04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Handan Öztürk’le “Arumi’nin Rüzgârgülü” üzerine Kadınlık hallerine bir sorgulama Arumi’nin Rüzgârgülü; Handan Öztürk’ün üçüncü romanı. Öztürk okurunu, Doğu toplumlarında geleneksel yapının sürdürüldüğü köylere gezintiye de çıkaran bir kadın öyküsü anlatıyor bizlere. Uzak diyarları, mitik zamanları ve dişil erotizmin vahşi doğasını konu ediniyor. Yazara göre, “Patriyarka, kadına en büyük kazığı, mülk kavramını kutsallaştırıp kadını da bu kategoriye dahil ederek attı. Eğer dünya mülk kavramını bu denli yüceltmeyen bir kültür seçseydi kadınlar bu kazığı zor yerdi.” gözüm yola bakar. Sırtımdan yediğim bıçaklar çoğaldıkça yolculuğum uzar. Üstümdeki kara büyüyü çözme duygum harekete geçer. Ama bence işin ilginç yanı eğer tüketmek üzere yola çıkmıyor, arınma, öğrenme, paylaşma ve sorgulama niyetiyle yola çıkıyorsanız kimi zaman farkında olmadan başkalarının da büyü bozucusu olabiliyorsunuz. Yani arınmak için çıktığınız yolculuklarda başkalarının arınmalarına, kendilerini tamamlamalarına vesile oluyorsunuz ki bunu kırkımdan sonra fark ettim. Yolculuk hazzının ikiye katlanması hali yani… kadınlar çıplak dolaşmaktan çekinmezler. Mesela Uzakdoğu’nun bazı yerleri böyledir. Bu, sorunun içeriğindeki tezle hakikaten doğrudan ilintili. Kadının bağımlılığı ve ezilmesinin cinselliğiyle öyle güçlü bağları var ki özgürlüğün başladığı nokta cinselliğinin bittiği nokta oluyor. Bunun öteki uç örneğininse örtünme olduğunu düşünüyorum. Örtünme babaya, ağabeye ve eşe bir bakıma dışarıya aseksüel bir kadın olarak çıkma vaadini taşır. Zaten İslamda örtünmenin, mümin eşlerinin dışarıda özgürce dolaşmaları pratiğine getirilen bir çözüm olduğu tezi oldukça yaygındır. “Her soyda, yaptığı hovardalıkların acısını kadınlardan çıkartan böyle domuzun teki, bu zalimlerin de nesiller boyu kadınları mutsuzluğa mahkum eden bir kara büyüsü vardır.” Bu saptama romanda Meryem’in annesinin sözü olarak aktarılıyor. Erkekler gerçekten de hovardalıklarının acısını Arumi gibi, kadınlardan mı çıkarır? Her evde, klanda, toplulukta maço geleneğin iştahlı birçok temsilcisi olduğunu biliyoruz. Çevrelerindeki kadınlara kan kusturur, onların bedenlerine, hayata, neşeye, eğlenceye, mücadeleye, maceraya, zekâya ve yaratıcılığa karşı yabancılaşmalarını temel ahlaki görev sayarlar. Ahlaksızlıktan beslenen ahlakları çevrelerindeki kadınların üstüne bir kara büyü gibi çöker. Kimi zaman baba, kimi zaman ağabey, kimi zaman da koca olarak karşılarına çıkarlar. Hepsi aynı ana kuyudan beslenirler. Birinin adı Arumi’dir ötekinin başka… Bütün bir ömrü bunlarla muhatap olarak geçirmek zorunda kalan kadınlar, kabul etseler de etmeseler de bu türden babalara, kardeşlere, eşlere karşı duydukları sevgiyle nefret arasındaki sıkışmışlıktan beslenen travmadan muzdariplerdir. “Bir kadın olarak bir başka kadının tutkuyla bağlı olduğu erkeğe dokunmamak lazım, bir erkeğin tutkuyla bağlı olduğu kadına da” bunu o kadın veya erkeğin kutsallığı olarak mı algılamak lazım, yoksa tehlikeli bir durum olduğu için mi dokunmamak lazım. Tehlikeli ne kelime, öldürücü, yok edici, asetik bir etkisi söz konusu bence. Dünyalarını bu girdap üzerine kurarlar. Böyle bir ilişki içinde olanları öyle bir girdap sarmalar ki tutkularını adeta ötekini tüketmeye adarlar. Dünyadaki hiçbir tecrübe, hiçbir nasihat onları ikna etmez. Ancak kişisel acıları onları pişirir ve şansları varsa gözlerini açar. Yoksa da zaten giderek körleşir. Bize de onları bu özürlü halleriyle kabullenmek ve sabırla iyileşmelerini beklemek düşer. Meryem yaşadığı onca sıra dışı olayı kendisi seçer. Egzotik geziler, özgür geceler gündüzler, gezgin ve bağlantısız bir hayat. Ama sonra genç kızlara özgü hüzün gelip onu sarmaladığında sıradan olmayı övüyor. Bazen sıradan olmak daha iyi olabilir mi? Kendi adıma ben iki ucu severim. Ortalama olan her şeyden nefret ederim. “Orta sınıf, küçük burjuva” gibi kavramlar benim için hâlâ negatif anlamlar taşırlar. Zaten kendi adıma ortalamayı da hiçbir zaman tutturmayanlardanım. Ya bütün her şeyi arkama atıp kelimenin gerçek anlamıyla orman içinde bir orman perisi gibi yaşadım. Ya da ta en merkeze atlayıp savaştım. Kendini sağlıklı addeden disiplinler, öğretiler insanlara ortalamanın meziyet olduğunu anlata dursunlar ama bence tat iki uçta. Ortalama olmanın getirdiği yapay bir kendini güvende hissetme duygusundan başka ne işe yaradığını anlamış değilim. Bana kalırsa uzlaşma, esnek bakma ya da bunların baba sıfatı olan “demokrat” olma da, öteki ucu anlama ve ona yaşam hakkı tanımadan geçer. Yer yer delinmiş tahtalar üzerinde kurulu sahte sırça sarayların esnekliği hiçbir zaman o sarayı çöküşten kurtarmaz. Bu anlayışım yaşama biçimime de yansır. Ekibimle çekim için yollara çıktığımızda nerde ıssız ve dağ başında tek bir ev görürlerse yanımdakiler artık benden önce “Handan hanım bu evi istiyorsunuz değil mi” derler. O uzaklıkta yaşayıp kültür ve düşünce mecrasının tam göbeğinde savaşmayı seviyorum doğrusu. Bu nedenle bir sütçü kız gibi basit yaşamak ama karmaşayı bir felsefeci yetkinliğinde algılayıp sorgulamak arzusu temel düsturumdur. Fire vermiyor değilim tabii… Ë Rozerin DOĞAN aha önceki romanlarınız Mor Tecavüz ve Doğu’nun Çıplak Kadınları gibi Arumi’nin Rüzgârgülü de kahramanları, teması ve kurgusuyla kadının yeryüzündeki öyküsünü konu ediniyor. Biraz da cesur bir yaklaşımla. Bu serüven nasıl başladı? Ailenin sunduğu çocukluğa ait küçük mekânlardan başımı çıkarıp dışarı baktıkça yavaş yavaş ortaya çıkan uçsuz bucaksız bir dünyayla yüz yüze geliyor insan. Kimi korkup başını o güvenli ve sıcak aile kurumuna iyiden iyiye gömer. Kimi de dünyaya vâkıf olmak onu tanımak, etkilemek, avucuna almak ister. Ben kendimi bildim bileli bu ikinci duygunun peşinden gidenlerdenim. Ama ne var ki dünyayı avucuma almak için çıktığım her yolculuk, gördüğüm dünyayı değil bambaşka bir dünyada yaşamak istediğimi gösterdi. Cesaretim de korkumun da beslendiği noktadır bu! Arumi’nin Rüzgârgülü’nün kahramanı Meryem bütün geleneksel bilgilerimizi tersine çevirip çantasını sırtına alıp çıkıyor. Korkmadan, başına ne geleceğini düşünmeden. Yaşadıklarının onu soktuğu cendere bu korkularından daha mı güçlü? Aynen… Korkunun ecele faydası yok deyişinin gösterimi bu.… Meryem, insana eski çağ gezginlerini, inisiyasyon yolculuğunu hatırlatıyor. Bütün dünya nimetlerinden arınmış bir erek uğruna yola çıkmış gibi. Onu Rüzgârgülü’nün büyüsü peşinde bir çağdaş gezgin olarak algılayabilir miyiz? Meryem’in kadim Asya’yı baştan başa dolaştığı yolculuk, aslında bir özgürleşme yolculuğu. Kendi içine ve bedenine yaptığı yolculuk bağlamında genel olarak Asyatik kültürden beslenen kadınlık hallerine yaptığı bir sorgulama. Gezginlik kavramını ben de çok severim. Taşıdığı olgunlaşma ve bilgeleşme duygusunu önemserim. Çıkılan yol insanı bir başka şeye dönüştürüyorsa, değiştiriyorsa gerçektir. Yoksa sadece valiz taşımadan çok öteye gitmez. Yani turist olmaktan çok farklı bir ruh ve zekâ halidir. Biliyoruz, artık gezginlik kavramının yerini turistlik aldı. Yolcunun bilgeliğin yerini de “daha fazla tüket” üzerine kurulu bir marketing…. Benimse ruhumun ve kalbimin yer yer kire bulaştığı her süreçten sonra sırt çantam ve botlarım gözümde değer kazanır, D KADINA EN BÜYÜK KAZIK MÜLK KAVRAMI Arumi’nin hikâyesiyle onun karısına yaşattığı zalimliğe tanık oluyoruz. Kadınlara yönelik bu haksızlıkların temelinde hep de cinsellik var. Meryem’in Rüzgârgülü’nün büyüsünü bozma isteğini bu haksızlığa bir başkaldırı olarak da değerlendirebilir miyiz? Arumi, maço, ataerkil toplumun simgesi. Rüzgârgülü de onun öğretisinin, söylemlerinin… Ataerkil kadına en büyük kazığı, mülk kavramını kutsallaştırıp kadını da bu kategori içine dahil ederek attı. Eğer dünya mülk kavramını bu denli yüceltmeyen bir kültür seçseydi kadınlar bu kazığı zor yerdi. Erkek önce ortak mecralara el koydu sonra da kadının bedenine ve ruhuna… Bacak arasında taşıdığı kadınlık organından ötürü acı çeken, aşağılanan, çeşitli baskılara uğrayan daha da önemlisi bedenine yabancılaştırılarak onu erkeğe mal eden kadınlarla dolu dünyamızda bu nedenle kadınlar iki kez yenilmiştir. Arumi’nin Rüzgârgülü neyi temsil ediyor? Rüzgârgülü dogmaları; yani tartışılmadan, sorgulamadan doğru kabul ettiğimiz disiplinleri, öğretileri, gelenekleri, kavramları… Arumi’nin şahsındaysa erkek dünyasının dogma haline getirdiği söylemleri, disiplinleri temsil ediyor. Meryem bütün o büyülü ve olağanüstü yolculuktan yaşadığı zengin tecrübelerden sonra kendini, vajinasını karanlığa gömenler klanında buluyor. Çünkü kitabın kahramanı Meryem bütün özgürleşme ve kendini bulma yolculuğunu dedesinin dogmalarını temsil eden rüzgârgülünün rehberliğinde gerçekleştiriyor. Bu muhteşem yolculukta, erkekler dünyasının dogmasıyla yol aldığı için çuvallıyor. PORNOGRAFİYE MAÇO SÖYLEM HÂKİM Kitap dişil erotizmin ağır bastığı bir anlatımı seçiyor. Neden? Çünkü bu kitabımda aynı zamanda yüzyıllardır erotizme, pornografiye hâkim olan maço söyleme de dokunmaya onun hegemonyasını kırmaya çalıştım. Dil ve kavramlar düzeyinde de uğraştım. Biliyorsunuz erotizm ve pornografide hâkim olan maço jargon, maço söylemdir. Eşcinsel ve travesti sanat zaman zaman bu dili zorladı. Ama kadın edebiyatı çok da fazla dokunmadı. Bizdeyse ağdalı adap hâkim oldu. Bu alandaki maço jargon ve söylemin hâkimiyetine adeta saygı duydu. Ben kendi adıma, Arumi’nin Rüzgârgülü’nde bunlarla didişmeyi, alternatif bir erotik kadın jargonu oluşturmayı, içeriğin ifadeyle de çelişmemesini çok önemsedim doğrusu. Bu da dişil erotizmi oldukça görünür kıldı tabi. Eğer bir kadın jargonu oluşturma sıkıntısıyla hareket etmeseydim birçok şey yine eksik kalacaktı. Bu bakış açım, romanın ilk başındaki “Ben de bedenimi zorlayacaktım! Kaba gücüne sığınarak vermeye çalıştığı erkekliğini, arketipimdeki “alma” gücünün sınırlarını aşarak alt edecektim. Yüzyılların edilgen kıldığı alıcılığımı ters yüz edip etkin bir silaha dönüştürecektim” betimlemesiyle hemen tavrını koyar zaten. Binlerce yıllık medeniyetlerin tabu haline getirdiği kadınların en kadersiz parçası, aynı zamanda insanoğlunun soyunu sürdürmesinin kaynağı. Erkek egemen toplumun bunun tabu olarak kalmasını sağlamasında ne gibi bir çıkarı var sizce? Dünyaya hâkim olmanın sağladığı çıkarların upuzun bir listesi söz konusu. Erkek egemen toplum diyoruz ya! Bu egemenliğin getirdiği her türlü çıkarı listeye ekleyebiliriz. ? Arumi’nin Rüzgargülü / Handan Öztürk / Doğan Kitap / 2009 / 248 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 998 CİNSELLİK BİTİNCE ÖZGÜRLÜK BAŞLIYOR Cinsel hafızalarını yitirmiş çıplak yaşlılar klanının en yaşlısı “Boşuna arıyorsun. Kadınlara yapılan bu türden büyüleri yalnız yaşlılık çözer. Çünkü yaşlılık tutkudan, şehvetten, doğurganlıktan özgürleşmenin adıdır” yani büyü kadınlığın bitiminde mi çözülüyor. Ya da kadın cinselliğinden arındığında mı özgürleşebiliyor? Asyatik toplumlarda hâlâ geleneksel yapının olduğu köylerde, iç bölgelerde yaşlı SAYFA 16
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle