Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN rı’nda, Kutlu Pastanesi’nin terasına oturmuş, sanırım Ahmet Muhip Dıranas’la, evet onunla ciddi biçimde kavga ediyor. Dıranas, bu sefer Mutlu’da ‘Fahriye Abla’yı okuyor. Sevgi (Sevgi Soysal), beş altı yaşlarında, bir cipin içinde bir dolu kardeşiyle... Ankara Palas’ın balolu gecelerinde genç gazetecilerle dans ediyorum. Adım mı? Şair Adalet Sümer.” İYİ İNSANLARIN ANKARA’SI Bir kente anılardan bakmanın değişik bir anlamı var. Adalet Sümer’in ağabeyi Cazip Sümer doktor arkadaşımdı. Bir gün babası Mustafa Sümer’i fıtık ameliyatı için bana getirdi. Mustafa Sümer boylu boslu, iyi huylu, güzel bir insandı. Sümerleri daha yakından tanımam böyle cerrahi girişim nedeniyledir. Dr. Cazip Sümer, kimliği bilinmeyen bir kişinin çarptığı araba kazası sonucu öldü. Adalet’in en küçük kardeşi Güner Sümer kansere yenildi. Ankara’da MAVİ dergisi eyleminde yer alan, Paris’te tiyatro eğitimi gören, Ankara Sanat Tiyatrosu’nu kuranlardan biri olan Güner Sümer, hep özlenen bir dost olarak anılacak. Bir kente anılardan bakarken acılar da, kırgınlıklar da, sevi ilişkileri de var. Adalet Ağaoğlu “Hatay Sokağı”nda otururken Refik Ahmet Sevengil’e bir sevi yakınlığı duyuyor muydu? “Uzun bir süre sonra karşı apartımanın bu kez en alt katına, kısa boylu, mavi gözlü bir bey yerleşti; ha bire okur ya da yazardı. Ne yazdığını da görebilecekmişim gibi, durmadan penceresinin önünden geçerdim. Sonradan o bayın Refik Ahmet Sevengil olduğunu öğrendim.” Okumanın, yazmanın yakınlığı ilgiyi aşan bir duyarlık kazandırabilir. Edebiyata ilk adımları atan bir yazarın etkilendiği olaylar anımsanırken Adalet Ağaoğlu’nun yazarlığında Refik Ahmet Sevengil’in de yeri olduğunu anımsamak gerek. Adalet Ağaoğlu Ankara’ya anılardan bakarken Sevgi Soysal’ın içimizi acıtan yazarlık serüvenine de değiniyor. “Sevgi YenenSevgi NutkuSevgi SabuncuSevgi Soysal” olduğu dönemlerden bakıyor ona. Hani, kentler de insanı biçimler, diyordu ya, Sevgi’yi, o özel insanı da Ankara mı biçimlendirmişti? Baskı dönemlerinde çektiği çile, o eksiksiz yapının düzenini bozmasaydı, Sevgi Soysal kansere yenik düşecek miydi? O sağlıklı dengenin nasıl değiştiğini bilmiyoruz. Özdemir Nutku’yla Hacettepe’de Sevgi Soysal’ı ölüm yatağında gördüğümüz zaman; bol kirpikleri, üzgün gülümsemesiyle ölümün bir insana bu kadar yakışacağını düşünemezdim. Adalet Ağaoğlu Ankara’ya küstüğü bir dönemde, deniz kıyısında bir köye çekilirken Reşat Nuri’nin kızı Ela ile Sevgi onlara konuk gelir. İnsan olur olmaz şeye güler, eğlendiğini sanır. Gerçekten öyle midir? Adalet Ağaoğlu o ruh yeteneğini de güzel anlatır: “Öff, ne güldük o gece! Ama içimde nedense çok ağlamışız gibi bir duygu var. O zaman da Sevgi, balıklı ellerini saçlarıyla temizlemişti. Şöyle, mis gibi sabunlu bir el bezine siler gibi.” “BİR ZAMANLAR ANKARA” Ankara’nın yaşayan bir kent olması, ölüme aldırmayan o güzel insanlar yüzündendir. Benim gibi, ellili yılların Ankarası’ndan günümüze doğru, altmış yıla yakın, o güzel insanları oldukça yakından tanıyan, kendinin uzağında durmaya çalışan bir yazar için, Adalet Ağaoğlu’nun anılarından geçen zamana bakmak, üzgünlükten tat almak anlamına geliyor. Adalet Ağaoğlu kendi dünyasındaki aldırmazlık içinde yaşarken, güzel bir insan olduğuna önem vermez görünür, işinde yoğunlaşırken kişilik kazanırdı. “Bir Zamanlar Ankara” deyip geçmeyelim. İnsanı kentlerin yarattığına inanalım. Bir kentin yaşaması söz konusuysa, o insanlarla bütünleştiği, yapılara, yollara o insanların izi sindiği içindir. O izi sürerek kentin gizlerine varabiliriz.? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Yaşayan Kent illi Mücadele Ankarası kasaba irisi bir kent durumundayken Başkent olma hazırlığı içinde nasıl bir gelişme gösterdi? “Cumhuriyet Başkenti” olma özelliği korunabildi mi? Geniş yer kullanılmasını gerektiren mimari anlayış, kentsel dönüşümün parasal getirim için değiştirilmesini gerektirince, kentin tarihsel yüzü silinmedi mi? Yeni siyaset anlayışları o tarihsel yüzü başka türlü mü yorumladı? Bu soruları yanıtlamak yalnızca uzmanlık işi değildir. Kent kültürüne geniş açıdan bakarken duygusallığa kapılmadan gerçeği görmeye çalışmak gerekir. M noğlu’nun yaptığı, önceleri Dışişleri Bakanlığı olarak kullanılırken günümüzde Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak kullanılan tarihsel bir yapı var. Bakanlığın arkasında, gene Kültür Bakanlığı’na bağlı, ama o tarihsel yapıyla uyumlu olmayan bir yapı yükseliyordu. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın o yapıyı yıktırıp Koyunoğlu’nun mimari anlayışına uyan yeni bir yapı kurdurduğunun kaç kişi ayrımına varmış olabilir? Konu yalnız yükseklik değildir. Yerine göre yükseklik, alan oluşturmasında önemli bir sınır çizer. Yeter ki kentin tarihsel yüzü silinmesin. “TAŞ DA KANAR” Bir kentin yaşama serüveni, içinde bulunduğu dönemin koşullarına göre değişir. Kazı çalışmaları eskil kentin yıkıntılarını ortaya çıkarırken, uzak anılara dalan Adalet Ağaoğlu, “umut yıkıntıları” olarak niteliyordu onları (Aşkım ve Başkaldırım Ankara). Sonra da “Bir Düğün Gecesi”ndeki roman kahramanına şunları söyletiyor: “Yaram usul usul kanıyor. Beni ısıtıyor. Bu sağlık belirtisidir. Taşın kanadığını kim görmüş?” “Taş da çürür” diyordu Ali Cengizkan. “Taş da kanar” diyor Adalet Ağaoğlu. İnsanın yüreği taş da olsa, umut yıkıntıları, onu da kanatabilir. Bir kent yalnız yapıları, yolları, alanlarıyla mı yaşıyor? Onların da kendilerine özgü bir yaşama serüveni olabilir. Ama kentsel dö Adalet Ağaoğlu, Behçet Necatigil’in bir sözünü anımsatıyor: “Behçet Necatigil 1976’da Necdet Tezcan’a yazdığı mektubunda, ‘Hayat bizi, hacimleri daraltmaya zorluyor’ demiş” (KARŞILAŞMALAR, Şiirli Zamanlar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2008). Geniş yer kullanımı ile dar yer kullanımı arasındaki çelişki, mimari bir uyumsuzluğa yol açıyor. Kentin tarihsel dokusu da bozuluyor. Opera’nın karşısında Arif Hikmet Koyu nüşümden onlar da payını alırken değişebilir. Adalet Ağaoğlu Nallıhan’dan Ankara’ya gelişlerini anlatıyor. İlkokula yeni başlayacağı yıllardır. Anafartalar Caddesi etekleri arkasında bulabildikleri bir ev vardır. O evde nasıl barınacaklardır? “Ev, biri penceresiz, karanlık olmak üzere iki odalı idi. Banyo ve mutfağı yoktu. Mutfak diye kullanılan aralığı, kattaki üçüncü odada kalan küçük memur ailesiyle paylaşıyorduk; bakıcımız dahil, biz yedi nüfustuk.” O Ankara evi çoktan yıkılmıştır. Ama insana üzgünlük veren anısı yaşamaktadır. Bir kentin belleğinde o insanların nasıl biçimlendiği de yer etmelidir. Adalet Ağaoğlu bu anlayışı şöyle yorumluyor: “Genelde hep insanların kentleri kuruşlarından söz açılır. Kentlerin insanları yapıp çatışından ise pek az. Bir kentin biçimlediği insan, davranışlarıyla, oturup kalkışlarıyla da hemen seçilebilir, ama o kentin insan ruhundaki izleri sanat eserlerinde gizlidir.” Adalet Ağaoğlu da insanı odak alarak yazdığı romanlarda Ankara’yı anlatırken bir kentin insanı nasıl etkilediğini, nasıl biçimlendirdiğini de göstermiş oluyor. “Ölmeye Yatmak”ta “68 Ruhu”nun nasıl yaşadığı anlatılır: “ ‘Ölmeye Yatmak’ gerçi 1973’te yayımlandı, ama romanın benim kör tutkulu aşkım Ankara’yı bir isyan bayrağı ya da yeni edinilmiş bir mercek gibi adım adım dolaşışım 1968’dir. Her zaman belli bir ‘aura’yla belliklerimizde gezinecek olan o büyülü zaman...” HATAY SOKAĞI Bir yapı yıkılsa da nasıl anısı yaşıyorsa, bir insan ölünce de unutulmuyor. Bir kentin kişiliği; o kentte yaşayan insanlardan, o insanların niteliğinden geliyor. Kentin insanlarını tanımadan Ankara’yı anlatmak olanağı var mı? Bir yer anlam kazanmışsa, orada oturan, söyleşen insanlarla bütünleştiği içindir. O insanlar olmadan o yerin varlığı önemini yitirir. Adalet Ağaoğlu’nun Ankara’sında “Hatay Sokağı”nın özel bir anlamı vardır. O sokağın başında bir çatı katında otururlar. “Hatay Sokağı” kısa bir sokaktır. Üstelik tutucu bir sokak. “Bu sokak eski bir İtalyan sokağına benzer” (Hatay Sokağı). Ankara’nın renkli kişilerinden biri, naif resimler yapan Fahir Aksoy da o sokakta oturur. “O sokağa uzun boylu, yakışıklı, ama kırmızı burunlu bir aile babası” diye tanımladığı Fahir Aksoy geldikten sonra nasıl bir gelişme olduğunu Adalet Ağaoğlu şöyle anlatır: “Yıllar sonra bize Kürdün Meyhanesi’ni anlatacak. Zaten buna yetkiliydi. Çünkü her gece sokakta bağrışlarla uyanırdık. ‘Ulan Fahir, in aşağı!’ Bana o zamanlar kocaman adamlarmış gibi görünüyorlardı, ama çok genç olmalıydılar. Fahir Aksoy’un kapısına dayananların Orhan Veli ve arkadaşları olduğunu neden sonra öğrenecektim.” Bu gürültülü anılar olmasaydı “Hatay Sokağı”nın ne anlamı kalırdı? Adalet Ağaoğlu’nun Ankara’sından sonra Ankara’da ‘Uydu Kentleri’ gelişme gösterdi. Artık o gelişen Ankara’yı tanımak kolay değil. Ama Adalet Ağaoğlu 1983’e kadar 45 yıl yaşadığı Ankara’yı; kıyı bucağıyla, değişik insanlarıyla oldukça yakından tanıdı. Tiyatro, müzik, resim, edebiyatla bütünleşen çevreleri anlatırkan o çevrelerin özel insanlarını da tanıttı. İnsanla bütünleşmeyen bir kent, taş yığınından başka nedir ki! Adalet Ağaoğlu’nun tanıdığı edebiyat insanlarına biz de onun gözüyle bakalım: “Nurullah Ataç: İşte o, Atatürk Bulva BÜYÜK KúTAPÇILARDA 6LQFDQLVWDV\RQX AYLIK EDEBøYAT DERGøSø 3 YTL EDEBúYATIN DAMAK TADI MART 2009 /19 NCU SAYISI ÇIKTI ùairler úiir jürilerinden çekilmeli mi? * Edebiyatta takÕm tutmak üstüne * ùiir kitaplarÕ niçin satmasÕn? * BastÕrdÕklarÕmÕz * ùiirde kendi olmak * KadÕn çÕplak * ùair ve yazar adaylarÕna * Gezmeden seyyah, yazmadan kâtip * Da÷ODUFD¶\Õ u÷urlamak * Orhan Duru üstüne * Bu sayÕnÕn öyküsü * ùiir dünyasÕQGDQHYDUQH\RN« YÖNETúM YERú: Atatürk Cad. úrem úühan×, No: 2/18 Sincan/Ank. YAZIuMA ADRESú: P.K. 6 Sincan/Ankara TEL: (0312) 283 82 66 EPOSTA: sincanistasyonu@mynet.com WEB SúTESú: www.sincanistasyonu.com YILLIK ABONELú.7/1R·OX3RVWDdHNLKHVDE×na) BúRúNCú Cú/77/.DUJRFUHWLGDKLO Abdülkadir Budak yönetiminde TÜRK EDEBúYATI VE uúúRúNúN USTA KALEMLERúYLE (1*(1d/(5ú BULUuTURAN DERGú BÜYÜK KúTAPÇILARDA SAYFA 22 Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 MUSTAFA ŞERİF ONARAN CUMHURİYET KİTAP SAYI 994