal bir gün ona demiş ki: “Külebi, seninle bir şiir oluşumu kuralım da adımız anılsın.” Sabahattin Kudret unutuldu mu? Demek ki yalnız kalan ozanların yıldızı kolay parlamıyor. YAHYA KEMAL’İ YENİDEN YORUMLAMAK Tek bir önemli ozanı bile bütün yönleriyle bilmek kolay değilken, her ozan üzerine yargıya varmak, hiçbir şiirbilim eleştirmeninin üstesinden geleceği iş değildir. Bir ozanla ilgili bilimsel bir toplantı yapılacağı zaman, değişik yönlerini iyi bildiği var sayılan yazarlar seçilir. Örnekse, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi’nde Yahya Kemal üzerine bir bilgi şöleni düzenlendi. Sonra da o konuşmacıların bildirileri bir kitapta toplandı (Hayal Şiir, Yahya Kemal Beyatlı’nın Şiiri Üzerine Makaleler, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2008). Şiiri üzerine en çok yazılan, konuşulan bir ozanın bilinmeyen yönleri kalmış mıdır? Bu konuda en yetkili yazarlar kimlerdir? Böyle bir bilgi şölenini düzenleyenler kimlerin hangi konularda yetkili olduklarını iyi bilir, görev bölümünü ona göre yaparlar. Ne kadar ayrıntıya inilirse, hazır yargılardan o kadar kurtulmuş olunur. Yahya Kemal şiirinin usta yorumcuları, o alıştığımız şiirin bilinmeyen yönlerine bir yolculuğa çıkarır bizi. Örnekse, divan şiirine yeni bir yorumla bakan Mehmet Kalpaklı “Eski Şiirin Rüzgârında Bir Avrupalı: Yahya Kemal”i incelerken, şiirin fikirlerle değil, sözcüklerle yazıldığı gerçeğinden yola çıkıyor. İçimize işleyen sözcüklerle gündelik dilde yaşayan sözcükler arasında nasıl bir uyum bulmalı da “eda” dediğimiz anlatış biçimine varmalı? Hazır yargılardan biri, Yahya Kemal’in bir İstanbul ozanı olduğudur. Süleyman Seyfi Öğün kente bakışın felsefi boyutlarını inceliyor. Hilmi Yavuz ile Ebubekir Eroğlu “Hayal Şehir” yakınlığından yola çıkarak T.S. Eliot ile Yahya Kemal şiiri arasındaki sözcük serüveni üzerinde duruyorlar. Laurent Mignon’un araştırmasında “Batı düşüncesi ile edebiyatından yararlanırken seçmeci davranarak kendi arayışı için yararlı bulduğu öğretilerden bileşim kurmasını bilen” bir Yahya Kemal vardır. “Yahya Kemal’de Şiir Dilinin Oluşumu”nu inceleyen M. Orhan Okay, “anlam”ın ötesinde “ses”in insan üzerinde nasıl bir etki uyandırdığını anlatıyor. Geçmişten yararlanmak, dünün değerlerini güncel anlayışla yorumlamak! Beşir Ayvazoğlu, “Yahya Kemal Yerlilikten Ne Anlıyordu?” sorusunun yanıtını bu sözlerde arıyor. Kemal Bek, “sen” imgesinden yola çıkarak, tarih boyunca ne gibi değişimlerden geçtiğimizi, yeni benliğimizi nasıl bulduğumuzu anımsatıyor. Bunun için de Yahya kemal’in bir şiirinden yola çıkıyor: “Irkın seni iklimine benzer yaratırken, Kaç fethe koşan tuğlar ufuklarla yarışmış. Tarihini aksettirebilsin diye çehren Kaç fatihin altın kanı mermerle karışmış.” (“Varayım Gideyim Urumeline” yazısında, Cumhuriyet KİTAP 13 Ağustos 2009, “Türk Edebiyatı’nın Balkan Boyutu”nu anlatırken, kültür inceliklerinin insanları nasıl bütünleştirdiğine de değiniyordum. Yahya Kemal’in yaşattığı “akıncı ruhu”nu kültür inceliğiyle kuşatmak istemiştim.) Üzerinde en çok konuşulan, “Tanrı Ozan” katına yükseltilen Yahya Kemal’e değişik gözlerle de bakılabilir. Duygusal yaklaşımlar yerine, nesnel ölçütlerle yeniden ele alınabilir. Ama bir bilgi şöleninde konuşulanların kitaba dönüşen şiir yazılarıyla değerlendirilmesi, ayrıntılardaki gerçekleri de görmemizi sağlıyor. ALTIN PORTAKAL Armağan kazanan bir ozanın şiiri üzerine bilgi şöleni düzenlenmesi, sonra da bu konuşmaların bir kitapta toplanması, “Altın Portakal Şiir Ödülü” için gelenek oluşturdu. Alışılmış dilin kolaylığında eskiyen şiiri, değişen toplum koşullarında, değişen dilin olanakları içinde yaşatamazsınız. O eski beğeniden kendinizi kurtaramamışsanız değişen şiiri anlamanız da kolay olmaz. Oysa “Altın Portakal Şiir Ödülü” 1997’den günümüze doğru 13 kez verilirken çağdaş Türk şiirinin nasıl bir gelişme gösterdiğini de belirtmiş oluyor. Ödül kazanan ozan için düzenlenen törende, ödül kitabı odak alınarak şiirinin değerlendirildiği bir bilgi şöleniyle ozanı daha iyi anlamak olanağı sağlanıyor. Sonra da bu konuşmalar bir kitapta toplanarak, törene katılma olanağı bulamayanların ilgisine sunuluyor. “Altın Portakal Şiir Ödülü”nü kazanan ozanların adını anımsatmakta yarar var: Enis Batur, Haydar Ergülen, Gülten Akın, Mehmet Taner, Hüseyin Ferhad, Ahmet Oktay, Necmi Zekâ, Güven Turan, Yücel Kayıran, Birhan Keskin, Lale Müldür, Cevdet Çapan, Kemal Özer... Siyasetçiler gelir geçer. Şiir kalıcıdır. Bu şiir geleneğini yaşatanlar arasında kendini öne çıkarmaya aldırmayan bir kültür insanı var: Ahmet Tüzün. Dar çevrelerde kendini önemseyen insanlar birbirini yıpratmaya çalışır. Umarım bu çekişmeler “Altın Portakal Şiir Ödülü” geleneğini etkilemez. Şiir yazıları, kendine özgü bakışı, değişik yorumu olmayanların sıradan görüşleriyle değer kazanamaz. Ama kitaba dönüşen konuşmalar arasında 10. Altın Portakal Şiir Ödülü’nü kazanan Birhan Keskin’i anladığınız zaman şaşırtıcı bir şiirle karşılaşıyorsunuz (Birhan Keskin Şiiri ve BA, Yayıma Hazırlayanlar Ahmet Tuzün, Yüksel Büyükuysal, Metis Yayınları, 2006). Alışmadığımız bir şiiri nasıl yorumlamak gerekir? Değişik imgeler, değişik bir söyleyiş biçimi çağdaş şiirimize neler kazandırır? Alışılmış bir şiirin kolaylığından çıkarak, çağdaş şiirimizin yeni duyarlıklarını anlatan şiir yazılarını yorumlamayı sürdüreceğiz. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: H Şiirin gücüyle desteklenen bildiri etkisini sürdürebilir. Çağdaş şiirimizde 30 kadar oluşumdan söz edilebilir. Bir oluşum, bildirisiyle değil, şiir gücüyle önem kazanır. “Garip Şiiri” öncesinde Orhan Veli ile arkadaşlarının hece şiirine ivme kazandıran bir birikimi vardı. “Garip İçin” Orhan Veli’nin yazdığı bildiriye Oktay Rifat ile Melih Cevdet’in katılmadığı söylenir. Ama “Garip”i anlatan bildiri Oktay Rifat’la Melih Cevdet’in şiirini de kapsar. “Garip”, Orhan Veli ile arkadaşlarının şiir serüveninde bir “geçiş dönemi”dir. Orhan Veli genç öldüğü halde şiirini değiştirdi. Oktay Rifat ile Melih Cevdet “Garip”ten sonra başka şiirlere yöneldi. Ama onların şiirini iyi izlemeyenler hep “Garip”teki şaşırtıcı şiirde takılıp kaldı. Çünkü “Garip Şiiri”ni bildiriden çok Orhan Veli’nin şu dizeleri açıklıyordu: “Gemlik’e doğru Denizi göreceksin; Sakın şaşırma.” YENİ OLUŞUMLAR Necmi Selamet, çağdaş şiirimizdeki bildirileri bir kitapta derleyip ilgimize sunmuştu (Şiirimizde Manifestolar, İnceleme Derleme, İlya Yayınları, 2007). Çağdaş şiirimizin gelişmesi birtakım oluşumlarla mı, usta ozanların şiirinin etkisiyle mi gelişme göstermiştir? “Kırk Şiiri” çok yönlü bir şiirdir. “Garip Şiiri” bir yönünü oluştursa bile, “Kırk Kuşağı Toplumcuları”, Nâzım Hikmet’in şiiriyle beslendi. Ama Ahmet Hâşim ile Yahya Kemal gibi iki usta olmasaydı çağdaş şiirimizin etkinliği böylesine gelişme gösterebilir miydi? Oluşumlar dize kurmasını bilen usta ozanlardan el alır. Zaten “İkinci Yeni” ile “Yeni Toplumcular” diyeceğimiz oluşumların dışında adı anılan nice oluşum etkisiz kalmıştır. Çünkü bir oluşumu etkili kılan, o oluşumu yaşatan şiirin gücüdür. Tek bir ozan bile o gücü taşıyabilir. Ama bir oluşumu geliştiren ozanlar söz konusu olunca o oluşumun gücü daha belirgin olarak ortaya çıkar. Oluşumların dışında bir başına güç oluşturan ozan azdır. Fazıl Hüsnü Dağlarca tek başına bir oluşum sayılabilir. Üstelik “Yapıtlarımla Konuşmalar”ı saymazsak şiir üzerine görüşlerini kitaplarda toplamış değil. Oysa şiir yazıları bir ozanı anlamayı kolaylaştırabilir. Örtülü bir şiirin art alanını yorumlamak, o ozanın başka şiirlerine de bakmaya yarar. Bunca oluşumun içinde emek veren nice ozanı, onların şiirindeki ayrıntıyı sezmek şiirbilimle uğraşan kaç ozanın işidir? Kaç şiir eleştirmeni yeni filizlenen bir şiir keşfedebilir? OLUŞUMLARIN DIŞINDA Nurullah Ataç’ın “Turgut Uyar için zarımı atıyorum” sözü, öylesine söylenmiş bir söz değildir. O ilk şiirlerde bile nitelikli bir şiirin izini gören Ataç, iyi bir ozanın geleceğini sezmişti. Ama Turgut Uyar “İkinci Yeni”de şiirini geliştirmeyip oralarda kalsaydı adı anılır mıydı? Şiirini değiştirirken geliş Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1018 SAYFA 22
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle