04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Alper Akçam’la Anadolu Rönesansı’nı konuştuk Yaşamın ve yazının can alıcı noktası: Yenileşme ve değişim yarışması karşıma çıkınca, değişik zamanlarda yazılmış öykülerimi kısa bir zamanda toparlayıp gönderdim gazeteye ve yayına hazır bir dosya ile yarışmaya katıldım. Neden Anadolu Rönesansı Esas Duruşta adlı kitap? Bir Köy Enstitülü çocuğu, Köy Enstitüsü’nün açtığı yoldan yürüyerek kendini ve yaşamı sorgulama olanağı bulmuş bir Cumhuriyet aydını olarak son yıllarda kimi kavramların olağanüstü çarpık anlayışlarla bulandırıldığını görüyor ve açıkçası çok insani ve doğal olan bir öfke duyuyordum. Toplu bir saldırı vardı sanki kendi tarihizdeki kimi öğelere karşı... Emperyalist kültür politikalarının körüklediği, hatta emperyalist başkentlerden sistemli bir şekilde yürütülen bir saldırı idi bu… Yazma gereği duydum. Hele de aydın geçinen kimi saplantılı kişilerin, dizi sanatçılarının, çokbilmiş pozlarla emperyalizmin halkları, milletleri birbirine düşman eden “kültürlerinançlarmedeniyetler çatışması” oyununa katıldıklarını görünce tepkisel düşüncemin başlangıç noktası o “hikâye”ye uzandı… Alper Akçam’ın Anadolu Rönesansı Esas Duruşta adlı kitabı tarihcil gelişimi, toplumbilimi, siyaseti ve edebiyatı da içine alan kapsamlı bir araştırmanın kültürde süreklilik ve gelenekçi tavırdan, eleştiriler ışığında Türkiye Cumhuriyeti’ni uluslaşma sürecinde ele alan bir çalışması. dim. Duyduklarımı, duyumsadıklarımı dilime, bilincime çıkardım yalnızç ana başlık altında topladığıca… Özgür imgelem günız kitabınızda; I. Bölüm; “Ercümle, dünyayı kavrayış ken Cumhuriyet Dönemi” değerlerimle yazdım. OlaKültür ve Eğitim Politikalarısı okurun yazdıklarım üzerine ne düşünena Yönelik Eleştiriler, II. Bölüm; Eleştiriler ceğini elbette düşündüm ama, açıkçası beIşığında Türkiye Cumhuriyeti Uluslaşma ni yönlendiren ilginç olabilme kaygısından Sürecinin Kısa Tarihçesi ve “Erken Cumhuçok, hayatla kavga eden, başkaldıran iç seriyet Dönemi” Kültür ve Eğitim Politikaları sim oldu… Göç ve kültür kırılması bir inadlı kısımlardan oluşmakta. İlk olarak san yaşamı içinde çok müthiş değişimler Kuranı Kerim’in Enfal Suresi 22. ayetini biyaratıyor; önce derin bir sıla hasreti, arkaraz açmanızı istiyorum ve bununla birlikte sından yalnızlık duygusu ve en son yeni ve kitabınızı ithaf ettiğiniz “kırmızı saçlı taş yapay bir kültürün içinde sürüklenerek, yapılarına” diyerek nitelediğiniz Cilavuz geçmişten koparak yaşama… Büyük kentKöy Enstitüsü’nü. Çünkü kitabın arka kalerin çevresini sarmış yığınlarımızı köklepağında yoğun bir deneme dediğiniz ve rinden koparıp atılmış fidanlar, kır çiçeklekapsamlı bir incelemenin sonucu olan bir ri gibi görüyorum. Çok yakınımdaki insankitap, başlarken neden bu ayete gerek duyların bir türküde döktükleri gözyaşı, bir dunuz? yaz dinlencesinden memleketlerine döner Bu ayet, insanın kendini ve yaşamı sorken duydukları heyecan beni çok etkilegulamaksızın kabulüne karşı çıkan, insana mişti. Aynı duyguları yaşıyordum onlarla. aklını kullanmasını öğütleyen bir ayettir. Birlikte yaşıyor, birlikte sıla diyordum çok Bu anlamda, günümüz için de çok büyük küçük yaşta çıkıp geldiğim o coğrafyaya. önemi vardır. Sonra, iki kuşak gelip geçti ve şimdi kökleCilavuz Köy Enstitüsü, benim tüm yaşaGÖÇ VE KÜLTÜR KIRILMASI rini, kültürlerini sorgulamayan, televizyon mım boyunca memleketim Ardahan ile Sizin özellikle ilk öykülerinizde de Dove inanç sistemlerinin kurguladığı, söz yeBatı’daki dünya arasındaki geçiş yolu üzeğu, Doğu insanı; Doğu’dan Batı’ya uzanan rindeyse klonlanmış, ısmarlanmış bir gençrinde bulunan bir simge olmuştur… Ben Göçle olan sorunlar yer alır. Köy kent serülik çıktı ortaya… bugün çoğunlukla bakımsızlıktan harap venine zaman zaman da dıştan bakarsınız. Ben şimdi, çok romantik bir tarzla belki, olmuş, duvarları, çatıları yıkılmış çocukluToplumsal sorunlara yaklaşımınız biraz da kendimi onlarca yıl önce köklerinden koğumun o güzel yapılarına bakarken ülkebana Orhan Kemal’in dünyasını çağrıştırır. pup gelmiş o güzel insanların yerine koyumin tarihcil geçmişini, yaşanmış kültürel İlgi çekici bir öykü evreni kurma isteğinizyorum belki. Tümünün sesi olmaya çalışıgelişmeleri izleme olanağı buluyorum. den mi, bu öyküler yazıldı? Ve buradan yoyorum. Ne güzel demişti Yaşar Kemal: “O Okurlardan da benzer bir akıl yürütme ile la çıkarak “Anadolu Rönesansı Esas Duruşiyi insanlar, o güzel atlara binip gittiler!” bugün geldikleri yeri sorgulamalarını istita” adlı kitabınızda çekici bir deneme niteliBeni çoğunlukla yazmaya iten, içimi acıyorum belki de… ğini kazandırmak isteğinizi düşünebilir mitan kırılma budur… Nevruz günü, Tahtacı Alevilere göre yiz? Neden tarih araştırması? İlginç olma, okur toplama gibi bir kaygı Ali’nin doğum günü, başka Alevi toplumla Öncelikle Orhan Kemal çağrıştırması aranmamalı yazdıklarımda. Yaşanmışlık rına göre (Kars) Ali’nin halifeliğinin yıldöbeni çok sevindirdi; her yönüyle değer verçok ağır basar… nümü. Mudurnu’daki “Bethem” törenleri, diğim, çok sevdiğim bir yazardır Orhan “Batı dünyasında bizim adımıza da parAnkara yöresindeki “Hasır Küfü” kutlamaKemal… mak kaldırma hakkını o elde etmiştir” diları. Buradan yola çıkarak Sizi kitabınızın Öykülerimi, romanlarımı, hatta deneme yorsunuz. Sizin Orhan Pamuk üzerine çeşitbaşında yer alan Kültür Ayrılıkları üzerine ve eleştiri metinlerini yazarken ilginç olur li zaman dilimlerinde yaptığınız çalışmalarıbir hikâye’yi yazmaya yönelten neden üzemu, olmaz mı diye bir kaygı hiç gütmenız da var. En azında birinin Batı dünyasınrinde duralım? Sizin aynı zamanda öykü, da bu hakkı elde etmiş olmaroman türünde vermiş oldusını ben kendi adıma sevindiğunuz eserler de var. Kiev’de rici buluyorum. Ya siz? Aşk’dan adlı öykü kitabınızdan sonra neden bu kitap? Kendimi Batı karşısında Tarih, toplumbilimi, edebiyat bir sınav veriyor gibi görmeve siyaseti kapsayan bu dörtdiğim ya da Batılı bir aynada lemenin yazılmasının önünü izliyormuş gibi duyumsamaaçan neydi, neden hemen dığım için kimin benim adıma parmak kaldırmış olduğu tekrar bir öykü ya da roman değil? ya da bu hakkın aramızdan birisine verilmiş olması be Kiev’de Aşk bir öykü kinim için çok önemli değil tabıdır. Kitaptaki öyküler açıkçası. Orhan Pamuk’u baAnadolu Rönesansı Esas şarılı bir yazar olarak buluyor Duruşta adlı dosya üzerinde ve severek okuyorum. Özelçalışmaya başlamadan çok likle de çoksesli bulduğum önce yazılmıştır. Bu konuyla dört yapıtı, Beyaz Kale, Kara ilgili çalışma beni bir buçuk Kitap, Yeni Hayat ve Benim yılı aşkın bir süre uğraştırdı Adım Kırmızı yazın dünyave bu arada “Kiev’de Aşk”ta mız ve insanlık kültürü için yer almayan bir ya da iki öyçok önemli yapıtlardır. Aykü yazma girişimim oldu ama çoğu zamanımı çok yodınlarımız arasında, hatta edebiyatçılar arasında Orhan ğun bir şekilde Rönesans çaPamuk yandaşları ile karşıtlalışmasına ayırmak zorunda Alper Akçam’ın, ilginç olma, okur toplama gibi bir kaygısı yok yazdıklarında. Kirı gibi saflar oluştu. Yanlış kaldım. Arada Yunus Nadi taplarında daha çok yaşanmışlık ağır basıyor… Ë Hâle SEVAL Ü bir tutum olarak değerlendiriyorum bunu. Keşke Orhan Pamuk Kar adlı romanı yazmamış olsaydı, Nobel ödülü almamış olsa da benim için çok daha değerli bir yazar olurdu dedim birçok yerde. Nobel ödülünü de siyasi tavrı, tarihi konulardaki yorumlarıyla ya da Kar romanıyla değil, tümden yazarlığıyla aldı Orhan Pamuk… YARATILAN KÜLTÜR “Türkiye’de “Kemalizmulusalcılıkmilliyetçilik” tartışmalarının alevlendiği yılların, ABD’nin Ortadoğu’yu işgal savaşları öncesi ve günceline düşüyor olması, Andre Breton’un ‘nesnel rastlantı’ terimini anımsatıyor,” diye, yazarak başlıyorsunuz KültürPolitika İlişkisi: “Yaratılan Kültür” Hangisidir? adlı bölüme. Bu söyleminizden yola çıkarak, geçenlerde Hasan Âli Yücel adına düzenlenen bir televizyon programında da, o zamana ait kitaplardan ve kültür programından bahsetmiştiniz. Bu konuşmanızı ve giriş söyleminizi biraz açar mısınız? Cumhuriyet kurucu düşüncesine yöneltilen eleştirilerde tepeden inme bir kültür oluşturulduğu ve bunun insanlara dayatıldığı öne sürülmektedir. Günümüz kültür eğitim politikaları ile o döneminkiler karşılaştırıldığında, emperyalist, merkezi kültür politikalarının bugün çok daha egemen olduğu açıkça görülecektir. Hasan Âli Yücel hümanizması da, Cumhuriyet erken dönem kurucu düşüncesi de insanlığın tüm genel bilgi ve kültür birikimine çok büyük bir hoşgörü ile yaklaşmış, emperyalizme karşı dişle tırnakla savunulmuş yurt parçası üzerinde yeni bir kültür oluşturulurken tepkisel bir içe çekilmeden çok, insanlık kültüründen kopulmadan Tonguç’un “Canlandırılacak Köy” kavramıyla anlam bulmuş Anadolu kültürünün yenidendoğuşu sağlamaya çalışmıştır. Bugün, aradan geçmiş yetmiş seksen yıl sonra benim yaptığım bu betimleme böyle bir özne tarifini de gerekli kılıyor ama, o dönemin kendi koşulları yakından incelendiğinde böyle öznesel, tekil, önceden planlanmış, programlanmış bir gidişten çok el yordamıyla yürüyüşün temel olduğu açıkça görülebilecektir. Bu arada “Erken Cumhuriyet Dönemi” kültür eğitim politikalarına yönelmiş, çoğu nesnel tarihle ilgisiz, haksız ve sistemli eleştirilere yanıt verirken koşulsuz bir Kemalizm savunucusu gibi görünüyorum sanırım. Kaynağında, kitapta böyle bir çaba için yazmadığımı açıklamaya çalıştım ama başaramamış olabilirim. Kemalizm evrimci bir değişim, bir kültür dönüşümü, Dr. Hikmet’in tanımıyla bir çeşit tarihsel devrimdir. Sosyal sınıflar ve emperyalizm çağında bu tanımlamanın farkındalığıyla davranılmazsa, tarihsel devrimin başarısı olası değildir. 27 Mayıs, “Erken Cumhuriyet Dönemi”nden bir adım daha ile¥ ri giderek çalışanlara örgütlenme ve CUMHURİYET KİTAP SAYI 998 SAYFA 14
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle