04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA lık duvarına sırtını vererek... Alışmadı hiç içine işleyen soğuğa. Sordu, sorguladı durmadan onu her sabah yatağından çıkaran kaygıları... Susmadı, susamazdı... Ülkesinin hallerinden, gidişatından kaygıları dize dize eklemlendi günlük yaşamın kaygılarına şair yürekte. Panzerlerin, erk oyalamalarının önüne dikildi dizeleri. İşaret fişeklerini buluşturdu okurlarla… Şiirini yandaşlık fikrinden olanca soyutlukta donattı günümüz gidişatı da. Şiirin sorunsallarına, insan olma hallerine, anımsanan güne, geçmişe, isyanı ölçülü, yüreği sevgi dolu, sesi, soluğu önce çocuklara sonra kitlelere adanmış bir Melisa Gürpınar, bir Elyazısı Yılları okuyacağınız.” diyor Melisa Gürpınar’la yeni şiir kitabı Elyazısı Yılları’nı konuşan Gamze Akdemir. Alper Akçam’ın Anadolu Rönesansı Esas Duruşta adlı kitabı tarihcil gelişimi, toplumbilimi, siyaseti ve edebiyatı da içine alan kapsamlı bir araştırmanın kültürde süreklilik ve gelenekçi tavırdan, eleştiriler ışığında Türkiye Cumhuriyeti’ni uluslaşma sürecinde ele alan bir çalışması. “Neden Anadolu Rönesansı Esas Duruşta adlı kitap? Bir Köy Enstitülü çocuğu, Köy Enstitüsü’nün açtığı yoldan yürüyerek kendini ve yaşamı sorgulama olanağı bulmuş bir Cumhuriyet aydını olarak son yıllarda kimi kavramların olağanüstü çarpık anlayışlarla bulandırıldığını görüyor ve açıkçası çok insani ve doğal olan bir öfke duyuyordum. Toplu bir saldırı vardı sanki kendi tarihizdeki kimi öğelere karşı... Emperyalist kültür politikalarının körüklediği, hatta emperyalist başkentlerden sistemli bir şekilde yürütülen bir saldırı idi bu… Yazma gereği duydum” diyor Alper Akçam Bol kitaplı günler... “Bunca yıl üşüdü duyarlı ENİS BATUR Pervasız Pertavsız Loire şatolarına bir geziden (2) 4 ular bölüyor, çoğaltıyor Tours’u: İki, olmadı üç şehir birden küçük ölçekte bir İstanbul diyelim. Dericiler mahallesi, Plumereau meydanını merkeze alarak halkalar halinde açılan dar sokakların biribirine düğümlendiği Eski Tours, pek az parçası zamana direnmiş olsa bile St. Martin basilikasının gölgesi şehre aura’sını yüklemeye yetiyor. Kirişli evler, Rönesans esinli taş yapılar, ufarak meydanlar, kulelerin tamamladığı arka ve yan cepheler: Tıkasaba ayrıntıyla dolu Eski Tours. Siyaha yakın koyu kahveye boyanmış, çoğu yontularla bezeli dikey kapı ve pencere putrelleriyle bir açık hava müzesi. Langeais belki Saumur’dan çok daha ufak, Langeais oysa sıcak ve sevimli bir Loire boyu kasabası daha önemlisi, bütün bölgenin en has şatosu orada. Fransa tarihinin dönemeç noktalarından biri aşılmış Langeais şatosunda: Anne de Bretagne ile VII. Charles, sabahın köründe, yangından mal kaçırırcasına buluşturulup evlendirilmiş: Bir tür güçlerin birChinon leştirilmesi evliliği bu. Ortaçağın izleri ne kadar korunabilir, gene de atmosferden çok uzaklaşılmamış yüzyılların içinden geçerken. ‘Canlandırma’ çalışmaları bekleneceği gibi rüküş ve komik değildi. Beni asıl etkileyen en üst katta, ters dönmüş tekne formundaki çatı altında sergilenen, renkleri epey uçmuş sekiz dev duvar halısı oldu, birinde bizim (!) Godefroy de Bouillon’u görmek de heyecan verdi herhalde bana: Haçlıların İstanbul’a bir biçimde iz bırakanlarından biridir ne de olsa her ne kadar adıyla sanıyla vaftiz edilmiş ulu çınarlar kompleksini 1920’li yıllarda yok etmeyi başarmış olsak da. Langeais şatosunun nöbetçi kulelerinden Loire’ın ve vadinin derin, asil bir görünümü çıktı karşıma: Bütün tarihleri, kralları eceleri, her şeyi çekip götürmüş bir su. Kollarından biri, Douve, şiir tarihine damgasını vurmuş: Bonnefoy’nın Douve’un Devinimi ve Devinimsizliği de boz, ağır bir nehir gibi geçer okurun hayatından, benzersiz sesini kazır belleğe. S 5 La Dérivière, 360º’lik açıdan bakıldığında dibi görünmeyen bir ovanın ortasına gömülmüş beşaltı hanelik bir nokta. Beş yüzyıl önce Rabelais burada yaşarken, belki de yek haneyi oluşturuyordu evi. Onarılmış, müzeye dönüştürülmüş evinde ne sergileniyor bilemiyorum, ama ona ait bir şey bulunabildiğini sanmam evin temelindeki taşlar dışında her şey yenilenmiş, dönüşmüş olsa gerek zamanla. Olsun ama: François burada, şu verimli toprakların üstünde geçirmiş hayatını, uzaktan silueti seçilen şatonun sahipleriyle dalaşmış, köylülerle şarap içmiştir, buna yaklaşmak içime iyi geliyor sonuçta. Atına biner, Loire’a doğru sürerdi belki, kimi geceler; suyun akışına kulak verdikten sonra. XVI. yüzyıl Avrupası en yüce bireylerinden birini uygarlık 6 Chinon’un ortaçağ mahallesi, şatonun eteğinde uzun, dümdüz uzayan bir sokağın iki tarafına kurulmuş. Kırmızı ve Mavi Ev’ler onarılmış (eski fotoğraflara bakılırsa biraz aşırı düzeltilmiş), Rönesans esinli çok sayıda taş evin bir bölümü yenilenmiş, bir bölümü hâlâ harabe halinde atmosferi sakinleştiren bir dağılım. Jeanne d’Arc’ın altı yüzyıl önce, bir mart sabahı sokaktan geçmiş olması, VII. Charles’ın “états généraux” toplantısı için gelmesi ve benzeri iri anlar öne çıkarılmış Chinon’un bu köşesinde. Şimdiki zaman daha mı önemsiz: İşte, şu XV. yüzyıl evinin altında iyi bir kitapçı açılmış. Dönüp dolaşıp Rabelais’ye kilitleniyor ama, imgelemim. Atla iki saatte alıyordu, La Dérivière’den Chinon’a olan mesafeyi, bugün Gargantua adı verilen otelin barındığı taş yapı yeni inşa edilmişti büyük olasılıkla: Yeni mimariyi sarakaya alarak, La Dériviİère ağız dolusu sövgüyle konuşarak, Kırmızı Evin girişindeki meyhanede şarkı söylemiş miydi? Ya öteki François: Villon, canını güç bela kurtardığı Paris’ten buraya doğru kaçmış olabilir miydi? Chinon’da, sorular suyunda yüzerek dolaşıyorum herkes siestaya çekildiği için, zihnimdeki sorulara terk edilmiş sokaklar. Şehrin öbür yakasında, külçe gibi bir yapı: Collège Maximilienne, bu taşlar büyülüyor beni. 7 Usse şatosu, yaygınlaşmış masal dünyası ismiyle “Uyuyan Güzel”in şatosu en doğrusu onu uzaktan görmekle yetinmek. Yanına, hele içine girildiğinde plastik çiçekleri, bir taşra düğün pastasını çağrıştırıyor. Şapeli öyle değil: Bir tür kireç taşıyla (bölgede pek çok ev o beyaz taştan yapılmış), XV. yüzyılda yapılmış ve iyikötü özgün halini korumuş. Hepsinden çarpıcısı, Chateaubriand’dan düşese armağan, iki Lübnan sediri. 1806’da getirmiş onları yazar, iki yüzyıl yetmiş şatoyu ezip geçecek bir görünüme kavuşmaları için. Neden, SaintMalo’daki mezarı için seçmemiş, düşünmemiş onları? Loire, kuşbakışı. Her yolculuğun son perdesi gam perdesi. ? TURHAN GÜNAY eposta: [email protected] [email protected] beşiği sayılan merkezkentlerden değil, çıplak ovanın göbeğin Usse deki bir taş evden çıkarmış. Garip gelir bana: Erasmus’un hayatını bunca yakından izleyebilir, ünlü portrelerinden fizyonomisini en ufak ayrıntılarına dek okuyabilir, gerçek bir biyografi denemesi için sayısız dayanak noktası bulabiliriz Rabelais bir muammâdan ibarettir: Üstüne yapılan bütün çalışmaların sisini koyulaştırmaktan öte bir yardımı dokunabiliyor mu yaklaşmak için yanıp tutuşanı? Bir de: Çağının XX. yüzyılı en fazla etkileyen figürüdür. Kimin, hangisinin bu kadar çok hergele torunu olabilirdi? İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk?Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız?Yayın Yönetmeni: Turhan Günay? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur?Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı?Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0(212) 343 72 64?Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL.?Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/ Reklam Müdürü: Eylem Çevik?Tel: 0 (212) 25198 74750 (212) 343 72 74?Yerel süreli yayın?Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 998 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle