28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Erol Manisalı’yla ‘Hayatım Avrupa’ dizisinin beşinci kitabı üzerine Memleketimden sömürge manzaraları Ë Gamze AKDEMİR vrupa’yla Derin Bağlar” kitabınızda AKP iktidarının ve yönetiminin kendi hesaplarını, AB üzerinden nasıl yürüttüğünü ayrıntılarıyla okuyoruz. Hangi yeni kapıları araladınız? AKP üst yönetiminin, Avrupa Birliğini arkasına alarak, Türkiye’de siyasal İslama karşı çıkan odakları ortadan kaldırmak veya zayıflatmak en önemli amaçtı. Bu pencereden baktığımız zaman, “AB’nin AKP için sadece bir maşa, bir araç olarak kullanıldığını” gördüm. Bu durum AB’nin de işine geliyordu, onlar da AKP’ye içerde verdikleri desteğin karşılığında, “Türkiye’yi içeri almadan”, her türlü ödünü alabileceklerdi. AKP ile AB arasında böyle bir alış veriş düzeni kuruldu. Vatikan’ın Papa’sı bile AKP’ye yardım etti. 20022009 döneminde fiilen yaşananlara baktığımızda, bu alış verişin her iki taraf açısından da başarılı bir biçimde gerçekleştiğini gördük. AB, AKP iktidarından istediği iktisadi, siyasi ve kültürel ödünleri bir bir aldı. Bunu da açık bir biçimde söyledi: AKP iktidarı, bugüne kadar Türkiye’de gördüğümüz en iyi yönetimdir dediler. Bu ifade, AB’nin çıkarları açısından tamamen doğrudur. Türkiye piyasası AB’nin çıkarları doğrultusunda işlemeye başladı. Avrupa tekelleri, “sigortacılıktan gıdaya”, her alanda sektörleri ele geçirmeğe başladılar. Siyasal ve kültürel olarak, “Türkiye’nin çözüştürülmesine yönelik” yasalar çıkarıldı, uygulamalar başladı. Bu “özgürlük ortamında”, AKP de kendi dinci yapılanması yolunda ilerledi. YENİ MUHAFAZAKÂRLAR VE AKP İlerledi ve günümüze gelindi. Şimdi mevcut koşullarda Türkiye içindeki yeni oluşumları ve dış ilişkilerdeki yeni dengeleri de ortaya koyuyorsunuz kitabınızda. Okurlara bir ön rehber olması adına yeni ambalajı nedir bu yeni dengelerin? Teslimiyet sürüyor, ne değişecek? Prof. Davutoğlu, Dr. Yalçın Akdoğan gibi AKP danışmanları ve teorisyenleri AKP ile Batı’nın talepleri arasında, “ilk defa örtüşmelerin ortaya çıktığını” vurguluyorlar. AKP’nin Batı Kapitalizmindeki yeni muhafazakârlara iyice yaklaştığını görüyoruz. Yeni muhafazakârların Batı kapitalizmindeki girişimleri Türkiye’de AKP tarafından bir boyutu ile kullanılmaya başlandı. Özellikle devletin küçültülmesi ve serbest piyasa ekonomisinin esas alınmasında büyük bir örtüşme görülüyor. Ancak AB’nin ve AKP’nin niyetleri farklı tabii. Meclis’in ve bürokrasinin AB süreci içinde “Batı güdümüne sokulması” devletin ve Cumhuriyetin “alışılmış değer “A Erol Manisalı’nın 5 ciltlik ‘Hayatım Avrupa’ (Cumhuriyet Kitapları) dizisi sözün konusu. ‘Ortak Pazar’dan Avrupa’ya’, ‘Askeri Darbeden Sivil Darbeye’, ‘Türkiye’nin Askersiz İşgali: Gümrük Birliği’, ‘Avrupa’nın Askerle Kavgası’ ve ‘Avrupa’yla Derin Bağlar’ başlıklarını taşıyan dizide TürkiyeAvrupa (AB) ilişkilerinin yakın tarihini büyüteç altına alıyor Manisalı. Bunun yanında Türkiye içinde oluşturulmakta bulunan önceki ve yeni dengeleri ve oligarşinin yanar döner kimliğini de sergiliyor. İktisadi, siyasi, askeri ve kültürel faktörlerin nasıl iç içe geçtiklerini ve kullanıldıklarına yakın plan yapıyor. Sermaye çevreleri ve siyasal İslam arasındaki yeni bağların Türkiye’nin iç dengelerinde ve dış (yani yüzde 90 AB ve ABD) ilişkilerinde en önemli belirleyici öğe olmaya başladığını okuyoruz. Ve TürkiyeAB ilişkilerinde kurulan tek yanlı bağların siyasal sermaye ve siyasal İslam için ortak bir “kaldıraç işlevi” gördüğünü... AKP iktidarının kimliğinin tüm ayrıntılarıyla ortaya konulduğu dizide, Manisalı’nın eski öğrencisi Abdullah Gül’ün yanı sıra Tayyip Erdoğan’ın dönüşümü de örnekleriyle sunuluyor. Erol Manisalı ile ‘Hayatım Avrupa’ dizisini konuştuk. SAYFA 16 lerinin gevşetilmesi ve silkelenmesi” anlamına geliyor. AB ve AKP talepleri bu konuda örtüşüyorlar. Bu örtüşme içinde, “Türkiye ve Batı’nın karşılıklı çıkarlarının geliştirilmesi ve dengelenmesi” yoktur. Batı’nın Türkiye’nin ve bölgenin aleyhindeki taleplerinin yerine getirilmesi daha bir esastır. Batı’nın yeni Türkiye politikasında da ABD ve Avrupa birleşmişlerdir. Ve gözlerini daha da karartmışlardır. ILIMLI İSLAM, UYUMLU İSLAM! Ortaklaşa ağız ve gömlek değiştiren Tayyip ErdoğanAbdullah Gül lokomotifliğinde AKP’nin ABD’ye biatına, yani “ilk ve demirbaş örtüşmeye” dönersek… Kitabınızı henüz okumayanlara rehber olması adına ne derece bir örtüşmeydi bu, yani sonuçta zeminleri belli bu insanların, İslamcılar… Batı kapitalizminin ve emperyalizminin “ılımlı İslam” dediği aslında “uyumlu İslam”dır: Batı’nın her dediğine uyan bir İslam... Bir kere önce metazori sonra gönüllüce hemen her şeyleri değişmişti. Antiemperyalist ve anti Amerikan kimlikleri yerine şimdi “onunla işbirliği” yapan bir duruş vardı. Ama İslamcı ve şeriatçı kimlikleri değişmemişti ki, o değişmez. Benim görebildiğim kadarı deki Abdullah Gül ile AKP yönetiminin tepesindeki Abdullah Gül siyahla beyaz kadar farklıdır. Bu farklar, AKP iktidarı döneminin, toplumla çatışmasının nedenlerini de anlatıyor. DÖNÜŞÜMÜN BÖYLESİ! Ya Tayyip Erdoğan? Abdullah Gül’ün dönüşüm sürecini Tayyip Erdoğan da gösterdi tabii. 20002001 yıllarında birdenbire, “ben değiştim” diyerek ortaya çıktı. Televizyon ekranlarında insanlar Tayip Erdoğan’ın 1990’ların başındaki kasetleri ile 2001’deki konuşma kasetlerini karşılaştırdıklarında şaşkına dönüyorlardı. 27 Ağustos 2001’de Cumhuriyet’teki köşemde “Kasetteki İki Yüz” başlıklı bir yazım çıkmıştı. Bu yazıda “1990’lı yılların başında ümmetçi ama Sultan Galiyev’i andıran bir Tayyip Erdoğan var; 2001’de ise boynu bükük, Ensesine vur lokmayı azından al misali, süklüm püklüm; mahcup, utangaç bir Tayyip görüyoruz” demiştim. Evet, Erdoğan da Gül gibi birdenbire değişmişti. Sanki her ikisi de, bilim kurgu filmlerindeki gibi; onların kılığına giren başka insanlar olmuşlardı. Avrupa ve Amerika diyorlar, başka bir şey söylemiyorlardı. Sanki efsunlaşmışlardı. Tayyip Erdoğan’ın, Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök’ten randevu almak için Paul Wolfowitz’den ricada bulunması nasıl olabilirdi? İnsanın inanası gelmiyordu. Yazıldı, yayımlandı ve itiraz dahi etmediler; olay doğruydu, insanlar şaşkınlık içindeydi. Hale bakın! Abdullah Gül ile tanışıklığınız öğrenciniz olduğu yıllara dayanıyor. Hayatım Avrupa dizisinde, Gül ile 19791996 döneminde hayatınızın üç noktada kesiştiğini de yazıyorsunuz. Bu kesişmeleri anlatır mısınız? Gül ile ilk defa 1979’da Sakarya Üniversitesi’nde karşılaştım. 45 aylığına, cuma günleri burada ders vermem için öneri geldi, kabul ettim. Bana geçici bir asistan tahsis edildi. Asistanın adı Abdullah Gül idi. Bana refakat ediyor, işlerimde yardımcı oluyordu. Gül ile daha sonra Ocak 1982’de karşılaştım. Doktora sınavında jürideydim. Benden başka Toker Dereli, Erdoğan Alkin ve Nevzat Yalçıntaş da jürideydiler. Gül, pekiyi derece ile geçti. “Türkiye’nin Ortadoğu Ülkeleri ile İktisadi İlişkileri”, tez konusunu oluşturuyordu. Abdullah Gül ile üçüncü karşılaşmamız Temmuz 1996’da oldu. Necmettin ErbakanTansu Çiller (Refah Yol) koalisyonunda, Kıbrıs’tan sorumlu devlet bakanı idi. Gümrük Birliği konusunda benim görüşlerimi savunuyordu. Antiemperyalist ve milliyetçi bir çizgideydi. Denktaş’a hayrandı. Benim ricam üzerine, Erbakan’ı 20 Temmuz 1996’da, günübirlik de olsa, ite kaka KKTC’ye getirmeyi başardı. RADİKAL Mİ VERELİM, ILIMLI MI? AB olayını daha geniş perdeden çözmenizde Gül’ü tanımanızın nasıl ¥ bir etkisi olduğu söylenebilir? ile “programlı bir değişim süreci” başlatıldı. Ne kadarı sahte, ne kadarı gerçek; bunu şimdiden tam olarak kestirmek zor olsa da elde bazı net kanıtlar var! Abdullah Gül’e çok dikkat edin! Abdullah Gül’ün 1995 ve 1996 yıllarındaki söylev ve değerlendirmeleri çok tutarlı idi; kendi içinde bütünlüğü vardı. Kapitalizme ve emperyalizme karşı yapılan eleştiriler siyasal ve iktisadi bütünlük görülüyordu. O tarihte, emperyalizmle yüzleşen; ona meydan okuyan; kendi düşüncelerinin arkasında inatla ve inançla duran bir Abdullah Gül var. “İslamcı, muhafazakâr, milli öğeleri emperyalizme ve kapitalizme karşı kullanan” bir yaklaşım söz konusu. 2000’li yıllara geldiğimizde AKP ve Abdullah Gül’ün tutarsız ve emperyalizmle işbirliği yapan bir konumda olduğunu görüyoruz. Yani 28 Şubat Süreci’ne kadar antiemperyalist kimliğini dimdik TBMM kürsüsünde dile getirme cesaretini gösteren Abdullah Gül 180 derece dönmüştür. 19941997 dönemin CUMHURİYET KİTAP SAYI 1000
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle