02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kevser Ruhi’nin ikinci öykü kitabı ‘Saçları Deli Çoruh’ İnsan hallerinin çelişkili gerçekliği Saçları Deli Çoruh‘ta Kevser Ruhi, okuru öykü metinlerinin içindeki birçok kurmaca oyununa çağırıyor; dili imgelerle genişletip yeni anlamlarla çoğaltıyor; hepsinden önemlisi, insanın dramatik durumlarına odaklanarak yaşamdan beslenen ve yaşamın sanatsal anlamda dönüştürülmesi sürecine katkıda bulunan öyküler yazdığını kanıtlıyor. Ë Hülya SOYŞEKERCİ evser Ruhi, ilk kitabı Kehribar Kadınlar’ın 2004’te yayımlanmasından bu yana, yeni öykülerini hemen gün ışığına çıkarmamayı; yazdıklarını öykü sanatının incelikleriyle donatmayı, bu öyküler üzerinde yoğun çaba harcamayı yeğledi uzun süre. Yazın sanatının, çağın hızla akıp giden güncel süreçlerinden uzakta kalan, aceleye getirilmemesi gereken, kalıcı, sıkı dokulu ve sağlam metinlerin yoğunlaştığı bir dil/estetik yapılanması oluşunun farkındalığı ve bilinciyle hareket etti. Sonuçta yazar, aradan geçen beş yılın hakkını veren, nitelikli, yazınsal değerlerle donanmış bir öyküler demetiyle; Saçları Deli Çoruh adlı kitabıyla merhaba dedi okurlarına. Yoğun emekle yazılmış olduğu dikkati çeken bu öyküler, içerdiği yazın evreniyle, düş ve imge zenginliğiyle okurun yüreğinde derinleşiyor. “Şiirsel anlatımı ve imgeleriyle sözcüklere yeni tatlar ve anlamlar kazandırıyor, anlamı çoğaltarak dili varsıllaştırıyor. Sözcükleri güzelleştirirken dile bilinçle katkıda bulunan bir yazar Kevser Ruhi. Ayrıca, kurmacayı kavramış, öykü tekniklerini epeyce özümsemiş bir öykücü olarak duruyor karşımızda” satırlarıyla değerlendirmiştim Kevser Ruhi’nin ilk kitabındaki öykülerini. (Cumhuriyet KİTAP, 7 Ekim 2004) Yeni kitabındaki öyküler için de benzeri değerlendirmelerde bulunmak olası; ancak bu kez Kevser Ruhi’nin, dil güzelliği ve varsıllığının yanı sıra, epeyce farklı kurmaca tekniklerini de denediğini, yer yer kurgu oyunlarıyla buluşturduğu yaşam gerçeklerinden süzülen unsurları ilk kitabına göre daha ustalıkla değerlendirdiğini söyleyebiliriz. Kehribar Kadınlar’da kadın sorunsalına vurgu yapan yazarın, Saçları Deli Çoruh’ta da yer yer aynı sorunsalı işlediği göze çarpıyor; ancak bu kez asıl izleklerinin insan dramları, yaşamın kırılma noktalarında insanın yaşadığı hüzün ve kederler olduğu görülüyor. Bu hüzün ve kederler, yazarın yer yer mizahi/ ironik tatta anlatımlarıyla çevreleniyor. Karmaşık, yoğun duygular ve yaşamsal karşıtlıkların oluşturduğu anlatısal yapılanmalar, gerçek bir insanlık durumunu çoğaltıyor bu öyküler buluşması içinde. Günümüzde öykü sanatının eğilimi, birtakım olayları dolayımsız anlatma değil, bireye odaklanma ve yaşamın içinde yer alan bir kesitte bireyin dramını verebilme yönündedir. Bu dramın kaynağında, toplumsal sistemin araçlarıyla kuşatılmış ve varoluş kapanına kıstırılıp kalmış bireyin sancılı durumu yer alır. Kişi, bu duruma karşı koymaya çalışır ve birtakım tepkiler verir. Öykülerde yansıtılanlar, işte bu insanlık durumudur. Öykülerin dramatik yapısı, bu durum üzerine kuruludur. GİTMEK VE KALMAK... Kevser Ruhi’nin söz konusu insanlık durumlarına ne denli kırılgan ve ince bir duyarlılıkla sokulduğu, onları ne denli içtenlikli bir bakışla ve yoğun duygudaşlıkla işlediği gözlerden kaçmıyor. Kitabın başındaki öykülerde ‘zorunlu ayrılıklar tragedyası’na dikkatimizi yoğunlaştırıyor Kevser Ruhi. Çok yıllar önce, Doğu Karadeniz’le Gürcistan arasındaki sınırın (Sarp köyünün ikiye bölünerek) ilgili devletler tarafından kesin bir biçimde belirlenmesi üzerine kesintiye uğrayan insan yaşamlarını, zorunlu göçleri, bölünen aileleri, insanların derin özlem duygularını; kararsızlıklarını, ayrılıkların iç acıtan gerçeklerini, bireylerin iç dünyasına odaklanmış gözlem gücü ve duygu yüklü anlatımla dile getiriyor. Gitmek ve kalmak arasında tökezleyenlerin, kaldıklarında aklı “öte yaka”da kalanların, gidince yeni yerlere uyum sağlayamayan yaşlıların ya da çocuk yaştakilerin sıkıntılarıdır göç yollarının buluştuğu gerçekler. Bu sancılı coğrafyada bütün yaşananları kucaklayan bir tek sözcük vardır, o da özlem’dir; sıla özlemi ya da gidenlerin özlemidir bu. Orman Sustu’da eşi çocuğu ya da anne babası arasında seçim yapmak zorunda kalan genç kadının iç çelişkilerinin labirentlerinde dolaşıyoruz. Öyle bir an geliyor ki ülke sınırlarından aklın sınırlarına geçiş yapıyoruz: İçindeki yoğun çatışma sonrasında, delilik noktasının çok yakınındaki acı bir kahkahayla kararını veriyor öyküdeki genç kadın. Karşı Yaka’da da “kurda kuşa sökmeyen sınır çizgilerinin insanlar için acımasız bir yasağa dönüşmesi” anlatılıyor. Sevinçlerimden Başka Hiçbir Şey, Karşı Yaka’nın devamı gibi görünüyor ya da birbiri içinde süren iki öykü diyebiliriz onlara. Hatuna Hala’nın dramını anlatan satırlarda: “Sınırlar kapandı. O orada kaldı, biz burada. Dedem götürdü orada gelin etti, ben de gittim dün toprağa verdim Hatuna Hala’yı” (s.33) diyor, öyküdeki Halit. Sevinçlerimden Başka Hiçbir Şey adlı öyküde düğün ile cenaze anılarını art arda ya da parçalı biçimde aklından geçiren anlatıcı, kendi düğünündeki bazı komik olayları anımsayıp gülmeye başlıyor; “Nasıl bir gülmek bizdeki… K Ağlamak bile sayılabilir” (s.42) derken bir yandan da içinde yaşadığı an’a ait cenaze gerçeği karşısında derin bir acı duyumsuyor. Zamanlar iç içe geçip kırılıyor; bir filmin düğün ve cenaze sekansları karışıyor sanki. Sonuç tam bir insanlık komedyası oluyor; an’ların içinden parça parça acılar geçiyor ve komedyanın trajediye dönüşmesi gerçeği karşısında ürperiyor içimiz. Bu öyküde mizahın ince ince işlenmesine, yaşamın insanı gülümseten karelerinin cenaze anları içine sızmasına; kısacası yaşam diyalektiğinin o dramatik gerçekliğine tanık oluyoruz. KARAKTER AĞIRLIKLI ÖYKÜLER Kevser Ruhi’nin belirli bir karaktere yaslanan, ‘karakter ağırlıklı’ öyküleri de var bu kitabında. Sözgelimi, Delimemet öyküsünde aynı adı taşıyan karakter, yaşamının bir döneminde aniden karşısına çıkan acı sürpriz (deprem) ile dengeleri altüst olan bir insanın dramını içselleştiriyor. Bu öykü, okuru gülümsetirken bir anda hüzünlü yaşlar dökmesine neden olabiliyor; insanı bir duygudan öteki duyguya alıp götürüyor. Aynı anda hem hüznü hem de gülmeceyi duyumsatabilmek, özel bir öykücü yeteneğini ve yaşamı iyi gözlemleyen bilgece bir bakışı gerektiriyor. Yaşamın acıtatlı öykülerden oluşan bir toplam oluşunun; insan hallerinin yarattığı çelişik gerçekliğin, yaşamın özünü oluşturduğunun bilinci ve farkındalığı, bir öykü yazarı için önemli meziyetler arasında yer alıyor. Aynı yaşam felsefesi, Seyran adlı öyküde de kendini gösteriyor. Seyran, tatlar, kokular, dokunuşlar ve anılardan oluşan uzun bir ömür içinde yapayalnızdır. Gidememek, ölememek, düşlerle yaşamaktır onun gerçeği. İkramiye bir 12 Eylül öyküsü. Yaşanan olayların yarattığı travmatik durumların anlatıldığı bu öyküde iç içe iki kurgu katmanı yer alıyor. “Gerçek” ile kurmacanın, metnin içinde buluşarak birbiri içinde sürmesi olgusunun bir üst gerçeklik yaratması durumu, farklı bir kurgusal deney ya da kurgu oyunu olarak ilgi uyandırıyor. Özellikle öykü kişisinin gerçekliği bağlamında ilginç sürprizlerle karşılaşılabiliyor. Sonrası Kül, yazarın kendi anılarından yola çıkarak onları yepyeni bir gerçeklik içinde Kevser Ruhi’nin insanlık durumlarına ne denli kırılgan ve ince bir duyarlılıkla sokulduğu, onları ne denli içdönüştürdüğü, yeniden ya ¥ tenlikli bir bakışla ve yoğun duygudaşlıkla işlediği gözlerden kaçmıyor. Fotoğraflar: İbrahim Demirel SAYFA 16 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1018
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle