Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ içine dönük tüm yapılarında septik yaklaşımlar mevcuttur. Bu yadsınamaz! Osmanlı dönemini, Arap yaşam biçimini bir anımsayalım. Romanda böyle bir septik eğilim ve kadın düşkünlüğü iç içe olarak verildi. Bunu da bilinçli yaptım. Biri diğerinden farklı değildir diye... Oğlancılık ve fahişelik Arap geleneklerinde çokça vardır. Yazın kadına, kışın oğlana sarılır diye... Romanın satırları arasında dolaşan sarı benekli bir yılan var. Burada yılan da bir metafor sanırsam? Evet, kuşkusuz öyle. Sözünü ettiğiniz sarı benekli yılan aslında “acıyı”, “nefreti,” ve bir başka “kötüyü” yansıtıyor. O duyguları ancak böyle anlatabilirdim. Yılanı cami avlusunda dolaştırırken, imamın “kötüyü” çağrıştırmasıyla ikisini eşdeğer olarak vermeye çalıştım. AŞK VE CİNSELLİK Aşk, zina ve fuhuş üzerinde de bir hayli kafa yoruyorsunuz. Aşk, kaderleri zaman ve mekân tarafından örülmüş insanlar için kimi zaman bir kurtuluş gibi görünse de, tarih boyunca insanın mülkiyet kavgasının çeperine oturmuş bir olgu. Çöl Çiçeği Masalı, alışılageldik bir aşk öyküsüne de tanıklık etmiyor üstelik. Genç Fatma’nın yetenekleri onu Tanrısal bir elçi konumuna getirebilecekken âşık olması, yani dünyevi bir meseleye bağlanması üzerinden toplumsal düzen ve din olgusunda kadının yerini sorgulayan bir merakı da aşıyor. Cebile’nin bedeninin kilolu tüccarların altında ezilmesi… Erkek bir yazar olarak duyarlığınızın sınırlarını belirleyen özel bir ilgi alanının olduğunu sezdiriyor okura. Ama trajik gerçeklikleri düşsel bir anlatıya yedirmek zor olmadı mı? Cebile adlı kahraman bir Hıristiyandır. Onu da özel olarak romana koydum. Dinler arasında bazı göndermeler yapmaya çalıştım. Kadın satma olayı dünden bugüne devam etmektedir. Bunu doğrudan verseydim çok da inandırıcı olmayabilirdi. İşte bu nedenle kurgusal bir konuyu başta ezoterizm olmak üzere sözünü ettiğiniz diğer konuyu da içine alarak yoluma devam ettim. Romanda çok fazla cinsellik yok. Cinselliğin sonuçlarını yansıtması üzerine kahramanları konuşturdum. Yani savaşı değil de, savaşın gerisindeki olayları anlatmaya çalıştım. Üstelik romanda Pagan kültürü, Pisagor öğretisi de bulunuyor. Kısacası çok amaçlı ve çok açılı bir metin bu. Umarım gerekli tartışmayı yaratır... Romanda en çok hangi karakterleri severek yarattınız? Ezoterik öğretiyi yansıtması nedeniyle en başta Ahmed. Sonra İslamiyette kadının düştüğü durumu simgeleyen ve buna başkaldıran Fatma. Bir de masalcı Davut. “Hepimiz bildiğimizi sandığımız, ama asla bilemeyeceğimiz bir âlemde yaşıyoruz. Burası öyle bir yer olmalı ki, gördüğümüzü, dokunduğumuzu tat aldığımızı, hatta yaşadığımızı sandığımız tüm bu şeylerin herbiri önceden yazılmış olmalı. Bir başkası tarafından, harflerle, kelimelerle, belki de bir masala dönüştürülmüştür. Bilemiyorum. Bizler ‘önceyi ve şimdiyi’ geleceğe taşımak için sözcüklerin ardındaki ikinci, üçüncü, dördüncü... gizleri çözmeliyiz. Yazının ardındaki dünyadadır. İnsanlığın kurtuluşu.” Yazının ardındaki dünyaya güveninizin biçimlediği bir kurtuluş tasarımınız var. Biraz dillendirmek ister misiniz? Şimdi herkesin aklına hemen mat rix gelecek. Bunu tebessümle karşılıyorum. Benim romanımda ise ezoterik öğreti, dinlerin gizlemeye çalıştığı bazı gizli bilgiler sezdiriliyor. Tüm bunları sembollerin eşliğinde çözebilirsiniz. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, yazıdan önce semboller vardı. İnsanlar kendi aralarında semboller ile anlaşıyorlardı. Babil Kulesi, Tevrat ve bazı eski metinler bunlarla doludur. Sözün, sembolün ve içselliğin yazıya dökülmesi insanı evrenselliğe ulaştıracaktır. Burada iddialı bir söz söyleyeceğim. O da şudur: Tanrı’yı, evreni, sonsuzluğu, insanın kim olduğunu ve nereye ulaşabileceğini anlatabilen yeni bir metin yazılmalıdır. Bu kez biz kendimiz, insanlar bunu yazmalıyız... Yani, “insanın kendini yazacağı yeni bir kutsal metin!” Bu metin tüm ilahi metinlerin üzerinde olacaktır. Bizi biz yapan, olgunlaştıran, kendimizi tanımamıza yarayan, geçerliliği tükenmeyen, evrensel olan ve her okunuşta kendini yenileyen bir metin. Bunun zamanının geldiğini düşünüyorum. Roman, günümüzde yaşananlara da bir ayna tutuyor. Öteki ve fanatizm kavramlarını irdelerken ötelemenin, lanetlemenin, kinin ve çıkar hesaplarının nasıl iç içe geçtiğini gözler önüne seriyorsunuz. Bap / 13’ten alıntılanan “Kardeş sevgisi sürekli olsun” sözünün ve neredeyse tüm toplumsal düzenlerin ve dinlerin düşü olan barışın nasıl olanaksızlaştığına ait geçmişten günümüze uzanan ipuçları var anlattıklarınızda. Belki de bu yüzden herkes ötekini suçlu sayıyor ve binlerce yıldır gelmeyen bir kurtarıcıyı bekliyor. Yanılmıyorsam insanın kendini bilmesi düsturuna dayanan ve sizin Ben İnsan kitabınızda da işlediğiniz konuyla ilintili bir hesaplaşmayı sürdürüyorsunuz Çöl Çiçeği Masalı’nda. Tufan Erbarıştıran’ın zihin haritasında bundan sonra hangi limanlar var? İnsanın tek dostu, kendisidir. Bundan başka yardımcısı, kurtarıcısı yoktur. O yazabilirse kendi evrensel metnini yazacaktır. Bu nedenle kendini sürekli eğitmelidir... Bundan sonraki iki romanımda da böylesine spesifik konuları bulunuyor. Ama ikisi de günümüzde geçiyor. Birer cümle ile paylaşayım. Biri romana hapsolmuş iki kahramanın metinden çıkması için onlara yardımcı olmaya çalışan bir diğer kahramanın kişiliğindeki yer değiştirmeler üzerine kurulu felsefi bir metin. Diğeri ise, kendi geçmişini araştırırken, ilginç ve bir o kadar da çarpıcı gizleri açıklayan bir roman. Yahudilik ve İslamiyet üzerine farklı karakterlerin çarpıştığı bir hikâyeden oluşuyor. Kahraman kendi soy ağacındaki gerçek dini öğrenince, ‘öncekinden’ ayrılır... Ben, romanı bir solukta okuyup bitirdikten sonra, şöyle bir sonuca vardım; “Gitgide insan hayatının çölleştiği bir dünyada, herkes kendi çölünü kendi yeşertebilecektir”. Ve galiba yerkürenin üzerindeki çöllerden değil, kafalarımızın içindeki çöllerden başlamalıyız.... Buna yürekten katılıyorum. İnsanın ruhundaki ve aklındaki çöller, eskimiş gelenekler, bağnazlık arındırılmadığı sürece ayıp, günah ve cehennem kavramlarıyla yaşamaya devam edeceğiz. Bundan kurtulmanın tek yolu, ezoterizmdir. ? Çöl Çiçeği Masalı/ Tufan Erbarıştıran/ Şenocak Yayınları/ İzmir, 2008/ 472 s. SAYFA 23 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1000