04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Çaktırmadan değil mi? Doğru. Gözle görülmeyen yöntemlerle, oyalamalarla bu kopuşlar sağlanıyor. Gözle görülür soğutmalar yok. Kimse şiir okumasın, şiir kitabı almasın falan demiyorlar tabii. Ama genel gidiş böyle. Gazetelerin sanat sayfaları kalmıyor, sonra yayınevleri şiir kitapları basmıyor, sonra kitapçılar şiir kitabı almıyor. Bir zincir halinde şiiri ortadan ama bilinçli, ama bilinçsiz kaldırıyorlar. Toplum da uzaklaşıyor. 40’lı yıllarda odada sandalyenin üstüne çıkarırlar, hadi oku bakayım çocuğum şiirini derlerdi, düşünün ne güzel değil mi? Öyle şiir okumak, aynı sahnede olmak gibi, dinleyenlerden bir adım yukarda olmak, bir farklılaşma duygusunu da getirirdi. Bu duygular, bu zararsız sanatçı egoları bizim içimizde yaşatılırdı aile geleneklerinde. Şimdi yok böyle bir şey, şimdi anaokulunda çocuklara İngilizce şarkılar öğretiliyor. Anaokulunun hangisi İngilizce öğretiyorsa o daha pahalı oluyor mesela. Asal görev bu. O zaman anadil de ikincil bir duruma düşüyor önem sıralamasında. Şiirin dille bağlantısının ne çok önemli, net çok kuvvetli olduğunu düşünürsek bu vahim bir durum değil midir? Şiir dille yapılan bir tür sihir, yani başka bir şey. Az sözle çok şey yapabilme sanatı. Çocuklarımız küçücük yaşta şiirden uzaklaştırılırken gelecek kuşaklara şiir adına yapılan büyük bir haksızlık söz konusudur. ELYAZISI VE EDEVLET… Elyazısı Yılları’nın anlamını perçinleyen bir yön de bu değil mi? Tabi edevlet olduk artık. Ses de kalktı ortadan, sesin musikisinden mahrumiyet söz konusu… Her şey sanal âlemde… Yalan yanlış yaz yolla gitsin anlayışı yaygınlaştı… Sanal iletişim yaygınlaştı. İşte o sanal iletişimin verdiği yalnızlığı işte biraz da elyazısının sıcaklığını özleyişim, böyle bir yalnızlığa gidişimizdendir. Bu ve buna benzer pek çok yanıt kafamda dolaştı kitabımın ismini ararken doğrusu. Ama bu kopukluklar da tabii içimizde çok yer ediyor. Elyazısının yazı biçimi bile insanın karakterinin aynasıdır. Yani elyazısı da pek çok şeyi yansıtır, bunlardan artık yoksunuz. Bu yoksunluklar bakalım eksiklik olarak mı hayatımızda kalacak yoksa yeri daha güzel bilimsel buluşlarla kapatılacak mı bilmiyorum. Ben özlüyorum. Ama ilk dalgayı hissedenler yazıyla uğraşanlar, yazın dünyası… İlk dalgayı, evet hissediyoruz, acısını çekiyor, sarsıntısını yaşıyoruz. Yapıtlarınızın birçok yerinde siz varsınız. Yapıtlarınızda kendinizi unutmuyorsunuz? Hiç unutmuyorum evet. Sadece özel hayatımdan, geçmişimden değil toplumsal geçmişimizden de asla kopmuyorum. Bugünkü toplumdan da kopmuyorum, yani hep gözetim ve denetim altında bir hayat benimkisi. Yalnızca bir hayat kuşkusuz ama hep gözetimim ve denetimim altında. Ve bütün yazdıklarımda ondaki verilerden yararlanıyorum. Onun gözlemlerinden, birikimlerinden yararlanıyorum. Kentsoylu bir şair olmak, İstanbul geçmişiniz… Kentsoylu şairlere “kafadan” savrulan bir eleştiridir, halka uzak, soğuk durdukları iddia ediledurur… Size de değdi mi bu eleştirilerin okları? Değmez mi? ‘Köy pop’ yapmadığım için çok eleştirildiğim oldu/oluyor bazı kitaplarımda. İstanbul’un gerçeklerinden, taşraya karşı yabancılaşmasından toplumsal gerçeklik olarak, İstanbul’un kabahati olarak büyük bir ironiyle söz ederken bunu öz düşüncemmiş gibi çeviCUMHURİYET KİTAP SAYI 998 ¥ rip bana karşı kullananlar oldu. Benim, tırnak içinde söylüyorum “asalet”ten kendime bir pay çıkaracak halim falan yok. Anadolu’nun herhangi bir köyünde ya da kasabasında doğup büyüseydim orayı da aynı biçimde anlatırdım. Aynı ruhla anlatırdım. Dediğim gibi hiçbir şekilde yandaşlığım yok. Hep tepkisel davrandım ama yine de İstanbulluluk bile hafif, küçük, gizli gülümsemelere neden oldu. Oysa ben halkla yaşayan biriyim, yalnızlığı hiç sevmem. Sokaklarda dolaşırım, pazarda ararsanız pazardayım, kayıkta ararsanız kayıktayım. Dağbaşına gitsem köylü, kentli kimi bulursam herkesle sohbet ederim. Benim malzemem insan. Köyde ya da şehirde yaşaması gerekmiyor. Önemli olan insana sıcak bakmak. Önce bir insancıl temele sahip olmak gerekiyor. Tabii, şairin hümanist olmayanı düşünülemez ki.. Öyle tabii. Yalnız bir şey söyleyeyim, bu hümanizma lafından hoşlanmıyorum. Neden? O da sahte artık, hafif yabancı ve soğuk… O sözcüğü de artık o kadar sevmiyorum. O da biraz geride kalmış gibi, yani Çarliston modası gibi. Şimdi daha başka sevgilere, daha başka yakınlıklara ihtiyacımız var. Yani “hümanizma” sözcüğü tam kapsamıyor, soğuk kalıyor. Hafif bir soğukluğu ve eskiliği var, antika bir eşya gibi. Daha sıcak, paylaşımcı, daha değişik türlerine ihtiyacımız var. Ben o çerçevede bir insan olmaya çalıştım. Şairlik ya da yazarlık, bu insan olma çabasının yanında ikinci geldi. “HER ŞEYE RAĞMEN ŞANSLIYDIM” Kendinizi Türk insanı, Türk edebiyatı anlamında şanslı hissediyor musunuz? Savaş yılarında doğdum, eski nüfus kâğıdımda hâlâ ekmek karnesi numaram vardır, özel yaşamımda bazı eksiklikler, travmalar yaşadım ama gene de içinde yaşadığım zaman açısından kendimi şanslı sayıyorum. Bugün genç olsaydım bu kadar şanslı sayılmazdım. Genç Cumhuriyetin bütün heyecanlarını yaşadım, Osmanlı’nın kültürel mirasından kalanlardan payımı aldım. Hatta şöyle diyeyim biraz çöplendim. Genç Cumhuriyetten doya doya içtim. Bugünkü karışıklıkta beslenecek bir şey bulamazdım. Çocuk edebiyatı son yıllarda hayli revaçta, ne iyi de öyle.. Revaçta çünkü çocuklara verilen önem arttı. Kentteki çocukları anneleri bir fastfood bir oyuncak ve bir kitapla ödüllendiriyorlar. Anadolu’daki çocuklar ise o kadar kitaba açlar ki bana okullardan çok mektup geliyor. Yeni bir şiir kitabı üzerinde çalıştığınızı söylemiştiniz daha önce? Elyazısı Yılları’ndan sonra şimdi “Gezintiler” diye bir şiir kitabım üzerinde çalışıyorum. Ben genellikle tematik kitapları seviyorum. Ortak bir tema etrafında, şimdi gene öyle, başka bir tema çevresinde başka bir şiir kitabına doğru yol alıyorum. Sonra oyunlar var, oyunların toplu basımı yapılacak. İstanbul’un kültür başkenti olması nedeniyle yazdığım “Çamlıca’dan Yeldeğirmenine Rüzgârın Peşinde” diye bir kitap yazıyorum, bitmek üzere. Hepsi eşzamanlı olarak tezgâhta.. Sonra bir tane daha İstanbul kitabı var hazırda… İstanbul dergisinde yayımlanan yazılarımdan oluşuyor. O da yıllardır bekliyor. ? [email protected] Elyazısı Yılları/ Melisa Gürpınar/ Turkuvaz Kitap/ 95 s. KIYMETİNİ BİL HERŞEYİN Hayata Tutunma ve Direnişe Dair Notlar Beril Eyüboğlu'nun çevirisiyle JOHN BERGER "Yirminci yüzyılın ortasında Walter Benjamin, 'Bugün içinde bulunduğumuz olağanüstü tehlike hali istisnai bir durum değil, kuraldır. Bu kavrayışa uygun bir tarih mefhumu geliştirmeliyiz,' diye yazmıştı. Böyle bir tarih mefhumu bağlamında her basitleştirmenin, her yaftanın iktidar sahiplerinin işine yaradığını görmemiz gerekir; güçleri arttığı oranda basitleştirmelere olan ihtiyaçları da artacaktır. Öte yandan bu kör gücün zulmünü çekenlerin ya da ona karşı savaşanların çıkarlarına şimdi ve uzun vadede hizmet edilmesi, ancak çeşitliliği, farklılığı ve karmaşıklığı kavramak ve kabul etmekle mümkün olabilir." John Berger'ın 11 Eylül'den Irak Savaşı'na, Filistin'den Katrina felaketine, Nâzım Hikmet'ten Pasolini'ye birçok siyasal soruna ve sanatçıya ilişkin duygu ve düşüncelerini dile getirdiği yazılarından oluşan bir kitap Kıymetini Bil Herşeyin. İçtenliğini yansıtan zarif bir sadelikle kaleme aldığı bu yazılarla Berger bizi dünyaya adil, müşfik, ama en önemlisi gören gözlerle bakmaya davet ediyor. John Berger Koleksiyonu G. BULUŞTUĞUMUZ YER BURASI DÜĞÜNE A'DAN X'E KRAL GÖRME BİÇİMLERİ 2000 YILINDA 25 YAŞINA BASACAK OLAN YUNUS GÖRÜNÜRE DAİR KÜÇÜK BİR TEORİYE DOĞRU ADIMLAR VE YÜZLERİMİZ, KALBİM, FOTOĞRAFLAR KADAR KISA ÖMÜRLÜ PICASSO'NUN BAŞARISI VE BAŞARISIZLIĞI FOTOKOPİLER O ANA ADANMIŞ KIYMETİNİ BİL HERŞEYİN Nisan ayı boyunca www.ideefixe.com'da kampanyada metis Genel Dağıtım SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle