Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Vedat Türkali’nin yeni romanı ‘Yalancı Tanıklar Kahvesi’ Nerede yapıyoruz yanlışı? Doksanıncı yaşını yeni bir kitapla taçlandıran Vedat Türkali bugünü anlamak için dünü bilmek gerektiğinin altını çizerek bizi yakın geçmişin sorgulamasına davet ediyor. Yalancı Tanıklar Kahvesi, bugünün yalnızlaşan, apolitik tutumun öne çıktığı ve bireyselciliğin egemen olduğu gençliğine solculuğun sadece sloganlardan ibaret olmadığına dair bir kapı açıyor. Kitaptaki sorgulamalar bugünü anlamak ve devam eden gerginlikleri çözümleme konusunda da zihin açıcı bir işlev görüyor. rekli bir bulantı gibi bir şey. Hastalığıma bağlamayın küt diye gidersin sonunda biter. Kişi noksanını bilmek gibi irfan olamaz derler. Bu koşullarda savaşı göze alamıyorum demek. Gününde korkmasını bilmeyen sonunda rezil olur. Bu yalancı tanıklar dünyasında rezil olmayı göze alamam.” “Çekip gidince yalancı tanıklardan kurtulmuş mu olacaksınız?” “İyi yakaladın Muhsin” dedi. “Kolay arınamayız. Daha kötüsünden kaçıyorum belki de. Dedim ya korkuyorum. Kendime güvenemiyorum demek.” Devrim umutları darbeyle sonlanırken Muhsin’de kasabasında avukatı Nahide ile evlenmeye karar veriyor. “Bak Nahide dedi. Gerçekten çok sevdim çok seviyorum seni. Acımda oradan geliyor. Bir gün nasıl olsa vermek zorunda kalacağım açıkça belli olan sınavda beni yıkmandan korkuyorum. Seni mutsuz ederim. Benim yaşadığım cezaevi olayı uğradığımız saldırı geçmiş gitmiş rastlantı şeyler değil canım. Kardeşimden yakın bir devrimci arkadaşımı yanımda vurdular. Şimdi kıyıdayım süt liman gibi. Ne Türkiye burada kalır ne ben. Binlerce insan öldürüldü. Gençler gitti. Bitti mi bu iş? Bu ülke bu dünya değişmedikçe bu kan bitmez. Hem bunun bilincinde olacağım hem de salt bireysel bencil mutluluğum için köşeme çekileceğim. Böyle birini taşıyabilir misin? Avukatımsan böyle birini, ölümü göze almış, sonuna kadar özverili yiğit onurlu arkadaşlarına karşı savunabilir misin? Duraksayıp ekledi Muhsin, sevebilir misin böyle birini?” BUGÜNÜ ANLAMAK Yalancı Tanıklar Kahvesi bugünün yalnızlaşan, apolitik tutumun öne çıktığı ve bireyselciliğin egemen olduğu gençliğine solculuğun sadece sloganlardan ibaret olmadığına dair bir kapı açıyor. Kitaptaki sorgulamalar bugünü anlamak ve devam eden gerginlikleri çözümleme konusunda da zihin açıcı bir işlev görüyor. Kitaba başlarken Emekli yargıç Gıyasettin Alımlı, “Biz hep bir şeyi yanlış yaptık bu ülkede. Neyi yanlış yaptığımızı da bir türlü bilemedik” diyor. “Peki biz bugün neyi yanlış yapıyoruz bu ülkede?” sorusunu akla getirirken, dünden söz ederek aslında günümüz Türkiye’sinde sol hareketin muhafazakâr sağ karşısında yenilgiye mahkum kalmasının nedenlerini sorguluyor. Oysaki Türkiye, gelir düzeyinin düşük, ezilenlerin çoğunlukta olduğu bir ülke. Fakirleştikçe insan mücadeleci sola mı yaklaşmalı, kaderci muhafazakârlığa mı? Muhafazakârlığın alternatifi başka bir muhafazakârlık mı olmalı? Liberal kapitalizmin dünyayı getirdiği bu kriz ortamında, bu soru daha da anlam kazanıyor. Vedat Türkali’nin kaleminden Yalancı Tanıklar Kahvesi işte bu soruları bırakıyor geride. Ne var ki bu soruların yanıtlarını bugün de bulabildiğimiz söylenemez. ? Yalancı Tanıklar Kahvesi/ Vedat Türkali/ Turkuvaz Kitap/ 408 s. Ë Yelda DÖNMEZ 970’lerin Ankara’sındayız. Ege’nin varlıklı ailelerinden birinin oğlu Muhsin Tulukçu. Dil Tarih’te felsefe okuyor. Muhafazakâr yapıda bir aileden gelse de sol eğilime yakın duruyor. Hatta ailesinden yalan dolanla para sızdırarak devrimci arkadaşlarına destek bile oluyor. Ama bundan ileriye gitme konusunda kararsız, sol örgütlerle bir yakınlık kurmak istemiyor. Üniversiteden İngiliz edebiyatında okuyan Salih en büyük dava arkadaşı. Muhsin ne kadar çekimserse Salih bir o kadar kararlı. İkisinin de okula pek uğradığı yok. Türkiye’de devrimi nasıl gerçekleştireceklerinin telaşlı arayışı peşine düşmüş gençler olarak sürekli okuyor, düşünüyor, tartışıyorlar. “Ülke ne durumda, bir şeyler yapmalıyız!” endişesi ve uğrunda acılara katlanılması gereken koca bir dünya görüşü var zihinlerinde. Bir de derste “Kendinize güvenin, Allah’a değil” dediği için okulda adı gâvur hocaya çıkan Nedim Hoca var Muhsin’in akıl danıştığı. FİDE isminde bir kitap ve kırtasiye dükkânı işleten eski felsefe hocası: “Ben bu ülkede korkuyorum oğlum demişti sonunda. Gözüm her şeyin üstünde, biliyorsun sağ sol hiçbir ayrım yapmadan izliyorum. Gülünecek kadar iğreti yalan geliyor hepsi bana, sağ’ından korkuyorum solundan korkuyorum. Ortasından kıyısından korkuyorum. ...Pırıl pırıl gençlersiniz boğulup gitmeyin bu kirli havada.” Kafası karışık olan Muhsin hiçbir yerSAYFA 20 1 de kök salamamanın verdiği gerginliğe aşkla çözüm bulmaya çalışıyor. Diş doktoru Reyhan aklını başından alıyor Muhsin’in. Bu gelgitli ilişki günden güne ele geçiriyor onu. Devrimci konulara ilgi duymayan ve “bir şey yapacağınız yok, başınız beladan belaya girecek” diyen Reyhan’a karşı savunamıyor siyasi yanını: “Kadehleri boşalmıştı. Kalktılar. Çıkarlarken durgundu ikisi de. Ortada bir doyumsuzluk, bir yarım kalmışlık vardı sanki. Yaklaşan otobüse koşarken ‘hadi iyi geceler’ dedi Reyhan. ‘Yarın erken çıkacağım sanırım, telefonlaşalım.’ Kız uzaklaşıyordu ki, dimdik biraz da soğuk bir sesle ‘seni seviyorum, biliyor musun’ dedi Muhsin. Gene gülümsedi Reyhan. ‘Onu da yarın konuşuruz.’” Reyhan’ın bir yaklaşıp bir uzaklaşan hali ilişkiyi zorluyor. “Çok iyi biliyorsun kendini sevdirdiğini piç” diyor, Muhsin mutluluktan uçuyor. Günün birindeyse “Bundan böyle yaşamımda sen olmayacaksın. Senin yaşamında da ben yokum artık bu işi burada kapatıyoruz” diyerek çekip gidiyor Almanya’ya. SOLUN BAŞARISIZLIĞI Bu sancılı aşk hikâyesinin fonunda 12 Eylül 1980 darbesine götüren nedenleri ilmik ilmik örerken, bir yandan da sol hareketin neden başarılı olmadığının nedenlerini sorguluyor Vedat Türkali. “Salih: Biz bu kafayla bu işi kıvırabilir miyiz, bilmiyorum. Göründüğü kadar basit değil temelden kavramak. Kitaptan bellemişiz olmuyor oğlum. Kitap yanlış yazmıyor belki de biz yalnış anlıyoruz. Kitap gerçeğe bak beni oku diyor. Biz kitaba bakıp gerçeği mi yanlış okuyoruz nedir? Sessizlik çöktü. Muhsin’in kafasında da böyle şeyler çoktandır kımıldamıştı aslında ya, diyeceğini tam bulamamıştı bir türlü, alayından aldı kışkırtır gibi. ‘İşi edebiyata döktün, ne yapacağız yani şimdi sen onu söyle.’ Öylece baktı Salih. Namazlıya oruçluya tepeden bakanı Allah yok deyip Muhammed’e söveni devrimci bir bok saymayalım. Üç beş devrimci terim attırarak dünya değişmiyor. Müslüman Arap, Allah için nasıl savaşıyor emperyalizme karşı, git de gör. Biz dipsiz tencereye kapak yapıyoruz. Soygun, yağma, hırsızlık, baskı. Halk nasıl acı çekiyor biliyorsun. Şöyle bir geçtim oralardan ben, Güneydoğu’yu Kürtlerin durumunu görsen bir de ararsın burayı. Amerika’nın köpeği olduk. Halk yok, biz genç subaylarla el ele verip devrim yapacağız. İşçilerden başlayacağız o da tamam da. Arayı o kadar açmışız ki. Nasıl kapatacağız bakalım. Adam umarsız kalmış camiye sığınmış. Sen onun dilinden anlamıyorsun o senin dilinden anlamıyor. Herifi kurtaracaksın, aptalca küskünlük.” En yakın arkadaşı Salih, devrim yolunda aktif rol alıp yaşamını ortaya koyarken, bir türlü eyleme geçemeyen Muhsin düşünceler sarmalında takılıp kalıyor... Devrim yolunda ödediği tek bedelse hapse girmek ve afla çıkmak. Etraftan sürekli baskın, işkence, öldürme haberleri gelirken ve gerilim tırmanırken, Nedim Hoca da eşiyle Antakya’nın yolunu tutuyor: “Biz üzüldük hocam nerden çıktı şimdi bu?” Daha ağır bir sessizlik çökmüştü. “İçimde sü Fotoğraf: Gültekin Çizgen CUMHURİYET KİTAP SAYI 1000