04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Şiir Atlası CEVAT ÇAPAN Georg Trakl/ Şiirler/ Çeviren: Danyal Nacarlı ‘Ve ince ince çınlıyor kamışta güz kavallarının sesi’ A Elis Oğlan’a Elis, karanlık ormandaki karatavuk çağırırsa Sonundur bu senin. Dudakların mavi kayapınarın serinliğini içer. Bırak, alının sessizce kanarsa kanasın Çok eski efsaneleri Ve muğlak kuş uçuş yorumlarını Ama sen yumuşak adımlarla yürürsün Erguvani üzümlerle dolu olan geceye Ve oynatırsın kollarını mavide daha güzel Bir Dikenli Çalı çınlar Ay gibi gözlerinin olduğu yerde. Oy, ne kadar oldu Elis sen öleli. Bir sümbüldür bedenin Içine bir rahibin sapsarı ellerini batırdığı Karanlık bir mağaradır suskunluğumuz İçinden bazen kuzu gibi bir hayvan çıkar Ve yavaşca ağırlaşmış gözkapaklarını indirir. Şakaklarına kara çiy düşer, Viran olmuş yıldızların son altını Kaspar Hauser Türküsü O gerçekten seviyordu tepeden erguvani inen güneşi, Ormanın yollarını, öten karakuşu Ve yeşilin sevincini. Ciddiydi yaşamı ağacın gölgesinde Ve temiz saftı yüzü. Buyruğuyla Tanrı yüreğine bir alev düşürdü: Ey insan! Adımı sessizce şehre vardı akşam vakti; Muğlak sızıltısı ağzının: Bir atlı olmak istiyorum. Çalı ve hayvan ama peşinden geldi, Ev ve loş bahçe beyaz insanların Ve katili arıyordu onu. Ilkbahar ve yazı güzeldir ve sonbaharı Dürüst olanın, sessiz adımı varırdı Hayalcilerin karanlık odalarının önüne Geceleri yıldızıyla yalnız kalırdı; Gördü, yapraksız dallara kar düştüğünü Ve kararan ev girişindeki gölgesini katilin Gümüşsü düştü Doğmayanın başı yana. Köylüler Pencereden çınlıyor yeşil ve kırmızı. lman kökenli Avusturyalı şair Georg Trakl 1887’de Salzburg’da doğdu. Viyana’da eczacılık öğrenimi gördü. Fransız ve dışavurumcu Alman şairlerinin etkisi altında başladığı şiir hayatını kendi özgün sesini bularak sürdürdü. Birinci Dünya Savaşı’nın dehşetine dayanamayarak 1914’te Krakow’da kaldırıldığı bir hastanede kendini zehirleyerek canına kıydı. Tütsülenmiş karanlık basık odada Oturuyor yanaşma ve beslemeler sofrada Ve dolduruyorlar şarabı ve bölüyorlar ekmeği Derin suskunluğunda öğle vaktinin Edilir bir kıt söz zaman zaman Tarlalar parıldıyor hiç durmadan Ve gökyüzü kurşun gibi ve engin Çirkin surat gibi titrek yanıyor ocaktaki ateş Ve bir sinek sürüsü vızıldıyor Beslemeler bön ve suskun kulak kesilmiş Ve şakaklarını kan döğüyor Ve bazen karşılaşır bakışlar tamah dolu Odayı doldurunca hayvan buharı. Tekdüze okuyor bir yanaşma duayı Ve bir horoz ötüyor kapının altından içeriye. Ve yeniden tarlaya. Düşüyorlar bir dehşete Çok kez onlar çağlayan başak köpürmesinde. Ve takırtıyla sallıyorlar bir o yana bir bu yana Tırpanları hayal gibi aynı hareketle Grodek Akşam vakti sonbahar ormanları çınlıyor Öldürücü silahların sesleriyle, altın sarısı düzlükler, Ve mavi göller, üzerlerinde güneş Kapkaranlık yuvarlanıp duruyor; gece sarıyor, Can cekişen savaşçıları, delice feryadını Parçalanmış ağızlarının. Ama sessizce birikir çayırlıkta Içinde gücenen bir Tanrı’nın yaşadığı kırmızı bulut, Akıtılmış kanlar, ayın soğukluğu; Her yol kara ölüme çıkar. Gecenin ve yıldızların altın dallarının altında Sallanır kız kardeşin gölgesi suskun korunun içinde Kahramanların ruhlarını, kanlı başları selamlamak için; Ve ince ince çınlıyor kamışta güz kavallarının sesi. Ey daha mağrur yas! Ey siz tunçtan sunaklar! Zihnin kızgın meşalesini bugün kocaman bir acı besliyor, Doğmamış torunlar. ? SAYFA 23 CUMHURİYET KİTAP SAYI 998
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle