27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Köy Enstitüleri umhuriyet Devrimleri’nin temeli kültüre dayanır. Kültürün temeli de dildir. Değişen toplum yeni bir dille kendini kanıtlayacaktır. Bu yeni dil yeni bir yazıya yansıdığı zaman gücünü gösterecektir. Bu nedenle Latin abecesine dayanan, ama dilimizin özelliklerine göre değiştirilen yeni yazı, toplumsal değişimin belgesi olacaktır. Yeni yazıyı öğrenerek okumaya ilk adımları atmak yetmez. Okuma hızı, öğretim birliği anlayışı içinde, toplumsal değişimi kavramayı kolaylaştıracaktır. O toplumsal değişime uyum sağlayan yeni insanı yaratacaktır. Geleneğe bağlı kalarak, gelenekle kazanılmış değerleri koruyarak yeni insanın kişiliğini geliştirmek olanakları araştırılmış mıdır? Köy Enstitülerine gelirken, o deneyimin ilk evresini yaşarken, değişim evrelerinin sıkıntısını çekerken, o eğitim dizgesinin coşkulu atılımını tarihe gömerken geçen zamanı anımsamak gerekecek. C ğil, hayatileşmesi hamlesidir”. (DEMET’li YILLAR TONGUÇ’la YÜCEL’le, Dursun Kut, Güldikeni Yayınevi, 2003). Dursun Kut’un anılarla, belgelerle su gibi okunan kitabında “Göller Bölgesi Köy Öğretmenleri Derneği”nin yayın organı olan DEMET dergisinin serüveni de anlatılır. Bu derginin sorumluluğunu üstlenen Dursun Kut’un İsmail Hakkı Tonguç için söylediği şu sözü anımsamak gerek: “Tonguç, kendisini ‘köyü içinden canlandırmak’ ülküsüne adamış, örneğine pek rastlanmayan bir aydın kişidir.” Tonguç’un çalışkanlığını belirtmek için Dursun Kut şu bilgiyi de verir: “Tonguç, o yılların zor koşullarında, Milli Savunma Bakanlığı’ndan sağlanan bir jiple yurdu bir baştan bir başa dolaşan, köylülerin yaşamını yakından gözlemleyen, birçok gecelerini köylerde geçiren, 61 il, 305 ilçenin yanı sıra 9150 köye giden, köylülerle söyleşiler yapan üst düzey tek aydın bürokrattır” (İDARE ETMEK). EĞİTİM DİZGESİ BOZULURKEN Osman Bolulu 1946’da Akpınar Köy Enstitüsü’nü bitirdiği zaman; tartışmalı okuma, yönetime katılma, uygulamada özgürlüğü tanıma olanakları geriletilmeye başlamıştı. Yeni hükümette görev alan Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer, yaz izlencesinde okulun sıva, boya işlerinde çalışan Osman Bolulu’ya der ki: “Sizleri işçi olmaktan kurtaracağız.” Osman Bolulu sözünü esirgemeyen bir köy çocuğudur: “Biz işçi değiliz, öğretmen adayıyız. Bu yapıyı ağabeylerimiz kurdu. Sıvasını çekerek o mutluluğu paylaşıyoruz.” Reşat Şemsettin Sirer öfkelenir: “İblis, belli ki sen dersini almışsın. Asıl senin gibilerin belini kırmak gerek.” Köy Enstitülerinin bu dönemi kurucuların suçlandığı, eğitim coşkusunun geriletilmek istendiği dönemdir. Demokrat Parti’nin yönetime geçtiği 1950’den sonra köylünün yaratıcı gücü köreltilmiş, asılsız suçlamalarla yöneticiler etkisiz hale getirilmiş, nice köy öğretmeni sürgüne gönderilmiştir. İsmet İnönü’nün çelişkili tutumunu anlamak olanağı yoktur. Bir yandan bu 21 enstitünün en kısa zamanda 40’a çıkarılmasını, bunun için her türlü kolaylığın sağlancağını öne sürerken; bir yandan da, bu tasarıyı gerçekleştirenleri görevden almış, üstelik Hasan Âli Yücel’in yargıya taşınan haklarını görmezden gelmiştir. Ama 1954’ten sonra Köy Enstitüleri öğretmen okulları adını alsa da, eğitim dizgesi değiştirilse de, “enstitü ruhu”nun değişmediği, en zor koşullarda bile yaratıcı bir ivme kazandığı görülüyor. Bunun nedenlerini anlamak kolay değil. İlk kuruluşun sağlam temellere dayanması mı, köy insanının kendi dar çemberini kırmak özlemi mi, örgüt çalışmasının insana yeni bir güç kazandırması mı? ÖRGÜTÇÜ BİR ÖĞRETMEN Örgüt çalışmaları üzerinde özellikle durmak gerekir. Akçadağ Köy Enstitüsü’nü 1949’da bitiren Hasan Nedim Şahhüseyinoğlu, enstitünün ikinci evresinde eğitim görmesine karşın, örgüt çalışmalarında bilinçlenen, bu yüzden zaman zaman açığa alınan, 12 Mart 1971 döneminde, 16’sı adli, 5’i idari olmak üzere 21 kez yargılanan bir köy aydını. Geçim zorluğu nedeniyle emekliliğinden sonra maden ocaklarında işçi olarak çalışan bir örgütçü. Görev aldığı örgütlerin yalnızca adını sıralamakla yetineceğim: Türkiye Öğretmenler Milli Federasyonu (TÖMF), Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS), Tüm Öğretmenlerin Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖBDER), DEV MADENSEN, Eğitimciler Derneği (EĞİTDER), Pir Sultan Abdal Kültür Derneği... Eğitim dizgesi değiştirilmek istense de, sıkı denetimlerle o ruhun yaşatılması önlenmeye çalışılsa da, “enstitü ruhu” içten içe yanan bir ateş gibi varlığını sürdürmesini bildi. Nedim Şahhüseyinoğlu bu gerçeği, inanmış yöneticilerin gücüne bağlıyor. Akçadağ Köy Enstitüsü’nde müdürlük yapan Şerif Tekben de böyle inanmış bir yöneticiydi. Şahhüseyinoğlu diyor ki: “Akçadağ Köy Enstitüsü, Şerif Tekben’in çabalarından ve emeğinden soyutlanarak değerlendirilemez. Bu sorumluluk bilinciyle Şerif Tekben’in onurlu mücadelesini, emeğini Akçadağ Köy Enstitüsü’yle içiçe kaynaştırmayı ilke edindik” (AKÇADAĞ KÖY ENSTİTÜSÜ ve ŞERİF TEKBEN, Karatepe Yayıncılık, 2005). “Köyü içinden canlandırma” nasıl olacak? Köyden gelen insan, öğretmen adayı olarak köye gittiğinde neler yapacak? Okuma çağındakiler, yetişkinler neler öğrenecek? Birey olma bilinci köylüye nasıl aşılanacak? Kör inançlardan kurtarılarak topluma nasıl kazandırılacak? Gelenekgöreneklerin çağın yaşama koşullarına uyum sağlaması nasıl gerçekleştirilecek? Sağlık sorunlarına, tarım araçlarına değişik bir gözle bakılabilecek mi? Yeniyetme bir öğretmenin bunların üstesinden gelmeye gücü yetecek mi? Şerif Tekben “Canlandırılacak Köy Yolunda” ile “Neden Köy Enstitüleri” adındaki yapıtlarında bu sorunları ayrıntılarıyla ele aldı. Artık günümüz koşullarında Köy Enstitülerinin canlandırılması söz konusu değildir. Ama bu olanak zamanında iyi kullanılmış olsaydı, köylünün bilinçlenmesi, birey olarak kişilik kazanması, Doğu sorununun çözümü de içinde olmak üzere, daha zengin bir anlam kazanacak, emekleyen demokrasimiz yürümeye başlayacaktı. KÖY KARANLIĞINDAN ÇIKANLAR Köy Enstitüsünü bitirenler deyince, öncelikle şu dört yazarı anmakla yetiniriz: Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Mahmut Makal, Fakir Baykurt... Kuşkusuz onların 1950’lerden başlayan yazarlık serüveni günümüzde de etkisini sürdürüyor. Hele Literatür Yayınları Köy Enstitülülerin kitaplarını yayıma hazırlayınca onlar yeniden güncellik kazandı. Yeni yazıyla başlayan eğitim hızı 19401946 yılları arasında en görkemli dönemini yaşasa da, nice engellere karşın bu hız eksilmedi. O köy çocukları böyle bir eğitimden geçmiş olmasaydı, ya çobanlık, ya da ırgatlık yapacaklardı. Onların, çağdaş edebiyatın bir yönünü oluşturması, köylünün gücünü göstermeye yetmez. Köy Enstitülerinden yetişen öyle insanlar var ki, eğitimde, sağlıkta, yönetimde, siyasette öne geçmişlerdir. Okumayazma amacı için bütün olanakların kullanıldığı bir evrede nasıl bir ruh yeteneği vardı? Savaştepe Köy Enstitüsü’nde açılan eğitmen kursunda işe başlayan Nazif Evren diyor ki: “Köy Enstitülerinde çalışmak bir inanç temeline dayanırdı. Bu Türk köyünün ve köylüsünün eğitim yoluyla kalkınması demekti. Bütün dersler, çalışmalar, eğlenceler bu temel yörüngesi çevresinde döner, gerçekleşirdi. Buralarda kişisel çıkarlar, iş savsaklamaları, kazanç hırsı, lüks düşkünlüğü gibi davranışlar ayıp sayılırdı” (POYRAZ KÖYÜNDEN KÖY ENSTİTÜLERİNE, Nazif Evren, Güldikeni Yayınları, 1997). Artık köyün dar karanlığından uzak ülkelerin geniş aydınlığına açılan köylülerimiz var. Onlar birey kimliği kazanmış olsalardı bu açılış daha bilinçli olmaz mıydı? Köy Enstitüleri bu bilinci kazandıracak bir eğitim dizegesi içindeydi. Yazıyı, Cahit Külebi’nin “Köy Öğretmenleri” şiirinden bir alıntıyla sonlandırmak uygun düşecek: “Yurdumuz uçsuz bucaksız Gökte yıldız kadar köylerimiz var. Ama uzak, ama harap, ama garipsi... Alın benim gönlümden de o kadar. Uzak köylerimizde kuşlar gibi Her sabah çocuklarımız size uçar. Ama küçük, ama büyüyen, ama güleç... Alın benim gönlümden de o kadar. Siz kara göklerin yıldızları Işıtın yurdumuzu sabaha kadar! Ama düşe kalka, ama yiğit, ama umutlu... Alın benim gönlümden de o kadar...”? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: DEĞİŞİM EVRELERİ Köy Enstitülerinin kuruluşu olan 17 Nisan 1940 tarihi, bu hızlı okumayazma girişiminin başlangıcı sayılır. Demek 69 yıl geçmiş aradan. Ama 1935’te başlayan, eğitmenler eliyle yürütülen bir köy okulları evresi olduğunu da unutmayalım. Askerliğini çavuş olarak yapanların deneyiminden yararlanarak girişilen bu ilk evre yeni yazının hızla yayılmasını kolaylaştırmak amacını taşıyordu. Köy Enstitülerinin yaşama serüveni 19401954 arası 14 yıl sürdü, sanılır. Oysa gerçek Köy Enstitüsü atılımı 19401946 arasındaki 6 yıllık evredir. Her ne kadar 1948 yılına kadar Anadolu’nun değişik bölgelerinde 21 Köy Enstitüsü açılmışsa da; 1946’da HasanÂli Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı’ndan alınması, İsmail Hakkı Tonguç’un İlk Öğretim Genel Müdürlüğü’nden uzaklaştırılmasıyla o atılım yavaşlatılmıştı. O atılım düşünceyle uygulamayı bütünleştiriyordu. Okumanın ayrıntılarındaki soyut dünya ile uygulamanın yapıya, tarıma yansıyan somut özellikleri, köy insanının kişiliğini geliştiriyordu. Hasan Âli Yücel İsmail Hakkı Tonguç Yıllar sonra, 19 Kasım 1956’da, Dursun Kut’a yazdığı mektupta HasanÂli Yücel bu eğitim anlayışını şöyle açıklar: “Mesele şudur: Köye köyden olmayanı yollayarak köylüyü öğretim ve eğitime kavuşturamadık. O halde köye köyden olanı köy hayat şartları içinde yetiştirip vermekten başka çare yoktur. Bu pratik prensip, tamamı ile bizimdir. Taklit değildir. Türkçe buluştur. Benzersizdir. Çünkü millet sevgisi gibi bir kaynaktan ilhamını almıştır. Pratiktir. Pedagoji kitapları yazmaz. Klasik pedagoglar bilmez. Bilmezler; zira, bir terbiye nazariyesi değil, milli bir kalkınmanın temel prensibiMehmet Başaran, Talip Apaydın ve Mahmut Makal dir ve onun gerçekleşmesi deSAYFA 34 Fakir Baykurt Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 MUSTAFA ŞERİF ONARAN CUMHURİYET KİTAP SAYI 1000
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle